
Amerika Ve Vehhabiler!
Mehmet Kaçar
Osmanlılar Vehhabilere karşı Ali Reşid’inin yanında yer almayı tercih ederlerken, ilk başlar da İngilizler iki taraf arasında ikicilikli bir politika izlerken, sonra ki dönemler de ise vehhabilerin yanında yer almayı tercih ettiler. Vehhabilik onlara karşı, İslam coğrafyasında gelecek vaad etmektedir. Bunun nedeni ise onlara göre İslam Ümmeti içerisin de kucaklayıcı ve geçişli olmayışlarıdır. Şiiler gibi içlerinde ayrıştırıcı, parçalayıcı(schism), dolayısıyla da kargaşayı artırıcı bir siyasi özellik taşımalarıdır. Bu yönüyle de İslam birliğine yol bulamaz ve bu yönüyle İngiliz çıkarlarını tehdit etme şansını elde etme imkanı yakalayamazlardı. Bu ne denle de tercih meselesinde vehhabiler ön safa çıkmışlardır.
Vehhabilerin ortaya çıkışlarında İngilizlerin bir etkisi ve payı varmıdır?
B konuda değişik görüşler mevcuttur. İlla da bir şeyin kötü niteliği kazanması için için dışardan bir destek alması da gerekmez. İlk çıkan hariciler gibi de İslam Alemine çok büyük zararlar vermişlerdir ve vermeye de devam ediyorlar. Onlar, ortaya çıkmış olmasalardı belkide tarihin seyri bir başaka olabilirdi. Bu gün vehhabiliğin çıkışında çok çeşitli görüş ve iddalar da vardır. İngilizlerin Hempleri veyahutta Abdullah ibni Sebenin kurduğu iddaları da var ve bunlara reddiyeler yazanlar da var.
Vehhabiliğin çıkışında ve mayalanıp yerleşmesin de İngilizlerin eli olmasa bile, daha sonraları İngilizlerin Osmanlıya karşı güçlenmeleri için her türlü desteği verdiklerinin de inkar etmek yanlış olur.İlk başlar da İngilizlerin yolları kesişmemiş olsa bile, elbette sonraki dönemler de İngilizlerin şiiler gibi ayrıcalıklı yapısı olan Sünnilik içerisin de dini olarak gulat ve aşırı yönler taşıyan , siyasi olarak da itizali bir damarı bulunan vehhabiliğe çok ilgi göstermişlerdir. Osmanlı zayıflayıp çözülürken, İngilizlerin tercihi vehhabilik üzerine olmuştur. Lakin bunun böyle gelip sonsuza kadar böyle gideceğini iddia edemeyiz. İngilizler ise sürekli pozisyon ve yön değiştiren bir millettir. İngilizler, Arabistan Yarımadası’nda vehhabiler nezdinde izlediği politikanın bir benzerini Fransızlar Kuzey Afrika’da bazı sufi ekolleri üzerin de denemişlerdir. Bununla birlikte 19.uncu yüzyılda İslam Kahramanlığını Abdul Kadir Cezari veya Şeyh Şamil gibi tekke çıkışlı isimler temsil etmiştir.
Osmanlı’nın zayıfladığı sırada, Ruslara karşı hasta adamın yanında yer almayan İngilizler, Osmnanlının çökme esnasında Fransızlar gibi Osmanlı toprakların da yağmalama ve paylaşıma girişmiştir. İngilizlerin bu politikası kendileri açısından bir denge politikası olarak görülmüştür.İngilizler işlerine geldiği zaman ve kendi politikalarının ayakta kalması için aynı planı Afrikada da uygulamışlardır. Mesela Merakeşli Muhammed İdrisi’ye çok ciddi destek vermeleri tarihe geçmiştir. Bu şahsiyeti Osmanlıdan bağımsız bir devlet kurdurmak için ayaklandırmışlardır. Bu şahsiyetin ataları Faslı olmasına rağmen 1909 yılında Osmanlıyı yıkmak için ayaklanan bir ingiliz destekli şeyhtir.
Suudi Arabistan kurulurken İngilizler, Kissinger’in deyimiyle vehhabilerin önünü küresel sisteme ve dünya düzenine sadakat yemini şartıyla açmışlardır. Bu gün ise yeni planlar ve yeni senaryolar kurgulanıyor. Saddam dönemi Irak’ı ile İran arasında sahnelenen plan bu gün Suudi Arabistan ve İran üzerinde denenmeye çalışılıyor. Suudilerin Arap baharı isyanlarına karşı soğuk davranmalarına karşı etkilenmedikleri de söylenemez. Suudi kralı Abdullah bin Abdulaziz’in, Amerikan yanlışı yanlış politikası ise Yemen ve Mısır’da izlemeye çalıştığı yanlış politikaları yüzünden etrafını tamamane kuşattırma altna aldırmıştır. İhvan hareketi düşmanlığını zirveye çıkarırıken kendisinin şiiler tarafından çember altına alınmasına neden olmuştur. İhvan hareketine karşı, Mısır da Sisi darbesine destek vermesini Amerika istemiş ve o da tam destek vermiştir.
Bu gün, vehhabilik hareketi tamamen Suudi Arabistan aleyhine çalışır bir duruma gelmiştir. Mısırın Sisi diktatörü ile araları yeniden bozulunca, Suudi Arabistan lehine çalışan Mısır selefileri ise Mısırın menfaatlerini gözeterek Sisi tarafında yer almayı tercih etmişlerdir. Daha doğrusu ise devlet ve rejim tarafından korunup kollanan Camiye ve Medhaliye adıyla anılan sapkın vehhabi akımı bugün konumu gereği Suudi Arabistan’ın çıkarlarına hizmet etmeyi bırakmış durumda. Suudi Arabistan tarafından desteklendiği halde hizmeti Amerikancı Sisiye yapıyorlar.
Dini boyuta baktığımız zaman, DEAŞ terörü İslam adına ifrat basamağını ve Mısır’daki Camiye ve Medhaliye de tefrit basamağını temsil ediyorlar. Rebii Medhali tarafından kurulan bu akım Riyad ile Dubai veya Kahire arasında düşmanlık şiddetlendikçe sonuncuların yanına yerleşiyor.
Camiye ve Medhaliye olarak anılan grup, Eş’ari görüntülü, Ahbaş olarak da anılan Abdullah Habeşi’nin muakkiplerini andıran bir sistem takip ediyorlar. Bunlar hindistandaki Berelvileri takip eden bir yol takip ediyorlar. Camiler için en kutsal mesele ise devlettir. İstikrar için devleti ve devletin yaptıklarını kutsar ve devletin zulmüne de evet derler. Kendilerini de ötekiler olarak tarif eden bu grup reaksiyoner bir akımdır. Seyyid Kutup ve Mevdudi düşmanlığını hep ön planda tutuyorlar. Ayrıca, kendilerini aşırılıklara karşı ılıman ve tekfir karşıtı olan bir dini akım olarak tanıtıyorlar. İskenderiyye ve Davetüs Selefi olarak bilinen Selefiler ise Mısır’da Nur Partisini kurmuşlardır. Bu parti kanalıyla da politika arenasın da yer almışlardır. Bu politik oluşumda halkın tercihlerine ters hareket ederek Sisi yanında yer almışlardır. İbn Teymiye karşısında ise Seyyid Kutuba yaptıklarını yapmayıp destek veriyorlar. İbn Teymiye hakkındaki eleştirilere karşı sesiz kalıp savunma pozisyonuna geçiyorlar.
Bunlar rejim destekli kimi sufilerden veya Mürcii akımlardan farklılık göstermiyorlar. Ferdin veya cemaatin şiddetine şiddetle karşı çıkmalarına rağmen devlet şiddetine kutsal gözle bakıyorlar. Mesela Sisinin katliamlarına cevaz vermekle ün yaptılar. Oysa Seyyid Kutup idam sehpasına gönderilmesine rağmen onun şiddet ekolüyle bir tutuyorlar.
Oysa Seyyid Kutup’un ‘Amerikan İslam’ı söylemlerine tamamen katılıyorlar. Yani bunlar için şunu söylesek yani ‘Amerikan Selefileri’ desek yanlış bir isim vermiş olmayız. Eğer İskenderiye Selefileri oluyorsa, Amerikan Selefileri de olabilir. İngiliz ve Amerika karşıtlığını öne çıkarmaya çalışsalar da onlara hizmeti kendilerine bir görev olarak görüyorlar. Bunlar ulusalcı bir çizgide yol haritası belirliyorlar. Bunlara destek veren dini hareketler de devletçi politikaları ile tanınıyorlar. Mesela bunların yani Camiye liderlerinden biri olan Muhammed Raslan, ihvan liderlerinden Hasan el Benna hakkında İngilizler tarafından parayla kurdurulduğunu açık açık iddia ediyor. Yani ona İngiliz ajanıydı demeyi ihmal etmiyor. Hasan el Benna’nın aksine bu gün Camiye hareketi izledikleri dolaylı siyasetle birlikte Amerikan çıkarları için açıkça faaliyet gösteriyorlar. Suudi Arabistan Amerika için son kullanma tarihini doldurmuş durumda iken Camiye ise taze bir selefi akım olarak ellerinin altında yer alıyor. Bunlar Libya ve Arap Emirlikleri ile aynı koalisyonda yer almayı başarı sayıp, ABD politikaları içerisin de kalmaya çalışıyorlar. Bu da Suudi Selefiliğine karşı Amerika selefiliği anlamına geliyor.
Camiye veya Medhaliye hareketi DEAŞ ile birlikte itraf ve tefrit basamaklarını temsil Sururi hareketi, Seyyid Kutup, İhvan ve Selefiliği cem ederek, İran devriminden sonra Said Havva ile birlikte Humeyni tehlikesine ilk dikkat çekenlerden birisidir. Surri Suudi Arabistana yerleşmiş ve burada da tutunamaış ve Londraya yerleşmiştir. Suriye de iç savaş çıkınca da geri dönüştür ve çalışmalarından dolayı Suudi Arabistan kendisini terörist ilan etmiştir.
Suriye iç savaşından sonra ayrı kulvarda olan görüşlerin barışabildikleri görülmüştür. Mesela Muhaddis olarak ün yapmış olan Nasirüddin Elbani, Fakih alimi olarak kendini lanse eden Muhammed Said Ramazan el Bûti ve aydın ve mütefekkir olarak bilinen Cevdet Said Esat, Suriye rejimine karşı bazı dönemlerde, birlikte hareket etmeye başlayıp pasif bir görüntü çizmişlerdir. yani rejmi desteker bir görüntüde çizmişlerdir.
Kurulu rejim ve rejimler de onların bu yönlerinden faydalanma yönüne gitmişlerdir. Malesef Buti, son kullanma tarihini doldurduğun da muhaliflerin üzerine yıkılmak için bir cami sohbeti sırasın da siyaset cinayete kurban gitmiş ve hunharca katledilmiş diyebilmektedir.
Kısacası bugün ‘Ameriken Selefiliği’ ile karşı karşıyayız.