REHBER BİLGİLERİ
Mehmet Bina
EŞİNİ KISKANMANIN SEVABI
Peygamber Efendimiz s.a.v, ölüm döşeğinde olan Hz Hatice r.a annemizin yanına gelir ve: Biliyor musun Ya Hatice dünyadaki zevcelerim dışında ahirette dört tane daha zevcem olacak der. Bunun üzerine Onu bu zamana kadar hiç kıskanmayan Hz Hatice annemiz kıskanır ve üzülerek: Yaa gerçekten mi Efendim.. Diyerek gözyaşlarını tutamaz. Onun kıskandığını anlayan Efendimiz sav tebessüm ederek dışarı çıkar. Yanlarında olup onların bu haline şahit olan Hz Fatma annemiz Efendimizin arkasından koşarak seslenir:
Babacığım neden annemi son anlarında böyle üzdünüz ki’’ diye sorar. Efendimiz s.a.v de: ''Kızım niyetim anneni üzmek değil, annenin amel defterine baktım az önce. Bir amel hariç bütün amellerden sevabını almış. Eksik olan ameli ise eşini Kıskanmak. Çünkü Beni bu zamana kadar hiç kıskanmamış. Bende bu sevaptan da mahrum kalmasın diye onu kıskandırdım biraz üzüldü ama çok şükür ki o ameli de tamamlayıp sevabını aldı'' der.
Peygamber Efendimiz ' Allah erkeklere cihadı yarattığı (emrettiği) gibi kadınlara da kıskançlığı yaratmıştır. (yani kıskanç olmalarına hükmederek) fıtratlarına bu duyguyu koymuştur. Kadınlardan kim buna sabrederse şehit sevabı kazanır. Kaynak: (Münavi, Feyz'ul Kadir)
KUREYŞ SÛRESİNİN ESRARI
Eyüp Sabri Paşa Mekke’de olan bir veba salgınını Mir’âtü’l- Haremeyn kitabında Şeyh Ahmet Duhani isimli zattan naklen şöyle anlatıyor: Bundan evvel Mekke’de gayet dehşetli veba hastalığı olmuştu. Gerek hacılar ve gerek ahali yollarda gidip gelirlerken birdenbire düşüp vefat ederlerdi. Cenazelerin çokluğundan yollarda yürümek, Mescid-i Harâm’a gitmek imkânsız bir hale geldi. Hastalığın en ziyade dehşet verdiği günlerde beni de korku sardı ve namazlarımı evde kılmaya karar verdim. Fakat ikindi cemaatini feda edemeyip Harem-i Şerife gittim ve namazdan sonra Safa kapısından çıkıp güçlükle Safa dağı eteklerine kadar gidebildim. Yolun iki kenarında birçok kimseler yatıp kalmış ve Müslüman cenazelerinden sa’yetmek imkânı kalmamış idi. Cenazelerin çokluğundan ürküp daha ileri hareket edemedim, cansız bir ceset gibi Safa’ya dayanıp kaldım. Bir müddet sonra kulağıma şöyle bir ses geldi: “Sen utanmaz mısın? ‘.ecelleri geldiği vakit artık bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler.’ (mealindeki Yunus Sûresinin 49.) ayet-i celîlesine inanmaz mısın? Oldukça âlimsin, epeyce tefsir ve hadis kitapları okudun, iman ağacı gönül bahçende kök tutup karar kıldı. Li-îlâfi kureyş sûre-i celîlesini okumaya devam edersen hiçbir şeyden korkmazsın. Ve bu sırrı her kime söylersen vehim belâsından onu da kurtarmış olursun. Vah vah ayıptır, hem de günahtır.” Sanki o saate kadar cansızmışım da bu ses kulağımdan bana bir ruh üşemiş gibi titreyen vücuduma taze bir hayat geldi, vesveseden hiç eser kalmadı. Sesin ilham olduğunu anlayıp Kureyş Sûresini okuyarak evime döndüm, aileme “Li-îlâfi.” sure-i celîlesine devam etmelerini tembih eyledim. Korku ve dehşetin ehl-i beytimden dahi zail olduğunu görünce artık her kime tesadüf ettim ise emrolunduğum üzere bu sureyi okumalarını tavsiye ederdim. Elhamdülillâh, bu mübarek sureye devam edenlerin hiçbirinde vehimden eser kalmadı.
Hazret-i Osman(r.a.):