Mehmet Bina

Sonra Efendimiz (s.a.v.)'e yöneldim:

Mehmet Bina

«Yâ Rasûlâllah, Sen Rahmeten li’l-Âlemîn’sin, Sen’in huzuruna geldim, ama maddî-manevi tükenmiş olarak geldim. Artık mecalim ve takatim kalmadı. Bundan sonra kızımı Sana teslim ediyorum. Ben artık çaresizlikler içerisinde ne yapacağımı bilemiyorum...» diye naz ve niyaz içinde hıçkırarak, yalın ayak dışarı attım kendimi.
Bu manevi sekir hâlindeyken, yavrum Ümmügülsüm’ün «BABAA, BABAA!» diye haykıran sesi kulağımda çınladı. Bir de arkama baktım ki, doğru dürüst sürünemeyen kızım, hanımlar tarafından koşarak geliyor. Arkasında annesi de ona yetişmeye çalışıyor. Kızımla kucaklaşıp ağlaştık. «Yâ Rabbi, bu ne tecellidir!?» dedim. Hemen tekrar Harem-i Şerîf’e girip Efendimiz’e şükran duyguları içerisinde salât ü selâmlarda bulundum, Mevlâ’ma şükrettim. Sonra da sana müjde vermeye geldik. Mahmud ağabey, işte arabadalar, gel kendi gözlerinle gör!..”
Efendimiz (s.a.v.)’in rahmet ve şefaatine mazhar olan yeğenimiz, elimi öpmeye gelmişti. Şaşkın ve mutlu bir vaziyette gözyaşlarımızla ağzımızdan; «سُبْحَانَ اللّٰهِ وَ بِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ الْعَظِيمِ» hadis-i şerifi döküldü.
“–Bugün bayram oldu!” dedim. “İş paydos! Şükür kurbanları kesip, fakirleri de toplayıp akşama ziyafet verelim, Hatm-i Kur’ân cemiyeti yapalım. Harem-i Şerif’te yatsıyı eda ettikten sonra buluşalım.” dedim.
Onları eve gönderip arkalarından da giderek, fakir ama gönlü zengin bu güzel insanların evinde gerekli ihtiyaçları tespit edip akşam için hazırlık yaptık. Akrabalar, eş-dost toplanmıştı. Önceleri şifa dilemek için kalkan eller, şimdi şükür için kalkıyordu. Her tarafı huzur kaplamıştı. İmanın, teslimiyetin, ümit kesmemenin, saf bir gönülle ve usulüne uygun, hattâ naz ile edilen tevessül ve duanın neticesiydi bu. Tıbben imkânsız denilen bir vakıada; kulun, Efendimiz (s.a.v.) vesilesiyle Allah’a niyazı neticesinde, ikrâm-ı ilâhîye mazhar oluşunun, çok açık ve net bir tablosuydu bu.
Yemenli Ahmed Efendi ile sabah buluştuğumuzda kendisine:
“–Şimdi bizi bekleyen, bir büyük hizmet daha var. Hadi bakalım, bu işe sebep olan doktor beye teşekkür borçluyuz. Bu iş, telefonla da olmaz. Sizlerde zihnî bir problem olduğunu düşünebilir. Birkaç gün istirahat ettikten sonra, Ümmügülsüm’ü de alarak yine üçünüz, doğru Riyad’a gideceksiniz. Bilet ve otel masraflarını biz inşallah ayarlarız. Doktorun, o güzel düşüncesinin bu kadar çabuk tahakkuk ettiğini kendi gözleriyle görmesi lâzım. Hatta sırf o değil, altı aydır kızının hizmetinde bulunan diğer doktorlar, hasta bakıcılar, hizmetkârlar, idari personel vs. hepsi görmeli. Tıp literatürüne geçecek bu hâdise, nice hidayetlere vesile olabilir…” dedim.
Bir hafta sonra üçünü uğurladık. Doktor beyin yanından beni aramalarını rica etmiştim. Mutluluk gözyaşları içinde doktorla aramızda şu telefon konuşması geçti.
Doktor dedi ki:
“–Mesleğimizin gayesi, işte böyle hizmet olmalı.” 
 

Yazarın Diğer Yazıları