
ACABA BİZ YALANCIMIYIZ?
Mehmet Kaçar
Müslüman ve mümin olan biz hepimiz acaba yalancılar gurubuna mı giriyoruz?
Tüm camilerimizi dolduruyoruz, 30-40 ülke sınırları içerisinde hep Müslümanlar yaşamaktadır. Bütün bu insan topluluğu, her gün beş vakit namazında, her an namazının ardından veya sair vakitlerde ellerimiz semaya dönük duada, “ancak sana ibadet eder, ve yine ancak senden yardım isteriz.” diyoruz. Bu sözümüzün arkasında dim dik duran acaba kaç tane Müslüman babayiğit vardır.
Günümüz Müslümanlarının kimisi paranın kulu olmuş, bazıları ise kadının ve erkeğin kulu, kimileri de oturduğu koltuğun kulu, bazıları mevki ve makamın bendesi, kimileri de şan ve şöhretin kölesi...
Kimileri nefsinin karşısına geçip, emret nefsim, emret nefsim, emret nefsim der durur.
Acaba kaç tane insan vardır ki; Allah’ın has kulu: “Yâ Rabbi! hoşuma gitse de gitmese de “ ben sana tam bir teslimiyet ile teslim olup Müslüman oldum diyebilen?
“Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dilerim” diyebilen insan ve bu ayete sıkı sıkıya bağlı kalabilen insandır sırat-ı müstakimde ki(dosdoğru yoldaki) Müslüman olan. İyi ve hayırlı bir Müslüman olmak, lafla, kılık-kıyafetle, makamla-şanla, şöhretle değildir. İşledir, fiille dir yani hayırlı amelledir ve haramlardan sakınmakladır.
Sakalla, bıyıkla, kavukla, cübbe ile değildir. Kalbin temiz olması ve Allah’ın emirleri ve nehiyleri doğrultusunda yaşamakla, merhametli olmakla, Allah’ın emirlerine uygun yaşamakla, kul haklarına riayetle, yetim haklarını gözetmekle olur. İnsan Allah’a kul olduğunu bilirse o zaman iyi bir Müslüman olabilir. İnsan, Allah’a muhtaç olduğunu bilirse ancak yalancı olmaktan kurtulabilir. Yani biz aciz bir yaratığız, muhtacız ve her türlü dert, bela, sevinç ve mutluluğun kaynağı da yine yaratıcımızdır. Yaratılmışların işi de bu dünya hayatında sadece ve sadece yaratanından istemek ve kanun koyucu olan teşri makamının kanunları doğrultusunda yaşamaya çalışmaktır. Yaratanından isteyebilmek içinde isteyecek kıvama gelmek gerekir.
İstediğimiz bu makam da tabi ki Rab makamıdır, Halık makamıdır. O makamda bizim için yüce yaratanın kendi ali makamından lütuf ve ihsanı ile biz mahlukata fazl-u kereminden verir. O’nun şanı Rab ve yaratıcı olması, zengin olması, alim olması, muhtaç olmaması iledir. O’nun şanı zenginlikten, yaratmaktan, sahip olmaktan ve merhametten gelir. Bizim şanımız ise yokluktan ve ondan istemekten. Acizlik ve fakirlikten ve yaratanını bilip her an ondan istemekten geçer.
Tevazu, mahviyet, haddini bilmek, hududu aşmamak, edebini takınmak ise bizim şanımızdan dır. Rabbimizin huzurunda boyun eğmek, boynunu bükmek kul ve aciz olduğunu hissetmek yine kulların şanındandır.
İnsan edebini, ahlakını, adabını edebiyatını takınırsa makamlar, mevkiler kazanır. Dünyasını ve ahiretini kurtarır. Edepsiz, edebiyatsız olan ise her türlü sırlı güzelliklerden mahrum kalır.
Ehli olmayana ilmi öğretirsen ilme zulüm edersin ve oda seni inkara ve dahi yukarıda ki ayetin içeriğine aykırı yaşamaya sürükler.
İşte bugün insanlığın ve dahi Müslümanların çektikleri sıkıntıların bir nebze olsun nedeni de ehli olmayanların Allah ve Resullerine inanmayanların ilim sahibi olmaları ve insanları da kandırmaların dan kaynaklanmaktadır.
Sözün özü ise; sadece ve sadece Allah’a ibadet edip, ona kul olmaktan, ondan dilemekten, yardım istemekten ve bu şekilde amel etmekten geçen bir ömürdür. Onun yolunu tebliğ için tahsil edilen bir ilimdir. Geliniz yalancılardan olmayalım. Çünkü Mevlana’nın deyimi; “ Her zevki sefa bir anlıktır. Nefret ve kinin ertesi ise pişmanlıktır. Edepsizliktir. Her canlıya bu dünya hayatından sonrası ölümdür; insan ölür ama asıl ölmeyen insanlık haysiyet ve onurudur.” Selam ve dua ile...