
ANNE-BABAYA İYİLİK YAPMAK
Mehmet Kaçar
Abdullah ibn Amr(r.anh)’dan rivayet edilmiştir:
“Bir adam, Peygamber(s.a.v)’e gelip cihada(gitme) konusunda ondan izin istedi. Peygamber(s.a.v): -’Senin annen-baban yaşıyor mu?’ diye sordu. Adam:
-’Evet(var)’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber(s.a.v):
-’Öyleyse onların hizmetinde (bulunarak) cihat et’ buyurdu.(Buharî; cihat)
Birr: İyilik, hayırda genişlik, güzel davranış. Birr, Müslümanların gerek kendi alanlarında ve gerekse İslâm devletinin gayr-i müslim vatandaşlarına karşı güzellik ve adaletle davranmaları anlamında kullanıldığı gibi, Müslüman’ın Allah’a karşı olan görevlerini ifa ederken sâlih amellerin bütünü anlamına da gelmektedir.
Birr, tam anlamı ile takvanın tâ kendisidir. Allah’ın emrine uyup, ilâhî murakabeyi yakînen kavramaktır. Tasavvuru, şuuru, ameli ve Allah’a yönelişi birleştirmek demektir. Ferdin ve toplumun hayatını düzenleyen amel, Allah’ın istediği ölçüler dahilinde birleşirse işte o zaman birr gerçekleşmiş olur. Çünkü Kur’an genel olarak toplum hayatında hakkaniyet, Allah ve toplum sevgisini özellikle vurgulamaktadır.
Yani başkalarına karşı hakkı(adaleti-doğruyu) gözetmek ve sevgi-saygı göstermek, Kur’an’ın insanlar için emridir. İşte bu, birr ile açıklanabilen geniş, bol ve sürekli olan bir hayırdır.
Sıla: Bağ demektir. Sıla-i Rahim ise; akrabalık, dostluk ve insanlık gibi anlamlara gelmektedir. İslâm’da insanlar arası ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak anne-babanın ve sırası ile diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi prensibi son derece önemlidir.
Müslim’in konu ile ilgili rivayeti ise şu şekildedir:
“Bir adam, Peygamber(s.av)’e gelip:
-’ Sana hicret ve cihat etmek üzere bey’at ediyorum. Sevabı(nı) Allah’tan diliyorum.” dedi. Peygamber(s.a.v):
-’Annenle-babandan yaşayan biri var mı? diye sordu. Adam:
-’Evet, ikisi de (yaşıyor)’’ cevabını verdi. Peygamber(s.a.v):
-’ O halde hemen annenle-babana dön! Onlarla olan sosyal ilişkini güzel yap!’ diye cevap verdi.(Müslim: Birr; 6(2549).
Bey’ât kelimesi sözlükte; kabul etmek, razı olmak ve tasdik etmek anlamında bir kelimedir.
Terim olarak ise; bir mükellefin, ehil olan bir cemaat(=Ehlu’l-hall ve’l-akd) tarafından tespit edilen Halîfe’ye(= İmam’a, Ulu’l-emr’e) itaat edeceğine ve sadık kalacağına dair söz vermesidir.
Bey’ât; kitap, sünnet ve sahabe-i kirâm’ın icmaı ile sabit olan sâlih bir ameldir. Kur’an’ı Kerim’de, Rasulü Ekrem (s.a.s)’e hitâben: “Sana bey’at edenler, ancak Allah’a bey’at etmiş olur. Allah’ın eli onların(Bey’at edenlerin elleri üstündedir. Şu halde kim (bu bey’at bağını, ahdini) çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ile sözleştiği şeye vefa ederse (Allah) ona büyük ecir verecektir.”(Feth: 48/10) hükmü beyan buyurulmuştur.
İslam Fıkıhçılarından Hattâbî(ö. 388/998)’e göre; savaşa çıkacak olan kimse eğer bu savaşa mecbur olmadan sadece sevap kazanmak arzusu ile çıkacaksa, annesinin ve babasının izni olmadan çıkamaz. Fakat üzerine farz olan bir cihadı yerine getirmek isteyen bir kimsenin anne ve babasından izin alması gerekmez.
Her ne kadar hadisin metninde annesinin ve babasının iznini almadan Hz. Peygamber (s.a.v)’den hicret etmek için izin isteyen bir kimseden bahsediyorsa da, hicret etmek ile savaşa çıkmanın hükmü bir olduğundan alimler buradaki hicret meselesini cihat yönünden ele almışlardır.
Ebu Dâvud ile Nesâî’nin konu ile ilgili rivayeti ise şu şekildedir:
“Bir adam, Resulullah(s.a.v)’e gelip:
Sana hicret etmek bey’at etmek üzere geldim. Annemi ve babamı da, (arkamda) ağlıyor olarak bıraktım’ dedi. Resulullah(s.a.v):
-’O halde hemen annenle-babana dön! Onları ağlattığın gibi güldür!’ buyurdu. (Ebu Dâvud, Cihâd: 31(2528; Nesâî; Bey’at: 10). Selametle!..