
Öyle bir namaz kıl ki, hiç bitmesin
Mehmet Bina
*Abdullah ibn-i Mes’ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur, namaz kılarken evdekilerin konuşmalarını bile duymazdı.
*Hz. Ali Efendimizin (r.a.) namaz vakti girdiğinde hâli değişir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda şöyle derdi:
– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah’ın yerlere ve göklere teklif edip de onların yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiş bulunuyorum. Yüklendiğim bu İlâhî emaneti en güzel şekilde eda edip edemeyeceğimi de bilmiyorum…
*Yine o muhteşem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah’a yönelip maddî hiçbir şeyi hissetmediği için bu yola başvurmuştu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıştı ki, namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile bağlantısını tamamen kesiyordu.
Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüştü. Hz. Ali (r.a.), namazı bittiğinde şu soruyu sormuştu:
– Oku çıkardınız mı?
*Cennetle müjdelenen ikinci Halife Hz. Ömer (r.a.), namaz kılarken kanlı bir suikasta uğramıştı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmişti.
– Yemek ister misin, diye sormuşlardı.
– Hayır, cevabını vermişti.
– Su içer misin?
– Hayır.
Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:
– Namaz kılacak mısınız, diye sormuşlardı.
Hz. Ömer’in âdeta gözleri parlamış, yavaş yavaş enerjisi tükenmekte olan vücuduna can gelmişti.
– Evet, kılacağım, dedi.
O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmış, namazı terk etmeyi aklından bile geçirmemişti.
*Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hanımlarından Hz. Zeynep Validemiz, ibadetlerine çok düşkündü. Saatlerce nafile namaz kılar, yine usanmazdı.
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide girince, iki sütun arasına çekilmiş bir ip gördü.
– Bu ip neyin nesidir, diye sahabelere sordu.
– Hz. Zeyneb’in ipidir. Gece ayakta namaz kılmaktan yorulunca ona asılarak devam eder, cevabını verdiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
– Hayır, böyle olmaz. Onu hemen çözün. Sizden biriniz zinde olduğu sürece namazını ayakta kılsın, yorulunca da oturarak devam etsin, buyurdu.
*Abdullah bin Mes’ud (r.a.), namaz kılacağı zaman “dürülmüş elbise” gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler şaşırırdı…
Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin konuştuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:
– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.
Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huşûunu hiçbir şeyin bozamayacağını bildiği için şu cevabı verirdi:
– İstediğinizi konuşun… Ben namazdayken sizin konuştuklarınızı duymuyorum.
*Hz. Mevlana ibadetlerin ve özellikle namazın hayatın her noktasına kalıcı etkiler yapması gerektiğini şu anlamlı veciz ifade ile dile getirir:
‘Öyle bir abdest al ki hiç bozulmasın. Öyle bir namaz kıl ki hiç bitmesin. Âşığa beş vakit yetmez, beş yüz bin vakit arzu eder. Zira namaz, Sevgililer Sevgilisi olan yüce Yaratıcı’ya vuslattır. Gerçek âşık, vuslatın bitmesini ister mi’