
Uhut Şehitleri
Mehmet Bina
Uhud savaşı 23 Mart 625 tarihinde Mekke'li Kureyşliler ve Müslümanlar arasında yapılan bir savaştır.
•Savaşa ismini veren Uhud dağı, Medine’nin kuzeyinde Mescid-i Nebevî’ye yaklaşık 5 km. mesafededir. Bölgedeki dağ silsilelerinden ayrı ve tek başına bulunduğu için bu adı aldığı anlaşılmaktadır.
8 km. uzunluğundaki dağın yüksekliği 720 metredir.
•Peygamberimiz (sav) Uhud’dan bahsederken, “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” buyurmuştur. (Buhârî, “Meġāzî”, 27)
•Peygamberimiz (sav), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ile birlikte Uhud dağına çıktığı bir sırada dağ sallanınca “Ey Uhud, sakin ol! Senin üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehid var” buyurmuştur. (Buhârî, “Aṣḥâbü’n-nebî”, 5)
•Uhud Savaşı'nda Peygamber Efendimiz'in amcası Hazret-i Hamza ile birlikte 70 sahabi şehit olmuştur,.
Müşrikler Uhud'u tamâmen terk ettikten sonra Allâh Resûlü, harp sâhasına inerek şehitleri defnettiler.
•Câbir (ra)’den rivâyet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber (sav), Uhud Gazvesi’nde şehîd düşenleri her mezara iki kişi konacak şekilde bir araya getirtmiş:
“–Bunların hangisi daha çok Kur’ân bilirdi (Kur’ân’ır³da yaşardı)?” diye sormuş ve şehîdlerden hangisi gösterilirse, onu kıble tarafına koymuştur. (Buhârî, Cenâiz, 73, 75)
▪︎Hazret-i Âişe (ra) Uhud’da olup bitenler hakkında bir haber alabilmek için kadınlar arasında yola çıkmıştı.
Harre mevkiinde, sâliha kadın Hind bint-i Amr’a rastladı.
Hind, kocası Amr bin Cemuh, oğlu Hallâd ve kardeşi Abdullâh’ın cesetlerini bir deveye yüklemiş getiriyordu. ▪︎Hazret-i Âişe ona:
“–Geride ne haber var?” diye sordu. Hind:
“–Hayırdır. Rasûlullâh iyidir. O sağ olduktan sonra her musîbet hafif kalır.” dedi.
Hazret-i Âişe devenin üzerindeki cesetleri göstererek:
“–Bunlar kim?” diye sordu. Sâliha hanım Hind:
“–Kardeşim Abdullâh, oğlum Hallâd ve kocam Amr’dır.” dedi. Hazret-i Âişe :
“–Onları nereye götürüyorsun?” diye sordu. Hind:
“–Medîne’ye götürüyorum. Oraya defnedeceğim.” dedi. ▪︎Yürümesi için biraz zorlayınca deve çöktü. Hazret-i Âişe:
“–Deve, yükünün ağırlığından dolayı mı çöküyor?” diye sordu.
Hind:
“–Neden çöktüğünü bilmiyorum. Hâlbuki sâir vakitlerde iki devenin yükünü taşırdı. Fakat şimdi onda farklı bir hâl olduğunu görüyorum.” dedi.
Zorlayınca deve kalktı, ancak Medîne’ye yöneltilince yine çöktü. Yönü Uhud’a çevrildiğinde ise koşmaya başladı. Hind, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yanına varıp durumu anlattı. Nebiyy-i zî-şân Efendimiz ona:
“–Deve vazîfelidir. Amr’ın herhangi bir vasiyeti var mıydı?” diye sordu. Hind:
“–Amr, Uhud’a gideceği +zaman kıbleye dönmüş ve: «Allâh’ım! Bana şehîdlik nasîb et! Beni me’yûs ve mahrûm bir hâlde ev halkıma döndürme!» diye duâ etmişti.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullâh şunları söyledi:
“–İşte bunun içindir ki deve yürümüyor.
•Ey Ensâr topluluğu! Sizden her kim Allâh’a yemin etmişse ona sâdık kalsın.
•Ey Hind! Kocan Amr, sâdıklardandır. O şehîd edildiği andan itibâren melekler kanatlarıyla üzerine gölgelik yaptılar ve nereye defnedilecek diye bakıp durdular.
•Ey Hind! Kocan Amr, oğlun Hallâd ve kardeşin Abdullâh cennette bir araya gelecek ve arkadaş olacaklardır.”
•Bu müjde üzerine Hind, sâdıklardan olan kocası ile ebedî hayatta da berâber olmayı arzulayarak:
“–Yâ Resûlallâh! Ne olur Allâh’a duâ et, beni de onlarla bir araya getirsin.” diye yalvardı.
•Şehitlerle ilgili blr çok hikmetler anlatılır
•Abdullah b. Cahş’ın Uhud Savaşı’ndaki fedakârlığı ve mücadelesi ise bambaşkadır. Ashâb-ı Kirâm’ın önde gelenlerinden Sa’d b. Ebi Vakkas radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Uhud Savaşı’nın başlamasından hemen önce Abdullah yanıma gelerek bana şöyle dedi:
Gel, bir köşeye gidelim de Allah’a dua edelim. Sen benim duama “âmin” de, ben de senin duana “âmin” diyeyim.
Ben “Olur.” deyince bir kayanın ardına gittik. Sonra ben dua etmeye başladım: “Allah’ım! Savaş sırasında karşıma güçlü kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onu öldüreyim ve üzerindeki kıymetli eşyaları ganimet olarak alayım.”
Ben duamı bitirince Abdullah “Âmin” dedi ve kendi duasına başladı:
“Ya Rabbi! Savaş meydanında karşıma güçlü, kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onunla çarpışayım. O beni öldürsün. Burnumu ve kulaklarımı kessin. Yarın Senin huzuruna çıktığımda, Sen bana: ‘Ey kulum, burnun ve kulakların nerede, burnun ve kulakların neden kesildi?’dediğinde, ben ‘Senin ve Rasûlünün rızası için kesildi.’ diyeyim.”
Abdullah’ın duası bittiğinde, söz verdiğim için “Âmin” demek zorunda kaldım.”₺
Nihayet savaş başladı. İki taraf kıyasıya savaşıyor, tam bir can pazarı yaşanıyordu. Abdullah, düşman saflarının ortasına dalmış cihad ediyor, ölüme meydan okuyordu. Savaşın iyice kızıştığı bir sırada elindeki kılıcı kırılıverdi. Kılıcı olmadan nasıl savaşabilirdi? Hemen Allah Rasûlünün yanına gitti. Efendimiz, Abdullah’a bir hurma dalı vererek bununla savaşmasını emretti. Abdullah, hurma dalını eline aldığında dalın keskin bir kılıca dönüştüğünü hayranlıkla seyretti. Yeniden savaş meydanına döndüğünde elinde mucizevî bir kılıç tutuyordu.
•Uhud Savaşı Müslümanlar için oldukça sıkıntılı geçti. Bir ara tamamen dağılan İslâm ordusu, ölmeyi yaşamaya tercih etmiş mukaddes mücahidler sayesinde toparlanarak müşriklere kesin bir zafer kazanma fırsatı vermedi. ▪︎Düşman savaş meydanını terk ettiğinde Sa’d b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Cahş’ın paramparça edilen vücudu ile karşılaştı. Abdullah, Ebû’l-Hakem b. Ahnes b. Şerik tarafından şehid edilmiş, burnu ve kulakları kesilmişti. Etrafa baktığında bir ağacın dalına asılan bir ipin ucundaki burnu ve kulakları gördü.
Müşrikler Nahle Seriyyesi’nin kahraman komutanının vücudunu, parmaklarını, burnunu ve kulaklarını doğrayarak intikam almışlardı. Abdullah’ın duası kabul olmuş, Allah yolunda şehid olmuştu. Sa’d bu hadiseyi anlatırken, “Abdullah b. Cahş’ın duası, benim duamdan daha hayırlıydı.” derdi.
•İman edenler, imanlarını salih amelleriyle ispat edenler, hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, ölüme meydan okuyanlar… İşte onlar Abdullah ve arkadaşlarıdır. Onlar Allah’ın rahmetine, Rablerinin vaat ettiği Firdevs Cennetlerine layık mümin, muhacir ve mücahitlerdir.
Allah Rasûlü Uhud şehidlerini, dünyadaki dostluklarına veya akrabalıklarına göre ikişer ikişer defnediyordu.
Kırk yaşlarında şehid olan Abdullah’ı da şehidlerin seyyidi dayısı Hamza ile aynı mezara defnetti.
•Bir defasında Efendimiz aleyhisselâm Abdullah’a dünyada en çok ne istediğini sormuştu da Abdullah şu cevabı vermişti:
" Benim dünyada en büyük hedefim Allah ve Rasûlünün sevgisini kazanmaktır. Gözümde başka bir şey yoktur.
•Yine Uhud günü Medîne acı bir haberle çalkalandı. “Muhammed öldürüldü!” denilince şehirde çığlıklar koptu, feryâdlar Arş’a yükseldi. Hattâ Ensâr’dan Sümeyrâ Hâtun’a, iki oğlu, babası, kocası ve kardeşinin şehîd olduğu haber verildiği hâlde, o hiç aldırmadan hemen Allâh Rasûlü’nün durumunu sordu:
“–O’na bir şey oldu mu?” dedi. Sahâbe-i kirâm cevâben:
“–İyidir, Allâh’a hamd olsun, O, senin arzu ettiğin gibi hayattadır!” dediler. Sümeyrâ Hatun:
“–O’nu bana gösteriniz ki kalbim mutmain olsun.” dedi. Gösterdiklerinde hemen gidip elbisesinin ucundan tuttu ve:
“–Anam babam Sana fedâ olsun Yâ Resûlallâh! Sen sağ olduktan sonra artık hiçbir şeye endişelenmem!” dedi.
•Peygamberimiz (sav) Efendimiz o mübârek şehîdlerin fazîletini beyan sadedinde:
“Vallâhi ashâbımla birlikte ben de şehîd olup Uhud Dağı’nın dibinde gecelemeyi ne kadar isterdim!” buyurmuştur.
•Yine Resûlullâh birgün Uhud şehîdlerine uğradı ve:
“–Onların (îman ve sadâkatlerine) şehâdet ederim” dedi.
Hazret-i Ebûbekir:
“–Ey Allâh’ın Resûlü, biz onların kardeşleri değil miyiz?
Onlar nasıl müslüman oldularsa biz de müslüman olduk, onların cihâd ettiği gibi biz de cihâd ettik!” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz şu cevâbı verdi:
“–Evet (söylediğiniz hususlar doğru), ancak benden sonra ne gibi bid’atler çıkaracağınızı bilemiyorum.”
Hazret-i Ebûbekir ağladı, ağladı ve sonra:
“–Yâni biz Sen’den sonraya mı kalacağız?” (diye mahzûn oldu).
•Ebû Ferve (R. Anh)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
— Bir gün Peygamber (S.A.V.) Uhud şehitlerini ziyaret etti ve:
— «Ey gerçek mabud! Senin kulun ve elçin şehadet eder ki, bu cemaat senin rızanı dileyip şehit olmuşlardır!» dedi ve sonra bizlere:
— «Bu şehitleri her kim ziyaret eder, bunlara her kim tahiyyat ve selâm verirse Kıyamet’te selâmetle sorulanlara cevap verirler!» diye buyurdu.
•Hz. Hanzala, Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün kızı Cemile Hatunla nikâhlanmıştı.
Uhud’a gidileceği sırada, gerdeğe girmek geceyi Medine’de, ailesinin yanında geçirmek üzere Peygamberimiz aleyhisselamdan izin istedi ve aldı.
Sabah namazını kıldıktan sonra, Uhud’a gideceği sırada, eşiyle tekrar ilgilenmek zorunda kaldı ve yıkanamadı.
Sabahleyin Cemile Hatun, kabilesinden dört kişi çağırıp, Hanzala ile gerdeğe girdiklerine onları şahit tuttu.
Kendisine:
“Sen buna neden lüzum gördün?” diye sordular.
Cemile Hatun da:
“Bu gece rüyamda semanın açıldığını ve Hanzala onun içine girdikten sonra kapandığını gördüm. ‘Bu, şehitliktir!’ dedim, dedi.”
Hanzala (r.a), acele silahlanıp yola çıktı ve Peygamberimiz aleyhisselamın savaş için safları düzelttiği bir sırada Uhud’a ulaştı.(5)
Savaş esnasında Hanzala (r.a), şehit oldu.
•Peygamberimiz aleyonun hakkında:
“Melekler arkadaşınızı yıkıyorlar!” buyurdu.
Uhud’dan Medine’ye dönülünce, Hanzala’nın durumu ailesine soruldu.
O da, savaş çağrısını işitince Hanzala’nın yıkanamadan acele yola çıktığını bildirdi.
Allah, onlardan razı olsun…