Rüzgârdan Davacı Olan Kadın Ve Mutlu Sonuç
Mehmet Bina
*Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde Hz. Dâvûd’un çeşitli özelliklerinden bahsedilir.
* Rivayete göre zırh yapıp giyen ilk kişi odur. Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde, “İnsanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah’ın nebîsi Dâvûd kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi” demiştir (Buhârî, “Büyûʿ”, 15).
Dağlar ve kuşların onunla beraber Allah’ı tesbih etmesi. Allah dağları ve kuşları Hz. Dâvûd’un buyruğuna vermiş, onlar da akşam sabah onun tesbihine katılmışlardır (el-Enbiyâ 21/79;
Hz. Dâvûd’un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve güzel sesiyle Zebûr’u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin sesini işittiğinde, “Ebû Mûsâ’ya Dâvûd’un Mezâmir’inden verilmiştir” (Müsned, II, 354);
* Peygamberimiz (sav)'de onun namazını ve orucunu şu şekilde övmüştür: “Allah’ın en sevdiği namaz Dâvûd’un namazı, en sevdiği oruç yine Dâvûd’un orucudur” (Buhârî, “Teheccüd”, 7). Yaşadığı sürece gündüzleri oruç tutacağını, geceleri namaz kılacağını ifade eden Abdullah b. Amr’a Resûl-i Ekrem her ay üç gün oruç tutmasını söylemiş, bunu az görmesi üzerine bir gün oruç tutup iki gün tutmamasını tavsiye etmiş, bunu da kabul etmeyince, “Bir gün tut, bir gün tutma. Bu Dâvûd’un orucudur ve oruçların en faziletlisidir; ondan daha faziletli oruç yoktur” demiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 55-57, 59;
Canab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de Enbiya Suresi: 78 / 79 ayetinde şöyle buyuruyor. ''Dâvûd ile Süleyman’ı da an. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik.'' bu ayetlerde bahsedilen olay şöyle gerçekleşti:
Hz. Davud (as) döneminde bir köylünün koyunları ve keçileri diğerinin bağına dalmış ve bağı talan etmişti. Bu köylü, davar sahibinden şikâyetçi oldu ve soluğu Hz. Davud’un (as) huzurunda aldı. Dedi ki:
“Efendimiz! Ben, bu adamdan davacıyım! Bu adamın koyunları ve keçileri geceleyin benim bağıma girdiler. Üzüm asmalarını, çubuk yapraklarını talan ettiler, bağımı helak ettiler.”
Hz. Davut (as) hayvanların bu tecavüzüne ve davar sahibinin dikkatsizliğine ceza olarak davarları bağı talan olan davacıya verdi.
O zamanlar Hz. Davut’un (as) oğlu Hz. Süleyman (as) on iki yaşlarındaydı. Davaya müdahil oldu ve dedi ki:
“Bu adalet-i izafiyeye göre verilmiş bir hükümdür. Adalet-i mahzaya göre hüküm verme imkânı vardır. Ben bunu biliyorum.”
Hz. Davut (as) “Nedir?” diye sorunca, Hz. Süleyman (as):
“Adamın koyunları ve keçileri bağın dalını, yaprağını, üzümünü talan edip helak etmiştir. Ama bağın aslına zarar vermemiştir. Bağın aslı yerindedir ve bir yıl sonra yeniden üzüm verecektir. Ceza olarak bağ eski haline gelinceye kadar bağ sahibi koyunların ve keçilerin sütünden faydalansın. Bağın dalları, yaprakları ve üzümü yetişince bağ sahibi adamın koyunlarını ve keçilerini geri versin.”
Bu hüküm Hz. Davut’un (as) hoşuna gitmişti. “Allah senden razı olsun. Ne güzel hüküm verdin. Hak ve adalet üzere hüküm işte budur!” dedi.
*Yine ibret alınacak bir Kıssa
Bir kadıncağız Davud aleyhisselâmın huzuruna gelir:
– Bir fırtına çıktı, değirmenden getirmekte olduğum un çuvalını sırtımdan uçurup götürdü, yetimler aç kaldılar... diye sızlanır.
Hazret-i Davud:
– Bu kadıncağıza bir çuval un verin, diye emreder.
Dışarı çıkınca oğlu Hz. Süleyman kadını ikâz eder:
– Bir çuval una razı olma. Rüzgardan davacı olduğunu söyle. Davana bakmasını iste, der.
Kadıncağız geri dönüp:
– Efendim, ben rüzgardan davacıyım, bir çuval una razı değilim, der.
– Öyle ise iki çuval un versinler, der. Kadıncağız kapıda yine Hz. Süleyman’ın itirazıyla karşılaşınca tekrar döner:
– Ben un istemiyorum, rüzgârı dava ediyorum, adâletini icra et, rüzgârı huzuruna çağır, der...
Hazret-i Davud dışarıda oğlu Süleyman’ın kadına akıl verdiğini öğrenince onu içeri çağırır, rüzgârı dava etmenin mümkün olmadığını söyler. Fakat oğul Süleyman şöyle der:
– Siz sadece dünya sultanı değil, aynı zamanda âhiret sultanısınız da. Padişahların rüzgara gücü yetmez, ama bir peygamberin gücü yeter. Rabbına dua et, rüzgârı yargılamak imkanını sana verir. Rabbinin emrine kim karşı koyabilir?
Davud aleyhisselam dua ve niyazda bulunur. Bir de bakar ki karşısında bir melek. Olayı şöyle anlatıyor:
– Ben rüzgarları yöneten meleğim. Kadının un çuvalını götüren rüzgarları Rabbimin emriyle oraya ben yönlendirdim. Çünkü denizde çıkan bir fırtınada geminin biri kayaya çarptı, delindi, su alıyordu. İçinde masumlar vardı. Gönülden feryad edip Allah’a yalvardılar. Rabbim de bana emretti, bu kadının sırtındaki un çuvalını rüzgara aldırıp geminin su giren deliğine kapattırdım.
Davud aleyhisselam meleğin sözünü keser:
– İyi, ama bu kadıncağız şimdi ne olacak, zaten kendisi fakir, iki tane yetimi de aç?
Melek der ki:
– Artık bu kadıncağız fakirliğe veda edecek, yetimler de varlık içinde bir hayat yaşayacaklar.
– Nasıl olacak bu iş?
Melek şöyle açıklar durumu:
– Un çuvalı sebebiyle gemi kurtulup sahile yaklaşırken içindekiler dediler ki:
“Şayet, sağ salim karaya çıkarsak servetimizin yarısını bir fakire vermeyi adadık.”
Şimdi sen bunları çağır ve adaklarını toplayıp, bu fakir kadına ver, yetimlerle çektiği yoksulluk da böylece sona ersin, bundan böyle mutluluk içinde yaşasın.
Davud aleyhisselam kurtulan yolcuları bir bir huzuruna çağırır. Onlar da adaklarını ayrı ayrı para, mülk ve diğer eşyalar olmak üzere tümüyle teslim ederler. Böylece görünüşte bir fakirin sırtından bir un çuvalını rüzgar alıp götürür. Ama neticesindeki tecelli fevkalade güzel olur. Yoksul kadıncağız bir çuval una karşılık, yetimlerle ömür boyu huzur içinde yaşayacağı servete kavuşur.