
Müslümanlığımızı sorgulamamız lazım
Mehmet Bina
Bir Müslüman düşünün ki; partisinde, vakfında, derneğinde ve dergâhında büyük bir mücahit gibi görünüyor ama evine döndüğünde ahlaksız bir insana dönüşüyor. Nezaketsizliği, kırıcılığı, kabalığı, merhametsizliği kendi eşini ve çocuklarını bile kendisinden uzaklaştırıyor. Dışarıdaki o mücahitten evdekilerin payına zerrece bir ahlak kırıntısı bile düşmüyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır .
Bir Müslüman düşünün ki; iş siyasete, ideolojiye, edebiyata gelince ondan daha Müslümanı yok. Ama iş namaza gelince huşu yok, duaya gelince samimiyet yok, haramlara gelince takva yok, yaşantıya gelince örneklik yok, davaya gelince kardeşlik yok, infaka gelince fedakârlık yok. Ortada ruhunu kaybetmiş, rutinleşmiş ve bir ideolojiye dönüşmüş Müslümanlıktan başka da bir şey yok. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; sosyal medyada, facebook’ta, twitter’da, sanal hayatta yaptığı İslami paylaşımlarıyla herkesi kendine hayran bırakıyor. Ama iş, gerçek hayata gelince o sosyal medya kahramanın yerini anne-babasını bile küstürmüş, akrabalarıyla bağını koparmış, iş arkadaşlarının kendisinden bıktırmış, dava kardeşlerinin bile görünce yolunu değiştirdiği bir Müslüman çıkıyor karşımıza. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; camide, toplantıda, mitingde, sohbette, derste son derece takvalı, ihlaslı ve samimi. Ama kendi başına kalınca namazı namaz olmaktan çıkıyor. İnternetle baş başa kalınca takvası takva olmaktan çıkıyor. Menfaatine dokunulunca ahlakı ahlak olmaktan çıkıyor. İşine gelmeyince ihlası ihlas olmaktan çıkıyor. Ortaya halk içinde farklı tek başına kalınca da farklı bir Müslüman çıkıyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; sürekli İslam’ın hâkimiyetinden bahsediyor, ama o bahsettiği İslam’ı ne ahlakına, ne ruhuna, ne evine ne de iş yerine hâkim kılamıyor. Evini dizilerin, kalbini dünyalıkların, midesini haram lokmaların, ceplerini de faizli kartların hâkimiyetine kaptırmış. Söylemiyle eylemi arasında dağlar kadar fark var. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; başkalarına sürekli kanaati, şükrü ve yetinmeyi tavsiye ediyor. Ama iş kendi hayatına gelince yaşam konforundan, hayat standartlarından, alışkanlık haline getirdiği lüks ve israfından zerrece taviz vermiyor. Başkalarına asgari ücreti kendisine çifte maaşları, başkalarına gece konduları ve TOKİ’yi kendisine lüks villaları, başkasına tutumlu olmayı kendisine bolca harcamayı layık görüyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir müslüman düşünün ki; sürekli haktan, adaletten, İslami ilke ve prensiplerden bahsediyor. Ama kararlarında adalet yok, atamalarında liyakat yok, tercihlerinde ehliyet yok, işlerinde istişare yok, davranışlarında merhamet yok, vaadinde sadakat yok. Dışarıda eleştirdiği ne varsa içeride hepsini toplu halde uyguluyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; namaz kılıyor, sakal bırakıyor, başörtüsü takıyor. Ama kıldığı namaz, bıraktığı sakal ve taktığı başörtüsü topluma ahlak, adalet, merhamet ve hakkaniyet olarak yansımıyor. Namazı onu kötülüklerden alıkoymuyor, sakalı onu daha ahlaklı yapmıyor, başörtüsü onu daha hakkaniyetli hale getirmiyor, dindarlığı onu elinden ve dilinden emin olunan bir Müslüman yapıyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Bir Müslüman düşünün ki; namazını Kur'an ve Sünnete göre kılıyor, ama siyasetini kalabalığa ve güce göre yapıyor. Orucunu Kur’an ve sünnete göre tutuyor ama ticaretini mevcut piyasa şartlarına ve menfaatine göre yapıyor. Başını Kur'an ve sünnete göre örtüyor ama gerisini modaya ve nefsine göre belirliyor. Yani dinden dilediğini seçiyor, dilediğini de terk ediyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir müslümanlıktır.
Unutmayalım! Dinin ahlakına, evine, siyasetine ve ticaretine etki etmediği insanların sürekli dini referans aldıklarını iddia etmeleri, insanları dinden soğutmaktan başka bir işe yaramaz.
Müslüman olarak kendimizle bir hesaplaşalım.
Kendinize bir an zaman ayırın. Mesela bir saat oturun. Elinize kâğıt ve kalem alın.
Ömrünüz boyunca yaptıklarınızı hatırlayın. Hem günahlarınızı ve hem de sevaplarınızı, hem iyiliklerinizi ve hem de kötülüklerinizi...
İbadet yapıyor musunuz? Namazla, kuranla aranız nasıl?
İbadetleriniz sizi günahlardan, kötülüklerden koruyor mu?
Kötü alışkanlıklarınız var mı? İçki, kumar zina gibi. Bunlardan kurtulmaya niyet var mı?
Komşunuz sizden memnun mu?
Mahallenizdeki muhtaçları biliyor musunuz?
İnsanların iyi ve kötü gün içinde yanlarında mısınız?
Aniden ölüm gelse hazır mısınız?
Borçlu musunuz? Borcunuzu ödemeye niyetiniz var mı?
Alacaklı mısınız? Alacağınız konusunda tolerans gösteriyor musunuz?
Kul hakları konusunda hassas mısınız?
Yüce Allah'ı seviyor musunuz? Ve ondan korkuyor musunuz? Allah sevgisi veya korkusu sizi daha vicdanlı olmaya yönlendiriyor mu?
Malınızın zekâtını ödüyor musunuz?
Haramdan kaçıyor musun?
Kendiniz için istediğiniz iyi şeyleri diğer insanlar için de düşünüyor musunuz?
Eşiniz sizden razı mı?
Eşiniz size hakkını helal ediyor mu?
Anne ve babanız sizden razı mı?
Evlatlarınızın terbiyesine ahlaki gelişmesine dikkat ediyor musunuz? Kötü alışkanlıklarını ikaz ediyor ve düzeltmeye çalışıyor usunuz?
Mazlumdan yana mısınız? Zalimden yana mı?..
Dininizi yaşamaya, yaşatmaya ve yaşayanlara yol açmaya çalışıyor musunuz?
Bütün bunları hesap edin. Teraziye koyun. Tartın. Kârda mısınız zarar da mısınız?
Ama bu hesaplaşmayı yaparken her işi kendinizden yana yontmayın. Bu konuda kendinize acımayın.