
Ab, Terör Ve Europol!
Mehmet Kaçar
2015-2016 yılları içerisinde, İstanbul ve çeşitli şehirlerde terör örgütlerinin Türkiye de yapmış olduğu terör eylemlerinde pek çok AB vatandaşı da, teröre kurban edildi. Mesela; Sultan Ahmet Meydanında ve Ankara Gar ve Kızılay da olduğu gibi.
Paris ve Bürüksel de ki ve Avrupa'nın diğer şehirlerinde ve ABD deki terör olaylarına bakacak olursak, bu hadiselerin AB sınırları içerisinde planlanıp uygulamaya konması, terörle mücadelenin "ülkelerin milli" sınırları kapsamın içerisinde önlenemeyeceği de geçtiğimiz yıllarda, Bürüksel'de ki eylen hazırlıklarını, Belçikalıların, Paris planlarnı önceden öğrenmesi, hiçte kolay bir istihbari bilgi değildi.
Terör artık, küreselleşti. Ülke değil ülkelerin sınırlarından içeri girdi. Dünyanın her yerinde ve ayrı ülkeler de, aynı anda saldırı yapabilecek güce erişti. Bu kadar güçlenmesine ise, AB ve ABD neden oluyor. Bunlar, terörün AB ve ABD dışında olanlara, terör demeyip milis gücü diyerek silah desteklerini sürdürmektedir.Terör de kendi arasında ki istihbaratın gücünü her geçen an yükseltmektedir. Mesela; Rusların geçen yıllarda Mısırda vurulması gibi ya da El- Kaidenin ABD de ikiz kulelerini vurması gibi.
Terörün günümüzde güçlendirdikleri taktikleri ve uluslar arası çeşitliliği, ülkeler arasındaki güvenlik güçlerinin arasındaki bilgi akışının önemini her geçen yıla göre daha da önemli kılıyor. Bu çok basit görünen mantık ve olgu, AB'nin tüm başkentlerinde etkin bir görüş birliği oluşmasını sağlamış olsa da, bilgi akışı ve işbirliğinde hâlâ 19. yüzyılda ki, milli devlet anlayışını gözlemlemeye devam etmektedir.
Özellikle Türkiye-AB ilişkilerin de bu görünüm, çok net ve açık şekilde gözlemleniyor. Türkiye'nin DEAŞ, el-Kaide, PKK, PYD, PJAK ve DHKP-C birleşik terör örgütleri gibi dünya barışını ve özellikle Türkiye milli sınırlarını tehdit eden terör örgütlerine önemli coğrafi ve politik sınırları göz önüne alındığın da, AB'nin Türkiye üzerinden oynamaya çalıştığı oyun ve bilgi akışını sağlaması, asla affedilir cinsten bir ortaklık değildir. Bu gerçek ne yazık ki Türkiye -AB ilişkileri ile sınırlı değildir. AB üyesi ülkeler arasında da işbirliği ve bilgi akışı görüldüğü kadar derin ve optimal değildir.
AB tarihinin son 30 yıldır damgasını vuran, mal, para, hizmet ve bireylerin serbest dolaşımını gerçekleştiren en önemli gelişme Türkiye'de Schengen Antlaşması olarak bilinen anlaşmayla görünür hale gelmiştir. AB kendi iç sınırlarında kontrollerin kalkması ile doğan güvenlik zaafiyetini AB üyesi olan ülkeler, AB'nin dış sınırları olan noktalarda, çok daha sert artırarak sağlamaya çalıştılar. Bu yüzden de Schengen Antlaşması kapsamında çok sert ve sıkı kurallara bağlı katı bir vize politikasını uygulamaya koymuşlardır. Özellikle, Müslüman mültecilere, çok katı ve sert bir şekilde davranılmaktadır. Schengen Antlaşmasının en önemli dayanağı Schengen Bilgi Merkezi (Schengen İnformation system-SİS) devreye sokuldu. Üye ülkelerin terörle ilgili verileri ve bilgi aktarımı, istihbarat toplanması ile beslenen Strasburg konulu bu sistem sınır güvenliğinin en önemli payandası olma özelliğinde ilk sıraya çıktı. SİS sadece üye ülkelerin verilerine dayalı çalıştığı veri toplama, değerlendirme, analiz yeteneği olmadığı için, çok büyük bir yapıya sahip olmasına rağmen "çok akıllı" bir sistem de değil hani. SİS üye ülkelerde bulunan sistemlerin "zekası" tarafından yönlendirilen bir bir dev incelenirse bir dev görünümündedir. Çok kulaklı, 28 gözlü, ama çok küçük de bir hafızaya sahip olan bir merkezdir.
SİS'in bu yapısını çok iyi fark eden AB ülkeleri Den Haag'dan güvenlik güçlerinin işbirliği içerisinde olabileceği yeni bir güvenlik birimi "Europol" u kurdular. Europol üye ülkelerinin güvenlik ve polis teşkilatlarının bir çatı altında buluştuğu, sıkı bir bilgi akışını sağlamak bir güvenlik organı olarak da karşımıza çıkmaktadır. Teorik olarak, ideal bir yapı, Fransa, Almanya, İsveç vs. polisleri yan yana bulunan bürolarında, sadece bilgisayarla değil, mutfakta da (bilgi bankası) beraberdirler. Yani uyku haricindeki vakitlerini hep beraber geçirmektedirler.
Bilgi akışı ve değerlendirmesi doğrudan "yanlış anlaşılmaları" yıldırım hızı ile çözmek için ise çok ideal bir yapılanma olarak görülüyor. Ama, AB içerisindeki güvenlik zaafı (Türkiye Sınırları içerisinde güvenlik zafiyetinin zerresinden ise eser yoktur.) Bu yapıyla da ortadan kaldırılabilmiş değildir. Mesela; Paris saldırıları öncesinde Belçika ve Almanya'da izlenen bir çok bilgi akışı doğru değerlendirilebilseydi, terör saldırılarının büyük bir ihtimalle önüne geçilebilirdi.
Tüm bunlara rağmen "Europol" , "akıllı" bir merkez olarak planlandığı için, sadece üye ülkelerin beslediği bir bilgi merkezi olmaktan ibaret değildi. Üye ülkeler, ABD gibi "ortak" üyeler ile AB dışı bilgilere de açık bir sistemi ile analiz etme ve bilgi alma yeteneğine de sahipti. Teorik olarak "Europol", 28 ülke ve üye ile diğer kaynaklar tarafından beslendiği için "üstün zeka" olması ve üye ülkeler tarafından derinlemesine kullanılması gerekir.
Şu anda, durum ne yazık ki hiç te göründüğü gibi değil. Yıllardır süren çok detaylı çalışmalara rağmen europol, Paris, Berlin, Stockholm, Londra bilgi merkezleri kadar "zengin" ve bu merkezlerden daha "akıllı" değil. Çünkü, europol başkentlerinde ki kaynaklara doğrudan girilemiyor. Başkentlerin verdiği, daha doğrusu verme inceliğini gösterdiği bilgiler ile çalışmak zorunluğu var ortada. Ayrıca dil meselesi gibi diğer kurumsal sorunlar da hala aşılmış değil. Kurumsal olarak da altyapı, SİS, kültür farkı da hala aşılmış değildir.
Tüm bu eksikliklerine rağmen yine de europol, AB ve çok amaçlı ve iyi niyetli kullanılabilirse, tüm dünya için çok önemli bir kurum ve kuruluş olarak görülüyor. Türkiye Cumhuriyet'i de uzun bir süredir (aynı NATO gibi üye ülke olup da, bu kurumdan da hayal kırıklığı yaşıyor ve sağlıklı bilgi akışını asla alamıyor) ortak bir üye olarak Den Haag da olması gereken bir ülkedir. Bu da, şu anda asla mümkün değildir. Çünkü, europol , Türkiye'ye soğuk ve kurumsal olarak da "dil" problemini de aşabilmiş değil. İsterse çok rahat aşabilirler tabi.
Bir başka açı da terör kelimesini Ankara, europol dan çok farklı görüyor. AB Türkiye' ye kendi standartlarında bir terör dayatmasını da unutmamak gerekiyor. Avrupa'nın kendi ülke sınırları içerisinde terör olarak görüp nitelemediği baskıyla terör dediği örgütler Türkiye'de canlı bomba canlı bomba ve sınırdan sızarak sivilleri öldürmeye devam ediyorlar.