Mehmet Bina

Peygamberimizin Hicreti Ve Sevr Mağarası

Mehmet Bina

*Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında, Hz. Ebûbekir ile birlikte müşriklerden gizlendikleri ve üç gün süreyle misafir kaldıkkarı mağaradır. 

Sevr dağı, Mekke’nin güney tarafında ve 5 km. uzaklıktadır. Sevr birçok tepeden oluşan bir dağdır. Bu dağda pek çok irili ufaklı mağara vardır. 

* Hz. Peygamber’in hicret sırasında sığındığı mağara diğerlerinden farklıdır. Şöyle ki, bu mağara gizlenmeye elverişli olup, kayadan yontularak yapılmış bir mağarayı andırır. Ön ve arkasında delikleri vardır. Bunlar mağaranın alt kısmındadır. Bu yüzden mağaraya eğilerek veya sürünerek girilebilir. Mağaranın içinde olanlar, dışarıda dolaşanın ayaklarını görebilir, fakat dışarıda olanlar içeridekileri göremez.

Hz. Peygamber 610 M. yılında Mekke’de baskıların artması ve Akabe bey’atlarında Medineli müslümanların daveti üzerine hicret emri vermiş ve müslümanlar gruplar halinde hicret etmeye başlamıştı. Bu durumu ilerisi için riskli gören Kureyş ileri gelenleri bunu önlemek için kanlı bir plân hazırlamışlardı. 

Kur’an’da bildirildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.v.) ya tutuklanacak, ya sürgün edilecek, ya da öldürülecekti. Onlar üçüncü şıkta karar kılarak, kabilelerden birleşik bir çeteye ölüm emrini verdiler. 

İşte bunu Cebrail (a.s) vasıtasıyla haber alan Allah’ın Rasülü (sav) öldürüleceği gece kendi yatağında Hz. Ali’yi bırakmış, eline aldığı bir avuç toprağı saçarak ve Yâsin sûresini okuyarak evden çıkmıştı. Düşman onun çıkışını görmemişti. Çünkü okuduğu sûrenin bir âyetinde şöyle buyruluyordu: “Biz onların önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık görmezler.” 

Aynı gece, Hz. Ebûbekir’le birlikte yola çıktı ve izleneceğini bildiği için de Medine’ye ters yönde bulunan Sevr mağarasına sığındı. Üstelik bu dağın hemen eteğinde Hz. Ebubekir'in çobanı Âmir İbn Füheyre’nin koyunlarını otlattığı bir otlak vardı. Âmir (r.a) geceleri süt ve yiyecek getiriyordu.

Mağaraya ilk olarak girip temizlik yapan Hz. Ebûbekir, yılan vb. zararlıların çıkmaması için üzerindeki örtüyü yırtarak delikleri kapatmış ve Hz. Peygamber’i çağırmıştı. Ancak son deliğe bez yetmediği için, onu da çıplak ayağı ile kapatınca bu delikten gelen bir yılan Hz. Ebûbekir’in topuğunu ısırmıştı. Yorgun olan Allah Elçisi, dostunun dizine başını dayayarak uyuyakalınca, acıdan dökülen göz yaşları Rasûlullah’ı uyandırdı. Allah Elçisi durumu öğrenince, kendi tükrüğünü ilaç olarak ısırılan yere sürdü. Bir süre sonra ayağı tamamen iyileşti.

Yine mağaranın giriş kısmına bir örümcek ağ örmüş ayrıca iki güvercin de hemen yanıbaşında bir çalı üzerinde yuva yapmıştı. 

Hz. Peygamber ve Hz. Ebûbekir’i izleyen Mekke’li müşrikler mağaraya ulaşmadan önce bu kuşlar bir de yumurtlamışlardı.

Bir ara yakalanma korkusu ile endişelenen Hz. Ebûbekir’e, Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu: “Ey Ebûbekir! İki kişinin üçüncüsü Allah olunca sen ne olacağını sanıyorsun?” Mağaradaki bu durum Kur’an-ı Kerîm’de açıklandı. Mağarada kalınan üç gün süreyle şehirde olan bitenle ilgili haberleşmeyi, geceleri Hz.Ebûbekir’in oğlu Abdullah sağlıyordu. Dördüncü günün sabahı Âmir ile, kılavuzluk için kiralanan ve Müşrik olan Abdullah İbn Ureykıt, beraberlerinde iki deve ile mağaraya geldiler. Böylece dört kişiden oluşan küçük kervan Medine’ye hicret yolculuğuna başladı.

* Müslümanların Yesrib'e (Medine) hicret etmesi üzerine Hz. Muhammed'in de oraya gidip onların başına geçmesinden endişe duyan bazı müşrikler Dârünnedve'de toplanarak Resûlullah'ı öldürme kararı aldılar.Bu sırada vahiy meleği Cebrâil (a.s.) gelip Peygamber Efendimize (sav) müşriklerin kararını bildirdi ve başvuracağı tedbiri de şöyle açıkladı:

"Şimdiye kadar yattığın yatağında, bu gece yatma!"

Bunun üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (sav), Hz. Ali (ra)'yi çağırdı ve

"Yatağımda bu gece yat uyu! Şu yeşil, geniş aba hırkamı da üzerine ört! Korkma! Sana hiç bir zarar erişmeyecektir." dedi.

Bu sırada vahiy meleği Cebrâil (a.s.) gelip Peygamber Efendimize (sav) müşriklerin kararını bildirdi ve başvuracağı tedbiri de şöyle açıkladı:

"Şimdiye kadar yattığın yatağında, bu gece 

"Yatağımda bu gece yat uyu! Şu yeşil, geniş aba hırkamı da üzerine ört! Korkma! Sana hiç bir zarar erişmeyecektir."   dedi.

Ayrıca Hz. Ali (ra)'ye, kendisine teslim edilen emânetleri sahiplerine verinceye kadar da Mekke'de kalmasını emretti.

Plân gereği her kabileden seçilmiş eli kılıçlı iki yüze yakın müşrik, gecenin üçte biri geçince, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (sav) evinin önünde toplandılar. İçlerinde Ebû Cehil, Ebû Leheb ve ve Ümeyye bin Halef gibi azılıları ve elebaşıları da vardı. Katiller, gecenin geçmesini, aydınlığın etrafı sarmasını ve Fahr-i Âlem'in evinden çıkmasını bekliyorlardı. Zira, âdetlerine göre, bir adamı evinin içinde katletmek korkaklığın en âdisi sayılırdı.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (sav), eli kılıçlı katillerin Hâne-i Sâadetinin etrafını sardıkları sırada evinden çıktı. Yerden aldığı bir avuç toprağı başlarına attı ve "Yasîn Sûresi"nin ilk sekiz âyetini okudu. İçlerinden hiç biri onu görmedi, çıkıp gitti.

Bir müddet sonra yanlarına bir hemşehrileri uğradı:

"Burada ne bekleyip duruyorsunuz?" diye sordu.

"Muhammed'i bekliyoruz." dediklerinde, "Muhammed, sizin başınıza toprak saçıp ve içinizden çıkıp gideli hayli vakit olmuş. Hele bir kere üstünüze başınıza bakınız." diyerek gözü dönmüş katillerle âdeta alay etti. Birbirlerine baktılar. Üzerlerinin toz toprak içinde kalmış olduğunu gördüler. Şaşırıp kaldılar. Derhal Hane-i Sâadetin içerisine baktılar. İçerde birinin abaya sarınıp bürünerek yattığını görünce, "İşte, Muhammed yatıyor." diyerek beklemeye devam ettiler. Tâ ortalık ağarıncaya kadar. 

Medine'ye peygamberimiz sav giderken, bütün müşrikler 100 deveye sahip olma planı yapıyorlardı, bunlardan birisi de Süraka idi.

Sürâka Bin Mâlik -radıyallahu anh- Müdlic oğulları kabilesinin sayılı süvârilerindendir. İyi iz sürmesiyle meşhurdur. İz takibinde aranan bir isimdir.

Sürâka Bin Mâlik, akıllı, zeki ve şâirâne meşrepte idi. Mekke'de Kudeyd mahallesinde oturmuştu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hicretinde müşrikler tarafından vadedilen yüz deveye sahip olma arzusuna kapılmıştı. Fakat onun İslâm'a girmesine de bu hadise vesile olacaktı. Şöyle ki:

Kudeyd'de kabilesi toplantı halinde iken Kureyş'ten biri geldi. "Ey Sürâka! az önce üç kişilik bir yolcu kafilesi gördüm. Muhammed ve arkadaşı olduğunu zannederim." dedi. Sürâka: "Hayır o senin gördüğün kimseler falan kişilerdir. Biraz önce geçmişlerdi. Onları biz de gördük." diyerek geçiştirdi. Kimsenin haberdar olmasını istemedi. Önemli bir şey yokmuş gibi davrandı. Evine geldi, hizmetçisine, atını ve silâhını alıp vadinin arkasında kendisini beklemesini söyledi.

Müşriklerin âdetlerinden olan fal oklarını üç defa çekti. Her çekişinde boş çıkmıştı. Fakat Sürâka'nın gözünü dünya hırsı bürümüştü. Yüz deveyi elde etmek için mutlaka bu işe teşebbüs edecekti.

Oklarını aldı ve atına binerek çöllere düştü. Atı bir kaç kez tökezleyerek onu düşürmüştü. Fakat o bütün hırsıyla yola revan oldu. Nihayet izlerini takip ede ede yaklaşmıştı. Allah Resûlünü ve arkadaşı Hz. Ebû Bekir (r.a.)'ı uzaktan gördü. Yüz deveye sahip olma ümidleri içerisinde: "Ya Muhammed! Seni bugün benden kim koruyacak?" diye sataşmaya başladı. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz son derece sâkin bir şekilde: "Beni Cebbâr ve Kahhar olan Allah korur." diye cevap verdi.

Sürâka Bin Mâlik yaklaştığını zannetmişti. Bir de ne görsün atının ön ayakları kumlara gömüldü. Yırtındı, parçalandı atını çıkardı. İki adım atmadan atı yine kumlara gömüldü. Üçüncüde de aynı duruma düşünce çaresiz teslim oldu ve yardım istedi. "Ya Muhammed! Bildim ki bu senin işindir. Duâ et de kurtulayım. Azığım,eşyam ve silâhım sizin olsun. Söz veriyorum, arkamdan gelenleri sizi takip etmekten vazgeçireceğim." diye yalvarmaya başladı.

Rahmet Peygamberi Eendimiz ona duâ etti ve Sürâka'nın atı kurtuldu. Sonra ona: Bizim azığa ve eşyana ihtiyacımız yok. Sadece sen peşimizi takip edenleri vazgeçir." buyurdu. Bir de emannâme istedi. Sevgili Peygamberimizin emriyle Hz. Ebû Bekir (r.a.) yazıp verdi. Ayrılırken Resûl-i Ekrem (s.a.): "Sürâka! Kisrâ'nın bileziklerini taktığın zaman kim bilir nasıl keyiflenirsin?" buyurdu. Hayret içerisinde kalan Sürâka: "Hürmüz'ün oğlu Kisrâ'nın mı?" diye sordu. "Evet!.." cevabını aldı. Fakat hayreti teskin olmadı.

Sürâka Bin Mâlik gerisin geri döndü. Gelenlere de: "Dönünüz. Ben buraları aradım. Kimseyi göremedim. Başka taraflara bakalım" diyerek onları da döndürdü

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi öldürerek büyük mükâfata ermeyi uman Sürâka şimdi mûnis, uysal biri olmuştu. Kükreyen aslan gibi yola koyulan Sürâka'nın kalbi iyiliğe yönelmişti. Allah'ın Resûlünü kolluyordu.

İşte Sürâka Bin Mâlik ve onun gibi nice örnekler... Allah'a tam teslim olana kimse zarar veremezdi. İnsan bu kapıya tam bir tutunabilseydi akıllara durgunluk verecek hâdiseleri gözleriyle görebilecekti. Ne mutlu O'na gerçek inanana... Ne seâdet O'na ihlâsla kul olana...

Mekke'ye dönen Sürâka'yı Ebû Cehil karşılamıştı. Ona sitem etmişti. Sürâka da: "Ey Ebû Cehil! Eğer atımın ayaklarının kuma nasıl gömüldüğünü görseydin, hiç şüphe etmeden Muhammed'in bir peygamber olduğunu ve ona kimsenin karşı koyamayacağını kabul ederdin. Senin yapacağın, Kureyşlileri ona saldırmaya teşvik değil, bilâkis buna mâni olmandır. Ben inanıyorum ki onun davet ettiği İslâmiyet bir gün her tarafa yayılacaktır. Herkes ona karşı gelmeyi değil, onunla sulh içerisinde yaşamayı isteyecektir." diye şâirâne bir cevap verdi. 

Günler geçti. 630 m. senesinde Mekke'nin fethinde aldığı emannâme ile Sevgili Peygamberimizin huzuruna giren Sürâka Bin Mâlik İslâm'la şereflendi. Efendimiz yine ona: "Ey Sürâka! Kisrâ'nın bileziklerini kollarında görür gibi oluyorum." buyurdu. Aradan seneler geçti. Hz. Ömer (r.a.) zamanında Kisra'nın ülkesi fethedildi Alınan ganimetler Medine'ye getirildi. Hz. Ömer (r.a.) Kisrâ'nın bileziklerini Sürâka İbni Mâlik (r.a.)'e verdi. Sürâka ağlayarak bileğine taktı. Allah'ın sevgilisine yaptıkları aklına geldi. Hz. Ömer (r.a.) de:

"Kisra'nın bileziklerini müdlic oğullarından Sürâka'nın kollarına geçiren Allah'a hamdolsun." dedi.

İman, olmaz gibi görüneni olur hale getirir. Yeter ki; Allah'a ve Resûlüne inanıp tam teslim olmalı. Hz. Osman (r.a.) zamanında vefat eden Sürâka (r.a.) bu mucize-i Nebevî'nin gerçekleştiğini böylece gözleriyle gördü. Allah'a şükretti. Cenâb-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz.
(Kaynak: Altınoluk Dergisi)

Yazarın Diğer Yazıları