Mehmet Bina

Şehit olmazdan önce Hz. Hüseyin'in durumu!

Mehmet Bina

Mübarek Muharrem ayı içerisindeyiz. Hz. Hüseyin'in şehit olduğu 10 Muharrem e az bir gün kaldı.

Kısa da olsa Hz. Hüseyin'in Kerbela'ya gitmesinden önceki duruma bir göz atalım.

Hz. Hüseyin (Ra) 10 Ocak 626 tarihinde Medine’de doğdu. “Şehîd” lakabıyla meşhurdur. Göğsünden aşağısının Peygamberimiz (sav)'e çok benzediği rivayet edilir. 

Hz. Hüseyin, 6 yaşına kadar Peygamber Efendimiz’in mubarek kucağında çok sevinçli ve neşeli günler geçirdi. Çünkü Resûlullâh (sav) torunlarına çok düşkündü ve onları, “Siz Allâh’ın reyhânlarısınız.” diye severdi.

Hz. Hüseyin (r.a) çok cömert ve mütevâzı idi:“Cömert, efendi olur; cimri ise hor ve hakîr olur. Bu âlemde bir mü’min kardeşinin iyiliğini kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur.” buyururdu.

*   Hz. Hüseyin (ra) Mekke'de bulunduğu günlerde halk kendisini ziyarete geliyor, hatırını soruyordu. Bunlar, Umre yapmak için Mekke'de bulunan civar bölge insanlarıydı. 

Bu arada Kabe'nin yakınından ayrılmayan, gün boyu orada namaz kılıp, tavaf eden Abdullah İbn Zübeyr de diğer ziyaretçilerle birlikte kendisini görmeye geliyordu.

Hz. Hüseyin, İbn Zübeyr için o sırada en önemli kişiydi. Çünkü Hüseyin Mekke'de bulunduğu sürece, Hicazlılar İbn Zübeyr'e bîat etmezdi.

Öte yandan Muâviye (ra)'nin ölümü ile Yezid'e bîat edildiği haberi Küfe'de duyulunca, halk Yezid hakkında ileri geri konuşmaya başladı.

Ve Süleyman b. Surad'ın evinde toplanarak, Hz. Hüseyin (ra)'e, kendisine bîat etmek için davet mahiyetinde mektup yazmaya karar verdiler. 

Neticede yüz elliye yakın mektup gönderildi. Bu mektupları alan Hz. Hüseyin Kûfelilere şöyle bir cevap yazdı:

«Ne yapmak istediğinizi anlıyorum. Şimdi size kardeşim, amcamın oğlu ve güvendiğim akrabam Müslim b. Akıl'i gönderiyorum. Oraya vardıktan sonra sizin durumunuz ve düşünceniz hakkında bana mektup yazmasını söyledim. Eğer bütün halkın ve ileri gelenlerin düşüncesi bana yazılan düşünceler etrafında birleşiyorsa, yakında size gelirim. Yemin ederim ki, halife Kur'an'la amel eden, adaletten ayrılmayan, hak dini yaşayan bir kimseden başkası olamaz.»

Sonra Hz. Hüseyin (ra), Müslim b. Akîl'i çağırarak Kûfe'ye gitmesini söyledi. Allah'ın yolundan ayrılmamasını, bu meseleyi gizli tutmasını tenbih etti. Eğer halk birlik olmuşsa en kısa zamanda durumu kendisine bildirmesini istedi. Müslim, Kûfe'ye doğru yola çıktı. 

Müslim, Kûfe’de Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı.  Müslim bin Akil'in 12 veya 18 bin kişiden biat aldığı rivayet edilir

* Yezid bunu duyunca Kûfe’ye vali olarak Ubeydullah bin Ziyad’ı tayin etti,

Küfe valisi olan Ubeydullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin'in elçisi Müslim bin Akil'i şehit etti.

*Hz. Hüseyin yeni gelişen olaylardan haberi olmadığı için Kûfe’ye hareket etmeye karar verdi.

 Amr b. Abdurrahman b. Haris gelerek kendisine şöyle dedi:

«Duyduğuma göre Irak'a gidiyormuşsun. Ben şahsen halifenin valisi, memurları ve hazinelerinin bulunduğu bir şehre gitmeni senin için mahzurlu görüyorum. Bugün insanlar paraya tapar hale gelmişlerdir. Sana yardım edeceğini vadedenlerin seni öldürmesinden korkarım.»

Hz. Hüseyin (ra), Amr'a teşekkür etmekle yetindi.

Abdullah bin Zübeyr ve Abdullah bin Ömer (r.anhüma) gibi isimler de Hz. Hüseyin’i vazgeçirmeye çalışmışlardır. Ancak Hz. Hüseyin (ra) rüyasında dedesi Rasulullah’ı (sas) gördüğünü ve “İster lehine ister aleyhine sonuçlansın, başladığı işi tamamlamakla emrolunduğunu” söyleyerek bu tekliflerin hepsini reddetti. Rüyanın mahiyetini soranlara da “Ben bu rüyayı kimseye anlatmadım. Rabbime kavuşuncaya kadar da bunu kimseye anlatmayacağım.” dediği nakledilir.

Abdullah İbn Abbas, «Halk senin Irak'a gideceğini söylüyor. Bana ne yaptığını açıklar mısın?» dedi. 

Hz. Hüseyin, «Şu bir-iki gün içinde gideceğim.» diye cevap verdi. Abdullah İbn Abbas sözünü şöyle sürdürdü:

«Allah böyle bir şey yaptırmasın. Bana söyler misin, sen başlarındaki valiyi öldürmüş, memleketlerine sahip olmuş ve düşmanını kovmuş bir millete mi gidiyorsun? Eğer böyle bir şey yapmadıklarına inanıyorsan, git. Yok eğer savaşa çağırıyorlarsa, seni aldatmalarından, cayıp sana karşı çıkarak, yalnız bırakmalarından, hattâ sana karşı ayaklanarak en fena kötülüğü işlemelerinden korkarım.»

Abdullah İbn Abbas bu defa şöyle diyordu:

«Amca oğlu, kendimi sabretmeye zorluyorum, ama sabredemiyorum. Eğer düşündüğünü yaparsan başına bir felâket gelmesinden korkuyorum. Iraklılar dönek insanlardır. Onlara sakın yaklaşma. Burada kal, sen Hicazlıların efendisisin. 

Eğer Iraklılar sana yazdıkları gibi gerçekten seni istiyorlarsa, sen de onlara yaz, önce memleketlerinden valilerini ve düşmanlarını çıkarsınlar, ondan sonra git. Şayet illâ gitmek istiyorsan, Yemen'e git. Orada farklı topluluklar var. Yemen geniş bir yerdir. Ayrıca orada babanın taraftarları da vardır. Bir tarafa çekilir, mektuplar yazar, halka gönderir, elçi ve propagandacılarını yayarsın. O zaman belki istediğin ortam doğabilir.»

Hz. Hüseyin (ra) bu sözleri kabule yanaşmıyordu.

Abdullah İbn Abbas şöyle devam etti: «Şayet gitmekten vazgeçmiyorsan kadın ve çocuklarının gözü önünde şehit edilmenden korkarım.» İbn Abbas'ın bu uyarıcı sözleri Hüseyin'e hiç tesir etmedi.

*Abdullah İbn-i Abbas'a Kerbela faciası ile ilgili haberler kendisine ulaştığında tarifsiz bir üzüntüye boğuldu. Peygamberimiz‘in (sav) torunu Hz. Hüseyin‘e yapılan o hunharca muamele ve onun şehit edilmesi, Abdullah İbn-i Abbas‘ı can evinden vurdu. Yaşlı kalbi hüzne boğuldu. 

Rivâyetlere göre gözlerini kaybedecek derecede içi yanarak ağladı ve gözleri görmez oldu. Ömrünün son demlerinde gözleri, görme yükünü kalbine emanet etti.

*İbn-i Kuteybe‘den nakledildiğine göre; İbn-i Abbas, gözlerini kaybedince bir şiir terennüm etti: 

"Allah, gözlerimin nurunu aldıysa da kalbim, kulaklarım ve dilim nursuz kalmadı." dedi.

* 10 Muharrem 61 de (10 Ekim 680) Hz. Hüseyin 57 yaşında iken Kerbela'da Şehit oldu.

Hz. Hüseyin’in başının nereye gömüldüğü konusu ihtilâflıdır. 

Medine’de Bakī‘ Mezarlığı’na, Necef’te babasının yanına, Kûfe dışında bir yere, Kerbelâ’da cesedinin konulduğu kabre, Şam'da bilinmeyen bir yere, Rakka’ya, hatta Kahire’ye gömüldüğüne dair rivayetler bulunmakta  ve bunlardan birincisi olan Medine'de Cennet'ül Baki  güçlü bir ihtimal olarak görülmektedir. 

Rabbim şefaatlarına nail eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları