Mehmet Bina

REHBER BİLGİLERİ

Mehmet Bina

-Efendim! Üç günden beri çoluk-çocuk açız… Çocukların ağlamalarına fazla dayanamadım. Haram olan bir necis eti getirip pişirerek onları oyalamaya çalışıyorum…
Beyzade Efendi evine koşar. Hac için ayırmış olduğu paranın büyük bir kısmını getirir kadına verir. Geri kalan parasını da çevresindeki fakirlere ve ilim Öğrenenlere dağıtır.
Bütün parasını dağıtarak fakir hale düştüğü için üzerinden haccın farziyeti düşer.
Bir hafta sonra Harputlular hacca giderken Beyzade Efendi gitmedi. Sebebini de açıklamadı. Arkadaşları bin bir zorluklarla Mekke-i Mükerremeye vardıklarında Beyzade Efendi’yi orada gördüler. Her yerde onu önlerinde gördüler… Haline şaştılar.
Bir mâna veremediler. Hacılar Harput’a döndüklerinde durumu kendisine sordular. 0:  -Siz Kabe’ye hep yürümekle mi varıldığını sanırsınız?
-Peki bu dereceye nasıl yükseldiniz?
-Hayır ve hasenat yüzünden….
Beyzade Efendinin bu hadisesinden sonra Harput’ta bir fakir hiçbir zaman muhtaç duruma düşmedi. Zenginler, fakir aramak için yarıştılar… Zekat ve sadaka verecek fakir bulamadıkları zaman bile oldu. (Evliyalar Ansiklopedisi: c. 4. s. 75) ibret almak lazım.
İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 7/201-206.
ALLAHIN RIZASINI TALEP ETMEK                                                                      Bir gün mâruf-i kerhî hazretleri, çarşıda bir sakaya rastlar. 
Saka: "Allah rızası için benim suyumdan içiniz." diye seslenir. 
Maruf-i Kerhi Hazretleri, "Allah rızası için" diyen sakanın bu duasını almak niyetiyle nafile oruçlu olduğu hâlde o sudan alır ve içer. 
Maruf-i Kerhi vefat ettikten sonra evliyadan bir zat, O'nu rüyasında güzel bir mevkide görür:
"Cenab-ı Hak hangi amelin sebebiyle sana bu ikramda bulundu? " diye sorar. 
O da:
"Sakanın Allah rızasını talep ederek ettiği dua ile. " der.
Mazlum ve gönlü kırık müminlerin duasını almak kadar, onların beddualarından sakınmak da aynı derecede mühim bir meseledir. 
Nitekim Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad, şehrin kalesini tamamladığında, Hazret-i Mevlana’nın babası Bahâeddin Veled'den teberrüken kaleyi görmesini ve kale hakkındaki fikrini beyan etmesini rica eder. 
Bahâeddin Veled Hazretleri, gidip yapılanları görür ve şöyle der :
" KALENİZ, SEL FELÂKETLERİNİ, DÜŞMAN AKINLARINI ÖNLEMEK İÇİN FEVKALÂDE GÜZEL VE KUVVETLİ GÖRÜNÜYOR. LÂKİN SEN, İDÂREN ALTINDAKİ MAZLUMLARIN, EZİLEN İNSANLARIN BEDDUÂ OKLARINA KARŞI HANGİ TEDBİRİ ALDIN? ÇÜNKÜ ONLARIN BEDDUÂ OKLARI, YALNIZ SEN'İN KALEN GİBİ BİR KALEYİ DEĞİL, YÜZBİNLERCE KALE BURCUNU DELER GEÇER VE DÜNYAYI HARÂBEYE ÇEVİRİR. "
: YEŞİL KUBBE ÜZERİNDE MİNİK KUBBE’NİN HİKMETİ?
Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin kabr-i saadetlerinin bulunduğu kısmın üzerine ilk kubbeyi Memluk Sultanı Kalavun yaptırmıştır. Emir büyük yerden gelince kubbe inşası için vira bismillah denilmiş. Lakin ferasetli ecdadımız, Nebiler Nebisi’nin kabr-i şerifinin üzerinde bu kubbeyi nasıl inşa edeceklerini günlerce düşünmüşler. “Biz nasıl olur da Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem ’in üzerinde çalışabiliriz; bu çalışmamız Ona  Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize ve halifelerine karşı saygısızlık olur” diyerek, düşünmüş, düşünmüşlerdir. Nihayet aralarında anlaşarak, “madem bu kubbe illa ki inşa edilecek, o zaman her bir inşaat malzemesinin adını değiştirerek kubbeyi inşa edene dek, tek bir dünya kelamı konuşmamaya yemin edelim demişlerdir. Çivinin adı: Allah-u Ekber, çekicin adı: Sübhanallah, tahtanın adı: Sallallahu ala seyyidina Muhammed, çamurun, liflerin her birinin adını Allah’a ve Peygamberine ait övgü sözleri ile eşleştirmişlerdir.
Bu ne güzel bir incelik, zarifliktir; Ya Rabbim!
Hicrî 9. asrın sonlarına doğru ise Sultan Kayıt bay, yıpranan Kubbeyi inşa ettirmek istemiş. Bu kez bir ferasetli düşünce de Kayıt Bay Sultanımızdan gelmiş ve Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin kabr-i şerifi ile sema arasındaki bağı kubbeyle kesmemek adına, kabr-i saadetlerinin üzerine minik bir kubbe daha yaptırmıştır. Bu kubbe oldukça büyük genişliktedir ve güvercinlerin girmemesi için çok ince bir telle kapatılmıştır. Bu açıklığın sayesinde Efendimiz s.a.s.’in kabr-i şerifine; kara gecenin yıldız ve dolunay ışığı, bereketiyle yağan yağmurun damlaları, kavurucu güneşin sıcaklığı ve hasretle esip savrulan rüzgârın esintileri ve seher vaktinin melekleri girip Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem Efendimize ulaşmaktadır. Şimdilerde ise sık sık Medine-i Münevvere’nin ikindi yağmurları Hücre-i Saadet’i şenlendirmektedir. Beyaz mermerler üzerinde ayaklarınızın yanıp, başınızın ıslanabilmesi duası ile.(alıntı)
 

Yazarın Diğer Yazıları