
'Akılsız başın ayaklar çekermiş cezasını!'
Mehmet Kaçar
Akıl ve zekayı Allah insana vermeseydi nasıl bir canlı olurdu?
Akıl akılsızlara göre bir üstünlük mü?
Akıl olmasaydı sorumluluk ne olacaktı?
Akıllı insan aklını hayra mı şerre mi kullanmalı?
Akıllılar sorumludur akılsızlar neden sorumluluk dışı bırakılmıştır?
Akılsızların sonu ne olacak?
Bunlara benzer binlerce akılla ilgili soruyu sorabiliriz? Cevabı da hemen hemen herkese göre değişkenlik arz eder.
Dinin akılla ilgili yaklaşımı farklı, sosyologların, psikologların, felsefecilerin ve hatta her insanın akıl ve zeka ile ilgili yaklaşım ve cevabı farklıdır.
Akıl ve zeka yoksunlarının göstermiş oldukları his ve duyguların cezasını almış oldukları kararlar çeker. Hatta bir deyimle bunu insanımız çok güzel açıklamışlardır; “Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.” Ne kadar doğru onu da ben burada bilemem. Gerçekten ayaklar mı çeker onu da konunun uzmanları anlatsın.
Zeka yoksunu, muhakemeden uzak insanlar kendilerinin yönetimini birilerinin eline teslim ettikleri için, düşünme, muhakeme etme, kendini yönetme, yaratana itaat yetilerini de kaybederler. Bu türden pek çok insanı görür, yakinen tanırız. Kendileri bir türlü karar verme yetilerini kullanamazlar ve birileri tarafından yönetilme ihtiyacını hep hissederler.
İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede (beynin lopları içerisinde) bulunan bir işlemci tarafından anlık işleme tabi tutar ve kullanıma sunar. Bunlardan biri “düşünen, tefekkür eden akıl eden ve olumlu kararlar verebilen beyin”dir. Düşünen beyin akıllı, planlayan, yönlendiren, iyiyi kötüyü seçen, inanç veren, uzun vadeye odaklanan, kontrollü ama zayıf ve yavaş olan beyindir. Beynin diğer bölgesi ise “hisseden beyin”dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, tembel, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır. Buradan özellikle öfke ve haz çıkar. Menfaat, tehlike ve tehdit eden durumlarda kararlarımızı bilincimize yani “düşünen beyin”e başvurmadan veririz. Sonuçta düşünen beyne sadece verilen yanlış kararları savunacak gerçekler kalır.
Özellikle para ve maddi kazanç beklentisi içerisine girmek hisseden beyinde insana şimşekleri çaktırır ve dikkati dağıtarak, inancı, riskleri ve engelleri insanın görmesine engel olur.”
İş hayatında olsun, siyasi tercihlerin de olsun aldatma ve aldatılmanın en gerçek şeklini yaşarsın. Aldattım veya aldatıldım, kandırdım veya kandırıldım vs. gibi mazeretler üretmeden önce çok iyi düşünmeliyiz.
Acaba bizi başkalarımı aldattı yoksa biz kendimizimi aldattık veyahut bu aldatılmaya biz bizzat zemin mi hazırladık! Hisseden beynin kumandası altında, fazla düşünmeden, maddi çıkarların, tatlı hayallerin peşine düştüğümüz için mi kaybettik!
Aklı yaratan, insan vücudunda aklı kodlarken, insanın düşünmesi veya düşünmeden karar vermesini de kodlamıştır. Bu kodlama esnasında aklın vahye uyumunu da kodlamış ve insanı düşünceye davet etmiştir. Düşünmeyen beyinlerin bizzat hata yapacağını, aracıları ilah edineceğini hatta kendisini ilahlaştıracağını da kodlamıştır. İnsana kitaplar, peygamberler yoluyla da bu hatalara düşmemesini tembihlemiştir.
Akılla ilgili Peygamberimiz(s.a.v)’in hadisi şeriflerinden örnekler:
Kişiyi ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.”(Camiü’s-Sağir, 4; 528/H.No: 6159) Bu hadisi şerife dayanarak şu deyimi insanlar geliştirmişlerdir:” Sahih nakil, sarih akla muhalif düşmez”. “İnsanlar ahmaklığı ile günahkarlar dan daha büyük hatalara düşerler. İnsanların yarın kıyamet gününde mertebeleri akılları nispetindedir.” (İhya-ı Ulum, Gazali, 1/211). İnsan aklı gibi, hidayete eriştiren ve felaketlerden kurtaran bir şey kazanmadı. İşitmediniz mi, facirler cehenneme atıldıkları zaman; ‘ Biz aklımızı kullanmış olsaydık bu cehenneme düşmezdik.’(Mülk, 67/10) diye pişmanlık gösterisinde bulunacaklardır.”(Maverdi, Ebu’l-Hasen Ali bin. Muhammed, Edebü’d-Din ve’d-Dünya) Hz. Aişe (r.anha) bir gün Peygamberimiz’e(s.a.v) sordular: “Ya Resulullah insanlar dünyada ne ile üstünlük kazanırlar?” Peygamberimiz(s.a.v) cevap verdi: “Akıl ile…” Hz. Aişe sordu: “ Herkesin kıymeti ameliyle ölçülmez mi?” Peygamberimiz (s.a.v) cevap verdi: “Yâ Aişe! Onlar akıllarından fazla bir şey yapabilirler mi? Allah’ın onlara verdiği akıl nispetin de ibadet ederler. Ondan sonra da amelleri nispetinde mükafatlandırılırlar.” (Gazali, İhya, 1/213)
Yine İbn-i Abbas (r.a)’dan mervidir ki, Resulullah şöyle buyurdular: “ Her şeyin bir aleti vardır: Müminin aleti akıldır. Her şeyin bir biniti vardır. Kişinin biniti akıldır. Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği akıldır. Her kavmin bir dayanağı vardır. İbadetin dayanağı akıldır. Her kavmi bir çağıran vardır. Alimi ibadete çağıran akıldır. Her şeyin bir tamircisi ustası vardır. Ahiretin tamircisi akıldır. Herkesin kendisinden sonra unutulmayacak bir eseri vardır. Sıddıkın eseri akıldır. Her yolcunun bir çadırı vardır. Müminin çadırı akıldır.“ (Gazali, İhya, 1/213).
Yine şöyle buyurdular: “ En akıllınız, Allah’tan çok korkanınızdır. En iyiniz Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edeninizdir. Her ne kadar nafile ibadetleriniz az bile olsa.” (Gazali, İhya, 1/214). Selametle!