Mehmet Bina

Şeytan insanın vücudunda dolaşan kan mesabesindedir

Mehmet Bina

-Kur’ân-ı Kerîm’de, seksen sekiz yerde şeytan (on bir yerde iblîs) kelimesi yer almaktadır. 
-Âdem’in yaratılışının ardından meleklerden ona secde etmelerinin istendiğine dair dokuz âyette iblîs, 
Âdem ile eşinden üreyip çoğalan insan türüne düşmanlık ederek onları çeşitli hile ve desiselerle aldattığını bildiren âyetlerde şeytan kelimesi geçmektedir.
-İnsanoğlu iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı fark edip hür iradesiyle tercihini ortaya koyarken, meleklerin tavsiyelerine ve şeytanın tuzaklarına maruz kalır. 
-Hz. Âdem’e melekler secde ettiği halde şeytan kibirlenip ilâhî emre karşı çıkmış, gerekçe olarak da kendisinin ateşten, Hz.Âdem’in çamurdan yaratıldığını ileri sürmüştür. ▪︎Cenâb-ı Hak hayırdan ve rahmetinden uzaklaştırdığı şeytana insanoğluna vesvese vermeye, çeşitli hile yöntemleriyle bâtılı hak gibi gösterip insanları doğru yoldan saptırmaya kıyamete kadar izin vermiştir.
-Şeytan insanı kötülük işlemeye teşvik ettiği gibi onun Allah’a yaklaştıracak amelleri gerçekleştirmesine de engel olmaya çalışmakta veya yerine getirmeye çalıştığı ibadeti bozmaya gayret göstermektedir.
-Şeytan, insanlar arasında fitne ve bozgunculuk yaparak müslümanları birbirine düşürür ve vesvese vererek insanları zan ve şüpheye sürükler.
-Peygamberimiz (sav), müslümanların her an şeytanın tuzağına düşebileceklerini ve yaşantımız da çok dikkatli olmamamızı, güzel bir örnekle bize öğretiyor. 
Safiyye validemiz tok gözlü bir kadındı. Medine’ye geldiği zaman bütün mü­cevher­lerini Hz. Fâtıma’ya ve Peygamberimizin diğer hanımlarına hediye et­ti.”
-Hz. Safiyye annemiz, Peygamberimizi çok sever, ondan ayrılmak istemezdi.
-Bir gün Peygamber Efendimiz mescitte itikafta iken Safiye vâlidemiz ziyarete gitti. Bir saat kadar ya­nında kaldıktan sonra eve dönmek istedi. 
Re­sû­lul­lah {sav} onu götürmek için ayağa kalktı. Ümmü Seleme validemizin odası önündeki mescit kapısına geldiğinde Ensar’dan iki zat ile karşılaştı. 
-Onlar Peygamberimize selam verdiler ve aceleyle oradan uzaklaşmaya çalıştılar. 
-Peygamber Efendimiz, onların kendisi hak­kında suizan etmeyeceklerini biliyordu. 
-Fakat şeytanın kalplerine bir şüphe atma ihtimalini düşünerek peşlerinden seslendi: “Acele etmeyin, durun. Yanımdaki kadın, Safiyye bint-i Huyey’dir.”
-Sahabiler, “Biz Cenâb-ı Hakk’ı tenzih ederiz.” dediler. Peygamberimizin, onla­rın suizan etmelerinden korkarak yanındaki kadının kim olduğunu açıklaması kendilerine ağır geldi. 
-Bunun üzerine Re­sû­lul­lah, onların şahsında bütün ümme­tini şöyle ikaz etti:
-“Şeytan, insanın vücudunda dolaşan kan mesabesindedir. Ben haklı olarak, gönüllerinize şeytanın bir şüphe atmasından korktum!”
Hadisimizde kötü niyetten ve suizan diye de anlatılan şüpheden uzak durmanın ve bunlara meydan vermemenin önemi anlatılmaktadır. 
Önce hadîs-i şerîfteki olayı kısaca görelim: 
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, âdeti üzere o yıl da ramazan ayının son on gününde Mescid-i Nebevî’de itikâfa girmişti. Olayın geçtiği gün Hz. Safiyye diğer annelerimizle birlikte Resûlullah Efendimiz’i ziyarete gitmişti. Bir müddet oturduktan sonra Efendimiz’in hanımları evlerine gitmek üzere kalkınca Safiyye annemiz de kalktı. O diğer zevcât-ı tâhirât gibi Mescid-i Nebevî’nin etrafındaki odalarda değil, daha uzakta ve sonraları Üsâme İbni Zeyd’e geçen bir evde oturduğu için Nebiyy-i Muhterem Efendimiz onu evine götürmek istedi (Buhârî, İ’tikâf 11). 
-Yolda onları ensardan iki kişi gördü. Bu iki sahâbî, Peygamber aleyhisselâm’ın hanımıyla birlikte yürüdüğünü görünce, belki de onları rahatsız etmemek için süratle oradan uzaklaşmak istediler. 
-Fakat Peygamber  Efendimiz, onların kalbine şeytanın, “Acaba Peygamber gecenin bu saatinde hangi kadınla dolaşıyor!” diye bir şüphe atabileceğini düşünerek, onlara durumu açıklama gereğini hissetti ve yanındaki hanımın eşi olduğunu belirtti. 
Sahâbîler, hatırlarına fena bir düşünce gelmediğini ve gelemeyeceğini söyleyince de, şeytanın insanın hatırına her şeyi getirebileceğini ifade buyurdu.
-Bir peygamberin, hatıra gelmesi muhtemel olan böyle bir günahı işlemesi elbette mümkün değildir. Çünkü Allah Teâlâ peygamberlerini günah batağına düşmekten korumuştur. 
İşte bu sebeple bir müslüman, Peygamber’i hakkında böyle bir şüpheye kapılamaz. Aksi halde bu suizan onu büyük bir günaha, hatta küfre bile götürebilir. 
-Ancak şeytan insanı baştan çıkarmak ve ona dilediği gibi tesir edebilmek için büyük imkânlara sahiptir. 
Düşmanı olduğu insanın düşünce sistemine girme ve orada tıpkı damarlarda dolaşan kan gibi hareket etme ve ona olmadık şeyleri telkin etme özelliği vardır. İşte bu sebeple insanın bu ezelî düşmanına karşı dikkatli olması gerekir. Zira insan, damarlarında büyük bir süratle dolaşan kanın hareketini nasıl hissedemiyorsa, şuuruna şeytanın kolayca nüfuz ettiğini ve kendisine kötü düşünceler, vesveseler telkin ettiğini de farkedemez.
-Güzel sözleriyle tanınan mürşid ve mutasavvıf Yahyâ İbni Muâz, şeytanın insanı kandırmak için sahip olduğu avantajları şöyle anlatmaktadır: “Şeytan boş, biz ise meşgulüz; işimiz gücümüz var. O bizi görüyor, biz ise onu göremiyoruz. Biz unutuyoruz, o ise görevini hiç unutmuyor. Ayrıca büyük düşmanımız olan nefis de şeytanın lehine çalışmaktadır.” 
-Şu halde bize düşen görev, Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi, şeytanı düşman bilmek ve onun bizi cehenneme sokmak için her hileye baş vurduğunu unutmamaktır. 
Hadis-i Şerif bize şu mesajları veriyor.
1. Şeytan insanın vücudunda kan gibi dolaşır ve onun kalbine her türlü şüpheyi, vesveseyi atabilir.
2. Bu sebeple şeytana karşı dikkatli ve uyanık olmalıdır.
3. Bir müslüman diğer insanların kendisi hakkında şüpheye kapılabileceği davranışlardan uzak olmalı, böylece hem kendini zan ve töhmet altında bırakmamalı hem de diğer kardeşlerinin kendi yanlışı yüzünden günaha girmesine imkân vermemelidir. Dedikoduya yol açacak durumlarda, etrafındakilere açıklama yapmalıdır.
4. Resûl-i Ekrem Efendimiz ümmetine karşı işte böylesine şefkat doluydu; onların istemeden de olsa günah işlemelerine gönlü razı olmazdı.
5. İtikâftaki bir müslümanı eşi veya başkaları ziyaret edebilir; o da itikâf yerinden dışarı çıkarak onları yolcu edebilir.          ▪︎Hz. Safiyye annemiz Peygamberimizin hastalanmasına, onun bir yerinin ağrımasına tahammül edemez, o acıları kendisinin çekmesini arzu ederdi. 
Peygamber Efendimiz hastalandığında müminlerin anneleri etrafını sardı. ▪︎Safiyye valide­mizin gözü yaşlı idi. Bütün samimiyetiyle şöyle dedi:
“Yâ Nebiyallah! Keşke sizin bütün ağrılarınızı, acılarınızı ben çeksey­dim!...”
-Safiyye validemiz, Hicret’in 52. yılında Hz. Muâviye’nin hilafeti zamanında vefat etti.

Yazarın Diğer Yazıları