Mehmet Bina

Söz, insanı hem vezir eder, hem rezil eder

Mehmet Bina

Güzel sözlü olmak, insanlara dâimâ hoşuna gideceği şeyleri söylemek değil, hoşlarına gitmese de doğruyu ve iyi olanı söylemektir. Lâkin bunu yaparken de Firavun’a gönderilen Mûsâ (as)' a emredildiği gibi “leyyin/yumuşak” lisan ile konuşmak lâzımdır.

Bir vaiz, Zalim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad olur diye, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat etmeye başladı. Halife, "Ey vaiz, Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu" dedi.

Vaiz, "Benden iyi ve senden kötü olan kim?" dedi. Halife, "Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Hazret-i Musa’dır" dedi. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya, Firavun’a yumuşak şekilde nasihat etmesini emretmiştir. (Tâhâ suresi 44)

-Söz vardır, insanı vezir eder, söz vardır, rezil eder.

Halk arasında bir darb-ı mesel hâlinde; “Bin düşün, bir söyle!” denilmiştir.

Bu hususta Mevlânâ Hazretleri de şöyle îkaz buyurur:

“Şunu bil ki, ağızdan ansızın çıkan söz, yaydan fırlamış ok gibidir. Ey oğul, o ok bir daha geri dönmez!

Suyu baştan kesmek gerek. Selin başlangıçta başı bağlanmaz, önü çevrilmezse, bütün dünyayı tutar; birçok yeri yıkarsa buna şaşılmaz.

Bir söz vardır, dünyayı yıkar, harap eder; bir söz de vardır, ölü gibi cansız duran tilkiye, arslan cesareti verir.”

-Lokman Hakîm Hazretleri’ne bir gün;

“–Efendim, hastamıza neler yedirelim? Ne tavsiye buyurursunuz?” diye sormuşlar. Lokman Hakîm ise şu güzel ve özlü cevabı vermiş:

“–Hastanıza kalp kırıcı acı sözler yedirmeyin de, ondan başka ne yedirirseniz zararı olmaz inşâallah

-Güzel ve etkili konuşmanın üç ana unsuru vardır:

Kullandığınız kelimeler, Sesiniz ve Beden dili.

- Doğru ve güzel söz önemli olduğu gibi, sözü güzel ve yerinde söylemek de çok önemlidir.

Nitekim kitaplarda şöyle bir hikâye anlatılır:

Padişahın biri, rüyasında, dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. Canı sıkılan padişah, gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere derhal saray tâbircilerini huzûruna çağırtır. Rüyâsını anlattıktan sonra tâbircibaşına:

“-Hele bir söyle, bu rüyâ hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir?” diye sorar. Tâbircibaşı hiç düşünmeden:

“-Maalesef şerdir, pâdişâhım!” der ve sözlerine şöyle devam eder:

“-Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”

Tâbircibaşının bu yorumu, padişahın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. Bir anlık sessizliğin ardından padişah hiddetle kükrer:

“-Tez atın şunu zindana, felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!”

Muhâfızlar, tâbircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.

Padişah, bu kez huzûrundaki diğer bir tâbirciye dönerek:

“-Sen söyle bakalım, rüyâmın tâbiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der.

Tâbirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlar:

“-Hayırdır pâdişâhım, hayırdır!” der. “Bu rüyâ, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saâdetle idâre edeceğinizi gösterir.”

Bu habere çok sevinen padişah, tabirciye iki kese altın ihsân eder.

Olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tâbirciye şu suâli sorarlar:

“-Aslında sen de, tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Padişah neden onu cezalandırdı da sana mükâfât verdi?”

Tâbirci tebessüm eder ve şöyle der:

“‒Elbette aynı şeyi söyledik; fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyâde nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.” (Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, 57-58)

İşte, ifâdedeki üslûp farkı dolayısıyla aynı mânâyı ifâde eden sözlerin, muhâtapta meydana getireceği müsbet ve menfî neticeleri gösteren, ibretlik bir kıssa...

Bu kıssadan alınması gereken hisse ise; hakkı söylerken, sözü, muhâtabın hissiyâtını dikkate alarak, ince düşünüş, firâset, nezâket ve zarâfetle söylemenin ne derece ehemmiyetli olduğudur. Zira Rabbimiz, kullarının bu hususta hassâsiyet sahibi olarak tatlı, gönül alıcı ve yumuşak söz söylemelerini emir buyurmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları