
2. ABDÜLHAMİT NEDEN AHMET CEVDET PAŞAYI SEVERDİ?
Mehmet Kaçar
Ahmet Cevdet Paşa, çok kabiliyetli ve ehil bir devlet adamı olmasının yanında bazı zaafları ve beklentileri de olan bir devlet adamıdır.
İstanbul’a gelip devlet kademesinde önemli görevler üstlendiği günden itibaren gözünü sadarete(baş vezirliğe) dikmiş biridir.
1895 yılında vefat edene kadar hep sadrazam olma hayalleri kurmuş; ama bir türlü bu hayalini gerçekleştirememiştir.
Öyle ki; her sadarete çağrılmasında sadrazam olacağını zannedip, çantasında sadaret kıyafetini de yanında götürmüştür.
2. Abdülhamit, onun bu zaafını çok iyi bilir ve onun bu durumunu çok iyi bilir ve ona göre davranırdı. Sadarete getirmedi ama mührü ona koklatarak çok iyi bir şekilde kendine bende kıldı. Arada ödüllendirmekten de geri kalmadı. 2. Abdülhamid’in bu tarz yaklaşımları Cevdet Paşa’nın sınandığı ödüllerdi.
Abdülhamid, Yıldız Mahkemesinden sonra 4 bin lira ile Sarraf Köçeoğlu Agop’tan, Bebekte ki mütercim Rüştü Paşa’nın yalısını satın aldı ve Ahmet Cevdet Paşa’ya hediye etti. Böylece Cevdet Paşa, rakibinin evinde oturma “gururunu” yaşamış oldu. Cevdet Paşa, bu yalıyı çok severdi. Buradan bahsederken “Bebekteki sahilhanemiz” demekten de kendini alamazdı.
Abdülhamid, zaman zaman bu tür hediyelerle onu ödüllendirmekten geri kalmadı. Bunlardan birisi de 22 Ekim 1887 tarihinde olmuştur. 2. Abdülhamid, arabasını göndererek Cevdet Paşa’yı yalısından aldırdı ve saraya getirtti. Cuma namazını birlikte Yıldız Sarayında ede ettikten sonra Mabeyni Hümayun Dairesine geçildi. Padişah burada bizzat Cevdet Paşa’nın yakasına Nişanı imtiyaz taktı. Nişanı imtiyaz varken Abdülhamid, Cevdet Paşa’ya şöyle dedi: “Pederime ve ammime güzel hizmet ettin. Benim zamanımda da hüsnü hizmetin görüldü. Umur-i adliyece’de çok asarın(eserlerin) var. Bunları takdiren bu nişanı kendi elimle sana talik ediyorum.”dedi. Cevdet Paşa’nın uzunca mukabelesi ve teferruat için bakınız Cevdet Paşa, Tezakir 40, Tetimme Haz. Cavit Baysun, TTK, Ankara, 1991 sa.245.
Ahmet Cevdet Paşa kimdir?
Ahmet Cevdet Paşa veya Lofçalı Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı Devletinde on dokuzuncu asırda, Osmanlıların yetiştirdiği Türk Devlet ve Bilim adamıdır. Tarihçi kişiliğinin yanında, hukukçu, şair bir yönü vardır.
Osmanlı Devlet Hukukuna kaynaklık etmiş olan “Mecelle”yi kaleme alarak İslam Hukukunun sağlam bir dille kitaplaşmasını sağlayan yüksek seviyeli bir hukuk adamıdır. Tarihçi kişiliğinin yanında, hukukçu ve şair bir yönü daha vardır.
Çok yönlü bir devlet adamı olan Ahmet Cevdet Paşa, hem ilimde, hem icrada(siyaset) bulunan bir insandır. Hayatı boyunca araştırma yapmaktan kaçmamış, okumuş, yazmış ve bundan da hiç bıkmamıştır.
Hayatının sonuna dek, hem dine, hem ilme hem de millete hizmet etmeyi kendine şiar edinmiş bir alimdir.
27 Mart 1822 tarihinde dünyaya gelen Ahmet Cevdet Paşa, Türk dünyasının önemli ilim adamı ve devlet adamlarından olmakla birlikte hukukçu ve sosyolog yönü de bulunmaktadır. Gerçek adı Ahmettir. cevdet ise mahlasıdır. Babası Lofçalı meclis azalarından İsmail Aga ve annesi Lofçalı ileri gelenlerinden Topuzoğullarına mensup Ayşe Sünbül hanımdır.
İslam Hukuku alanında baş yapıt olan “Mecelle”yi yazmıştır. Şer-i kurallar ile batı hukukunu harmanlayan bir hukuk anlayışına sahip bir hukukçudur.
Devletin bir çok kolunda çalışmış olup bunlar; 5 kere adliye, 3 kere eğitim, 2 kere vakıflar, 1 kere iç işleri bakanlığı(nezaret) yapmıştır. Onun zamanında hazırlanan kanunların ve kurulan kurumların çoğunluğunda katkısı bulunmaktadır.
Ayrıca Osmanlı Tarihini kapsamlı olarak anlatan 12 ciltlik Tarihi Cevdet isimli eserin de sahibidir.
Bununla beraber, 1855-1865 tarihleri arasında devletin tarihçisi olarak görev almıştır. O dönemlerde dönemin devletin tarihçisi olarak görev almıştır. O dönemlerde dönemin siyasi olaylarını Tezakiri Cevdet isimli eserinde kaleme aldı.
Türkçe yazılmış ilk dil bilgisi kitabı olan Kavâ’idi Osmaniye’yi yazmıştır.
Kızı da kendi gibi edebiyat alanında isim yapmış olan ilk Türk kadın romancı yazar Fatma Aliye hanımdır.
Ahmet Cevdet Paşa yazmış olduğu şiirlerinde ise Vehbi mahlasını kullanmayı tercih etmiştir. Fakat bu mahlas bazı şairler tarafından da kullanıldığı için, hocası Fehmi Efendi kendisine 1859 tarihinde “Cevdet” mahlasını vermiştir.
Ayrıca, Reşit Paşa zamanında siyasete girmiş olup, hatta Reşit Paşa’nın çocuklarına da öğretmenlik yapmıştır.
1850 tarihinde de Meclisi Maarif azalarıyla Darülmuallimin Müdürlüğüne atanmıştır. Burada ciddi hizmetler vererek sınav şekillerini ve öğrenci eğitimi ile ilgili düzenlemeler yapmıştır. 1863 yılında Bosna Müfettişliğine atanmıştır ve bu görevde iken başarılı çalışmalarından sonra 13 Ocak 1868 yılında vezir olmuştur.
1866 yılında Halepe vali olmuş ve burada iki yıl görev yapmış olup “Fırat” isimli bir d gazete çıkarmıştır. 1868 yılında ise Divan-ı Ahkamı Adliye başkanlığına atanmıştır. 1873 yılında da Maarif Nazırlığına atanmıştır. Bu göreve 3 defa atanmıştır. Bu görev de iken Türkçe, Mantık ve Edebiyat Derslerinde okutulmak üzere okullar için kitaplar yazmıştır.
1874 yılında Yanya Valiliğine atanmıştır. 7,5 ay sonra İstanbul’a dönüp Adliye Nazırı olmuştur. Bu görevde iken, Ticaret Mahkemelerini adliye nazırlığına bağlamış, hakimlere yardımcı olması bakımından “Cerid-i Mehakim” adlı eserini yazmıştır.
1878 yılında ise Suriye Valisi iken Kozanoğlu Ahmet Paşa isyanını bastırmış ve akabinde Ticaret ve Ziraat nazırı(bakanı) olmuştur.
1881 yılında Yıldız mahkemesinde Adliye Nazırı olarak görev almıştır.
1882 yılında ise devlet memurluğundan istifa etmiş olup eserlerine yoğunlaşmıştır.
1886 yılında yeniden Adliye Nazırı olmuştur ve 4 yıl bu görevi yürütmüştür.
Ömrünün arta kalan kısmını çocuklarıyla meşgul olarak geçirmiş ve 26 Mayıs 1895 tarihinde Bebekte ki yalısında hayata veda etmiş olup, naaşı Fatih Camisi bahçesine defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
Selametle!...