Mehmet Bina

Takva ve kölenin şartları!

Mehmet Bina

Cenâb-ı Hak önce Âdem (as) ve Havva validemizi yarattı. Sonra tüm insanlığı bunlardan yaratıp çoğalttı. 

-Onları milletlere, ırklara, kavim, kabile ve aşiretlere ayırdı. 

-Her millet ayrı bir dilden konuştu; kendilerine ait örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri oluştu. 

-Fakat Yüce Allah bunu karşılıklı övünme ve kavga vesilesi olsun diye değil, insanlar birbirleriyle tanışsınlar, bilişsinler, kültür ve medeniyet alış verişinde bulunsunlar, dünyayı birlikte imar etsinler ve dünya imkânlarından birlikte istifade etsinler diye böyle yapmıştır. 

Kimsenin bağlı olduğu aile, kabile, kavim ve ırkla övünme hakkı yoktur. Çünkü insanların hepsi bir erkek ve bir kadından yaratılmıştır. 

-Allah Rasûlü {sav} birgün Medîne-i Münevvere’deki çarşılardan birisine uğramıştı. 

-Çarşıda siyahî (zenci) bir köle müzâyede ile satılıyordu. Köle:

“–Beni alacak olan kişiye bir şartım var” diyordu. ▪︎Alıcılardan birisi:

“–Nedir o şart?” diye sordu. 

-Köle:

“–Benim farz namazları Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in arkasında kılmama mânî olmayacak” dedi.

-Adam bu şartı kabul ederek köleyi satın aldı. Rasûlullah (s.a.v) her namazda gözüyle bu köleyi arardı. Bir gün yine baktı fakat göremedi. Sahibine:

“–Kölen nerede?” diye sordu. Sahâbî:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, o hummaya yakalandı” dedi. 

-Rasûl-i Ekrem Efendimiz ashabına:

“–Kalkın onu ziyarete gidelim” buyurdu. Birlikte kalktılar ve siyâhî kölenin yanına gidip geçmiş olsun ziyaretinde bulundular. 

-Birkaç gün sonra Allah Rasûlü (s.a.v) kölenin sahibine:

“–Kölenin hâli nasıl?” diye sordu. Sahâbî:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, onun ölümü yakındır” cevabını verdi. Bunun üzerine 

-Efendimiz (s.a.v) kalkıp kölenin yanına gitti ve ölmek üzereyken yanına vardı. Köle o esnâda vefât etti. Peygamber Efendimiz onun yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle bizzat ilgilendi.

-Ashab-ı kirâm bu duruma çok şaşırdılar. Muhâcirler:

“–Biz vatanımızı, mallarımızı, âilemizi terk edip buralara geldik; hiçbirimiz şu kölenin Rasûlullah’tan gördüğü îtibârı ne hayatında ne hastalığında ne de ölümünde görmedi” dediler. 

-Ensâr da:

“–Allah Rasûlü’nü barındırdık, yardım ettik ve mallarımızla onu destekledik ama Habeşli bir köleyi bize tercih etti” diye düşündüler. İşte bunun üzerine:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en çok takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13) âyet-i kerimesi nâzil oldu. -Onlara, bütün insanların aynı anne babanın evlâtları olduğu hatırlatılarak faziletin takvâ ile ölçüldüğü ve takvânın ne kadar üstün bir haslet olduğu anlatıldı.” (Vâhıdî, Esbâbu nüzûli’l-Kur’ân, s. 411-412)

-Ebû Hüreyre {ra} ın anlattığına göre bir gün Resûlullah (s.a.v.) ashâbına:

“–Şu kelimeleri kim benden alıp hem onlarla amel edecek hem de bunlara göre davranabilecek olana öğretecek?” buyurdu. 

-Ben hemen atılıp:

“–Ben, ey Allah’ın Rasûlü!” dedim.

Efendimiz (sav.) elimden tuttu ve şu beş şeyi saydı:

 1- “Haramlardan sakınırsan, Allah’ın en âbid kulu olursun!

 2- Allah’ın sana olan taksîmine râzı olursan, kanaatta insanların en zengini olursun!

 3- Komşuna ihsanda bulun ki kâmil bir mü’min olasın.

 4- Kendin için istediğini, başkaları için de iste ki gerçek bir müslüman olasın!

 5- Fazla gülme! Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür.” (Tirmizî, Zühd 2/2305)

-İslâm’ın değer ölçüsü, Allah’a ve Rasûlü’ne yakınlaşabilmenin tek yolu takvâdır.

-Efendimiz (s.a.v.)’in çok sevdiği ve terbiyesine özel ihtimâm gösterdiği mümtâz sahabî Muâz b. Cebel (r.a.)’in kendisiyle alakalı naklettiği şu hâdise pek şayân-ı dikkattir:

-“Resûl-i Ekrem (s.a.v.) beni Yemen’e vâli olarak gönderirken, uğurlamak için Medine’nin dışına kadar teşrîf etti. 

-Ben binek üzerindeydim, O ise yürüyordu. Bana bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra:

“–Ey Muâz! Belki bu seneden sonra beni bir daha göremezsin! İhtimal ki şu mescidimle kabrime uğrarsın!” buyurdu.

-Bu sözleri duyunca, dosttan yâni Allah Resûlü’nden ayrılmanın verdiği hüzünle ağlamaya başladım. Resûlullah (s.a.v.):

“–Ağlama ey Muâz!” buyurdu ve sonra yüzünü Medine’ye doğru çevirerek:

“–İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allah’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 235)

-Yine Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz:

“Şüphesiz benim dostlarım gönülleri Allah saygısı ve korkusuyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınan kullardır” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242) (islam ve ihsan)

Yazarın Diğer Yazıları