
ALMANYA'DA 'DİNİ HAYAT' VE MÜSLÜMANLAR!..
Mehmet Kaçar
“Uzun süre Almanya’da yaşayan bir insan, dinin bu ülkede hâlâ önemli bir toplumsal etken olduğunu bir süre sonra fark edecektir. Almanya’da ki önemli bayram günlerinde bu ülke de kiliseler dolup taşar. Radyo ve televizyoncular da naklen yayınlar da yapılır. Sık sık kilise hayatıyla ilgili haberler verilir. Bir çok genç kiliselerin gençlik gruplarında örgütlenmiş bulunmaktadır. Üye sayısı oldukça yüksek olan Katolik ve Protestan kadın konferadasyonları ve meslek kuruluşları vardır. Katolikler Kurultayı ve Protestan Kilisesi Kurultayı, kiliseler de her iki yılda bir başka şehirde düzenlenen büyük kitle toplantılarıdır.
Bu toplantılara her defasında bazıları pek uzaklardan gelen binlerce insan, özellikle de genç kuşak temsilcileri katılırlar. Bir çok sosyal kuruluş, mesela hastahaneler, huzur evleri, sakatlara has bakım evleri, evlilik ve eğitim sorunlarında yardım sağlayan danışma büroları, kiliseler tarafından işletilir. Çocuk yuvaları çoğu zaman mahalli kilise cemaatleri tarafından çalıştırılır.
Katolik ve Protestan Kiliseler her yıl Almanya’da ve üçüncü Dünya’da toplumsal sefaletle savaş amacıyla büyük bağış kampanyaları açarlar ve bu kampanyalarla her zaman çok büyük miktarlar da para toplarlar. Piskoposlar ve önemli mevkilerde bulunan öteki öteki Katolik ve Protestan din adamları, önemli toplumsal, beşeri ve ahlâki sorunlar hakkında çoğu zaman kamuoyu önünde görüş bildirirler ve onların takındığı tavır büyük ağırlık taşır.(Alman Siyasetine damga vuran CDU/CSU birlik partileri de adı üstünde Hristiyan birlik partileridir.)Örneğin bu kişiler işsizliğe ve yabancı düşmanlığı eğilimlerine karşı eleştirici bir tavır sergilemişlerdir. Yabancı işçilerin aile fertlerini yanlarına aldırma ve eğitimlerinin kolaylaştırılması yönünde tavır koyunca Almanya aile birleşimine izin vermiştir.
Katolik ve Protestan Kiliselerinin yetişkinlerin eğitimi için kurulmuş akademileri vardır. Bu akademiler de güncellik taşıyan toplumsal, kültürel ve dini sorunlar hakkında toplantılar düzenlenir. Bu toplantılar da verilen konferanslar ve yapılan tartışmalar çoğu kez derin izler bırakır, kimi zaman basında bu konferans ve tartışmaları yansıtır. Bütün bu fenomenlerden Almanya’da, eskiden olduğu gibi bu günde canlı bir Hristiyanlık geleneği olduğu ortaya çıkıyor. Bunun sonucu olarak Müslümanlar da bu ülkede sık sık Hristiyan diniyle yüz yüze gelirler. Örneğin Katolik ya da Protestan kiliselerinin işlettiği bir çocuk yuvasında vaya bir hastahane de Hristiyanlık karşılarına çıkar. (Rotraund Wielandtt, “Almanya’da Din Dersi’nin Çerçeve ve Koşulları” , seminer tebliği).
Almanya’da Müslümanlar:”Eski Federal Almanya, sadece bir sanayi devleti değildi, aynı zamanda geleneklerine bağlı Hristiyan bir toplumdur da. Şu anda Almanya’da yaşaya nüfusun yüzde 41’i Protestan, yüzde 43’ü Katolik olmak üzere sadece yüzde 84’ü bir kiliseye bağlıdır. Ne var ki bu sayılar Almanların kiliseye yakın olmadıkları gerçeğinin de önüne asla geçemez: Kilise’ler de ki pazar ayinlerine 10 ile 20 kişiden ancak biri düzenli olarak katılıyor. Yalnız bunlardan yanlış bir takım sonuçlara varmamak gerekir; kiliseye uzak kişilerin yanında, inançlı insanlar da vardır. Köy ve şehir arasında olduğu gibi eyaletler arasında da Hristiyan inanışının ve laikliğin uygulanışı esaslı farklılıklar gösteriyor.
Buna rağmen kiliseler önemli bir sosyal unsur oluşturuyorlar: Siyasal alanda faal bir çok görmek de tabi ki olası. Ayinler, televizyonlardan ve radyolardan yayınlanmakta, Hristiyan yaşamından haberlerde iletişim araçlarında düzenli olarak çıkmaktadır. Kilisenin bir başka önemli etkinliği de boş zamanları ve yetişkinlerin eğitilmesini kapsayan çalışmaları kapsamaktadır. Bunun yanında her büyük üniversite de İlahiyat Fakülteleri bulunmakta, eğitimci yetiştiren her yüksek okulda da din eğitimi üzerine uzmanlaşmak imkanı var.
Bu branşlarda eğitim gören öğrencilerin sayısı da bir hayli çok. Protestan ve Katolik din eğitimi her dereceden okul da, her yaş grubunda prensip de hafta da iki ders olarak verilmekteyken, bu derslere katılım ise isteğe bağlıdır.
Sosyal Kurumların çoğunluğu (hastahaneler, düşkünler evleri ve çocuk yuvaları) kilisenin koruyuculuğu altında bulunmaktadır. Her Müslüman, Almanya’da oturduğu her mahalle de bir kiliseye mutlak rastlanır. Kilisenin düzenlediği organizasyonlar(Alman Protestan Kiliseler Günü/Katolikler Günü) özellikle toplumun genç kesiminde büyük ilgi görmektedir. Bu toplantılarda yapılan eleştirilere, Kilisenin homojen bir topluluk oluşturmadığını, tam aksine “liberal” görüşlerden “tutucu” görüşlere kadar bir çok görüşün izlerini taşıyan bir topluluğu kapsadığını vurgulamaktadır.
Bu tutum kendisini İslam’a karşı bir taraftan karşılıklı diyalog diğer taraftan da olumsuzluk biçiminde göstermektedir. Hristiyanlığın getirdiği kültür ve geleneklerle devlet ve Hristiyan kiliseler arasında belli bazı bağlar olduğu nasıl göz ardı edilemezse, anayasal olarak bu iki kurumun birbirinden ayrı olduğunu da vurgulamak gerekir. Aydınlanma çağının gecikmiş bir etkisi olan bu ayrılık, özellikle bu çağda ortaya çıkan lâik düşünce ve çok görüşlü toplumun pozitif anlayışından kaynaklanmaktadır.
Lâik ligin uygulanmasını gerektiren en önemli tecrübe çoğulcu bir toplumda değişik görüşlü toplulukları karşılıklı hoşgörü ve anlayışla daha uyumlu bir yaşama hakkına sahip olmalarıdır. Bu lâik düşünce geçmişten kalan bir olgu değil, halen devam etmekte olan bir süreçtir. Böylece Kilise, sosyal yaşamda var olan unsurlardan sadece bir tanesi olmaktadır.
Avrupa’da ki bu tarihsel duruma katılması nedeniyle, İslam da bu olgudan soyutlanamaz. Bunun sonucunda da Hristiyan olsun, Müslüman olsun, tek tek kişileri ve dinsel grubu da bekleyen görev lâik anlayışa karşı alınacak tavrı belirlemektir. Bu görev iki gurubu da aynı şekilde etkilemektedir ve onları aynı sorunla karşı karşıya getirmektedir.
Kurumlarıyla yalnızca sosyal düzensizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan kiliseler, inanç açısından toplusal hayatı da eleştirerek inceleyen ve eşlik eden birer kuruluştur. Bu nedenle özellikle Müslüman Türklerin hangi sorunlarla mücadele ettiğini görebilmiş ve resmi makamları bu konu hakkında uyarmıştır(Heine Klautke, “Almanya da Müslüman Türkler”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dregisi, c, 31, s, 476).
Ne var ki siyasi iktidarlar, Müslümanların sorunlarının çözümü konusunda ciddi bir adım atmazlar iken, “İslam Dini”ni resmi din olarak tanımadıkları için, Müslümanlar, Anayasal tanınan haklardan hiç birini faydalandırmama yoluna gitmişlerdir. Hatta Müslümanların kendi aralarında oluşturdukları birliktelik ve Cami derneklerinin Almanya için tehlike oluşturduğu inancı da her geçen gün daha yüksek sesle dillendirmeye başlayarak, yabancı düşmanlığını, İslam ve Cami düşmanlığına “İslamafobi” şekline çevirmeye çalışılmaktadırlar.
Selametle!