Mehmet Bina

NAMAZ KILMAMAK BEREKETSİZLİKTİR.

Mehmet Bina

Ahmet Cahidi Efendi “rahmetullahi aleyh” Gelibolu’da yaşayan Velilerdendir.

Bir gün bazı sevdikleri;

– Efendim, geçim sıkıntısı çekiyoruz. Sebep ne olabilir? diye sordular bu mübarek zata.

O da cevaben;

– Namaz kılmamaktandır buyurdu.

Ve şunu anlattı onlara:

Sahabeden biri, bir gün Peygamber efendimiz aleyhisselama geldi ve;

– Ya Resulallah! Kazancım bol. Ama geçim sıkıntısı çekiyorum, diye arz etti.

Resulullah efendimiz sordular:

– Evinizde namaz kılmayan var mı?

– Yoktur ya Resulallah.

– Komşularınızdan var mı?

– Hayır, yoktur.

 

– Mahallenizde namaz kılmayan var mı?

– O da yoktur ya Resulallah.

 

O zaman Efendimiz aleyhisselam;

– Bir araştır, buyurdular. Mahallenizden namaz kılmayan biri geçmiş mi acaba?

 

Araştırdı ve gelip arzetti:

– Öyle biri geçmemiş ya Resulallah.

 

Buyurdular ki:

– Yine de bu bereketsizlik, namaz kılmamaktandır.

 

O sahabi, bir müddet sonra yine geldi ve:

– Ya Resulallah, geçenlerde namaz kılmayan birinin cenazesi geçerken, tabutu bizim evin duvarını çizmiş, diye arzetti.

 

Buyurdular ki:

– İşte sebep bu. O duvarı yıkıp yeniden yapın!

 

O kimse;

– Baş üstüne ya Resulallah, dedi.

 

PADİŞAHIN ACI MEYVESİ

Güzel huylu bir padişah, bir gün kölelerinden birisine bir meyve verdi. Köle meyveyi öyle güzel, öyle iştahla yemeye başladı ki sanki daha önce hiç öyle bir şey yememişti! Köle­nin ağzını şapırdatarak yemesine padişah da imrendi, yemek istedi. Dedi ki:

 

"Bir parçacık da bana ver, pek iştahlı yiyor­sun, imrendim doğrusu!"

 

Köle padişaha da o meyveden bir parça sundu.Ama pa­dişahın meyveyi ısırmasıyla kaşlarını çatması bir oldu: meyve öyle acıydı ki! Dedi ki:

 

"A köle, bu işi başka kim yapar? Böy­le acı bir meyveyi bu kadar iştahla kim yer?"

"Şimdiye kadar elinden yüzlerce armağan aldım, yedim padişahım" dedi köle. Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Bir kerecik de elinden böyle acı meyve geldi diye hemen elimi etegimi çekip, suratımı buruşturmam ki! Hep senin nimetle­rinle beslenip sana şükreden bana, senin elinden gelen bir nimet nasıl olur da acı gelir?

 

KABİRDEN ÇIKAN ÇOCUK ÂLİM OLDU!

Bir baba hamile hanımını bırakıp Allah yolunda cenge gidiyor. Döndüğünde hanımının öldüğünü ve defnedildiğini öğreniyor. Kabre gittiğinde ise ibretlik bir olaya şahit oluyor… İşte büyük Osmanlı ulemalarından Meyyitzâde’ye adının verilme sebebi olan ibretlik hâdise…

NEDEN MEYYİTZÂDE?

Sultan 1. Ahmed Han zamanında yaşamış olan Meyyitzâde, fazîlet ve irfanıyla meşhur, büyük bir Osmanlı âlimidir. Kendisine Meyyitzâde, yani “ölünün oğlu” isminin verilmesi, rivayete nazaran başından geçen şu ilâhî tecellî sebebiyle olmuştur: Meyyitzâde’nin babası yiğit bir askerdi. Birçok cengâver gibi o da Sultan 3. Mehmed’in 1596 yılında yaptığı Eğri Seferi’ne çağırılmıştı. Fakat o esnada hanımı hâmileydi ve doğumu da bir hayli yaklaşmıştı. Bununla beraber Allah yolunda cihadı her şeyin üstünde tutan cengâver baba, sefer hazırlıklarını tedarik etti ve hâmile hanımıyla şefkat ve muhabbet hisleri içerisinde helâlleşti. Ruhları coşturan kös sesleri ile şimdiden kendisini gaza heyecanına kaptırmıştı. Son defa nur yüzlü vefakar ve fedakar hanımına baktı. Doğum esnasında yanında bulunup alâkadar olamayacağı için, gönlü mahzun bir hâlde, düşmana kılıç sallayacak olan ellerini edeple Cenâb-ı Hakk’ın ulvî dergâhına açtı. Gözlerine biriken merhamet damlaları arasında niyaz etti: “İlâhî! Senin yolunda gazaya gidiyorum. Malumundur ki Sen’den başka kimsem yok! İlâhî! Şu vefakar ve çilekeş hanımımdan doğacak olan evlâdımı Sana emanet ediyorum. Lütuf ve keremin­le onu muhafaza eyle!”

 

Yazarın Diğer Yazıları