
28 Şubattan 29 Şubata Nasıl Geldik?
Mehmet Kaçar
Mecazen baktığımızda dün 28 Şubat diye bir tarih vardı ve bugün yani 29 Şubat'ta mevta oldu gitti bin yıl yaşayamadı. Zavallı kısa sürede mevta oldu. Eh ne diyelim Mevtaya Rahmet dilemekten başka.
Bir başka deyişle ise,28 Şubat darbesi denen karanlık süreç yada ülkenin dindar kesimleri üzerine inen karabasanları, tarih perspektifiyle baktığımızda "dün" denecek kadarda yakındır.
Bu darbeyi diğer daha önceki darbelerden ayıran ve daha rezil kılan ise, sadece bir siyasi iktidarı değil, tüm bir toplumsal kesimi hedef almasıdır. Bütün "vatan sathı" savaş alanına çevrilerek onbinlerce mağdur üretilmiş, namlunun ucundaki muhafazakarların haklarını cesaretle savunan bir avuç liberal de aynı hayasız saldırılardan payına düşeni fazlasıyla almış, yazar, çizer takımı fişlenmiş veya çağrılarak kapı arkalarında tehdit edilmişlerdir.
İşin trajik yanı ise, o zamanlar 28 Şubat'ı histeri içinde alkışlanmış olan kesimlerde, bugün halen kayda değer bir öz eleştiri olmaması, itiraf yerine sessizliğin hüküm süemesidir. Çünkü, benim düşünceme göre,bu kesimlerin ideolojisi pek değişmemiş, sadece güçleri azalmıştır.
Söz konusu ideolojiyi çürütmek için, oturup ciltler dolusu "gayrı resmi tarih" anlatmak ve sonra da dev bir "siyasi değer" tartışması yapmak gerekir. Ama tüm bunlar yapılmasa bile (ki yapılıyor),karşı taraf, muhtemelen, duyduğu herşeyi hainlerin, emperyalistlerin, "Sorosçuların" filan yalanları sayacak, bir de üzerine sinkaflı küfürler savuracaktır.
Yani galiba bir zaman kaybıdır 28 Şubat'ın ideolojisini çürütmeye çalışmak. Bu totaliter ideolojiyle yıkanan beyinler, herhangi bir rasyonaliteye kapı açamayacak kadar tahrip olmuştur.
MUSİBETTEN NASİHAT Mİ?
Ancak,28 Şubat'ı mazur görenlerin aklında biraz daha "rasyonel" duran bir argüman var ki, bunu tartışmakta fayda var.
Bu, özetle, "28 Şubat olmasa, AK Parti de olmazdı." argümanı.
Bunu savunanlar, kör kütük demokrasi düşmanı değiller tabiki. "Milli Görüş Gömleğini" çıkartan AK Parti'nin Türkiye'de gerçekleştirdiği büyük reformları teslim ve taktir ediyorlar. Ancak bu dönüşümde "asker sopası"nın da olumlu rol oynadığını düşünüyorlar. Refah Partisi'nin keskin, ütopik, Batı-karşıtı ideolojisinin 28 Şubat sayesinde kırıldığını, "İsalamcılık"tan "muhafazakar demokratlığa" giden yolun böyle açıldığını düşünüyorlar.
Bu argüman, açıkçası, ilk bakışta yabana atılır gibi değil. Çünkü sonradan AK Parti'yi oluşturacak olan "yenilikçi" Milli Görüş kadrolarının 28 Şubat "musibetlerinden" bir "nasihat" çıkardığı da ortada.
Ancak bu ilk bakışta hemen aldanmamak ve biraz geriye çekilip şu soruyu sormak lazım:
İyi de, Milli Görüş hareketi nasıl ortaya çıkmıştı ki? Bu harekette görülen içe kapanmacı, reaksiyoner, ütopik ve kimi zaman da öfkeli dil nasıl gelişmişti?
İKİ DARBE SONRASINDA
Bugün geriye doğru Türk siyasi Tarihine zamanda bir yolculuk yapılacak olursa, bu sorunun cevabının da yine 28 Şubat öncülü darbelerde yattığını görürüz. Özellikle de 1925(Takrir-i Sükun)ve 1960(27 Mayıs)darbeleriydi.
Kemalist ideolojiyi dayatmak için düzenlenen bu iki darbenin de hedefi, kabaca "merkez sağ" dediğimiz gelenekti: Birincisi Kazım Karabekir'in Terakkiperver Fırkası'nı, ikincisi de Adnan Menderes'in Demokrat Partisi'ni yok etti.
Oysa, eğer bu partiler yaşasaydı, temsil ettikleri siyasi gelenek, muhtemelen, tolumdaki İslami duyarlılıkları kucaklayarak "merkeze" taşıyıp yumuşatacaktı. Muhafazakarlar, "öz yurdunda garip, öz vatanında parya" haline gelmedikleri için, "kişinin davacısı bir gençlik" aramayacaklardı. Daha dünyaya açık, daha şehirli, daha rafine, daha ılımlı olacaklardı.
Özetle, Cumhuriyet rejiminin laik dipçikleri, Türkiye'nin dindarlarını döve döve yumuşatamamış, aksine sertleştirmiştir. AK Parti'nin ancak 2000'lerde formüle edeceği "muhafazakar demokrat" sentez, darbeler yoluyla hızlandırılmamış, aksine geciktirilmiştir.
Ve Türkiye, 29 Şubat'a, 28 Şubat sayesinde değil, ona rağmen varmıştır.