
Umrenin fazileti ve umreye gidenden dua istemek
Mehmet Bina
Umre, Sözlükte; ziyaret etmek, uzun ömürlü olmak, evi mamur etmek, bir yerde ikamet etmek, korumak, malı çok olmak ve Allah'a kulluk etmek anlamlarındaki "a-m-r" kökünden türemiştir. -Umre; belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girip Kâbe'yi tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir.
Hacca, "hacc-ı ekber" (büyük hac),
Umreye de "hacc-ı asgar" (küçük hac) denir.
-Müslüman'ın ömründe bir defa umre yapması Hanefi ve Maliki mezheplerine göre müekked sünnet, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre ise farzdır.
-Cabir ibn Abdullah (ra)'ın bildirdiğine göre bir sahabi Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam'a
- "Ey Allah'ın Elçisi! Umre farz mıdır?” diye sormuş,
Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam da
- "Hayır, umre yapman senin için daha hayırlıdır." buyurmuştur. (Tirmizî, Hac, 88)
-Abdullah ibn Ömer'in bildirdiğine göre Peygamberimiz {sav}dört defa umre yapmış, umre yapılmasını teşvik etmiş ve
"Umre, daha sonraki umreye kadar, ikisi arasında işlenen günahlar için kefarettir. Allah katında makbul haccın karşılığı ise ancak cennettir." buyurmuştur.
-Ramazan ayı içinde yapılan umrenin ayrı bir fazileti vardır.
Nitekim hicretin dokuzuncu senesinde, Peygamber Efendimiz (sav) ashâbıyla birlikte hacca gitmeye karar vermiş ve yol için hazırlık yapmaya başlamıştı. Onun hacca gideceğini işiten birçok sahâbî, birlikte hac yapabilmek için âdeta can atıyordu.
-İşte ensardan Ma’kıl’in (ra) ebeveyni de o bahtiyarlar arasında olmayı arzuluyordu.
-Ebû Ma’kıl (ra) ile eşi Ümmü Ma’kıl (ra), bu iştiyak içinde Resûl-i Ekrem’e (sav) gittiler. İlk sözü Ümmü Ma’kıl (ra) aldı ve "Ey Allah’ın Resûlü! Benim üzerimde yapmam gereken bir hac görevi var. Ebû Ma’kıl’in ise sadece genç bir devesi var." dedi.
Eşini onaylayan Ebû Ma’kıl (ra), "Evet, doğru söyledi, ancak ben o deveyi Allah yoluna vakfettim.
Dolayısıyla onunla hacca gitmesi mümkün olur mu bilmem?" dedi.
Resûlullah (sav), ’Sen o deveyi ona ver de, onunla hacca gitsin. Çünkü (onunla hacca gitmek de) Allah yolunda (bir hayır) dır." buyurdu.
Bunun üzerine Ebû Ma’kıl (ra) deveyi eşine verdi.
Ancak o sene ikisi de hastalandılar ve sonunda Ebû Ma’kıl (ra) vefat etti. Bundan dolayı o sene Ümmü Ma’kıl (ra) da hacca gidemedi.
-Resûl-i Ekrem (sav) hacdan döndükten sonra Ümmü Ma’kıl (ra) kendisini ziyarete gelince Allah Resûlü (sav), "Ümmü Ma’kıl, seni bizimle beraber hacca gelmekten alıkoyan ne idi?" diye sordu. Zaten Peygamber (sav) ile birlikte hacca gidememenin üzüntüsü içerisindeki Ümmü Ma’kıl (ra), Allah Resûlü’ne (sav) başından geçenleri anlattı.
-Sonunda, "Ey Allah’ın Resûlü! Ben ihtiyar ve hasta bir kadınım. Benim için (bu kaçırdığım) haccın yerine geçecek bir amel var mı?" diye sorunca Resûl-i Ekrem (sas), "Madem bizimle beraber haccı kaçırdın, öyleyse sen Ramazan’da umre yap! Çünkü Ramazan’da yapılan bir umre, (sevap bakımından) hacca denktir." buyurdu.
-Bu cevabı işiten Ümmü Ma’kıl (ra), şöyle demekten kendini alamadı: "Hac, hacdır; umre de umredir. (Birbirinin yerine geçer mi!) Resûlullah (sav) bunu bana söyledi ama bu sadece bana mı özgüdür yoksa herkes için geçerli midir bilemiyorum!"
-Ömer İbnü’l-Hattâb (ra)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
-Peygamberimiz (sav)’den umre yapmak için izin istedim, verdi ve:
“Sevgili kardeşim, bizi de duadan unutma!” buyurdu.
-Bu sözüyle Hz. Peygamber (sav) bana öyle bir şey söylemiş oldu ki, benim için dünyaya bedeldir.
-Bir rivâyette Hz. Peygamber {sav} “Sevgili kardeşim, bizi de duana ortak et!” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vitr 23; Tirmizî, Daavât 109)
Hz. Ömer’in, daha önceleri adamış olduğu bir umreyi yerine getirmek için Hz. Peygamber’den izin istediğini görüyoruz.
Bu, talebenin hocasından, müridin şeyhinden edeben izin istemesi gibi bir şeydir. -Zaten ashâb-ı kirâm Resûlullah’tan izin almadan bir şey yapmazlardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ömer’e izin verdikten sonra, ondan umre yaparken kendisine de dua etmesini istedi.
-Hz. Peygamber (sav)’in, Hz. Ömer de olsa herhangi bir sahâbîden dua istemeye ihtiyacı olmadığını unutmamak gerekir.
Ancak o, hayır ve fazilet sahibi olduğu bilinen insanlardan, özellikle mübarek yer ve makamlarda bulunacak kimselerden dua istemenin gerektiğini ümmetine bizzat öğretmektedir.
Öte yandan Hz. Peygamber’in “Bizi de duana ortak et” buyurması Hz. Ömer için son derece büyük bir iltifat ve duasının makbul olacağı yönünde büyük bir müjdedir. O da zaten bunu anlamakta hiç geçikmemiş ve “Hz. Peygamber’in bu sözünün kendisini mutlu ettiği kadar hiç bir şeyin mutlu etmeyeceğini, bu sözün kendisi için dünyalara bedel olduğunu” söylemiştir.
-Şimdi düşünelim, Hz. Peygamber’den böylesine bir iltifat görmüş olan Hz. Ömer, onun,”Üveys el-Karanî’den kendine dua etmesini dile!” tavsiyesine dört elle sarılmaz mı? “Ben sahâbiyim, o değil” gibi bir değerlendirme yapar mı?
-O halde herkes hayır ve fazilet sahibi olduğuna inandığı kimselerden kendisi için dua etmesini istemelidir.
Hadisi şeriften şu mesajları çıkarabiliriz
Hz. Peygamber’in yaptıklarıyla tavsiyeleri tam bir uyum içindedir.
Hac ve umreye gidenleri uğurlayanların onlardan, kutsal topraklarda kendileri için dua etmelerini istemeleri yerinde bir harekettir.
Müminin gıyâbında yapılan dua makbüldür.
(Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları)