
KUL HAKKI
Mehmet Bina
Bâyezîd-i Bistâmî yağmurlu bir havada Cumâ namazına gitmek için evinden çıktı. Sağnak hâlde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihâta duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca câmiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir mecûsînin duvarını kirlettiği geldi ve üzülerek;"Onunla helâlleşmeden nasıl Cumâ namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allahüteâlânınhuzûrunda durursun?" diye düşündü ve geri dönüp o mecûsînin kapısını çaldı. Kapıyı açan mecûsî;
"Buyrun bir arzunuz mu var?" diye sorunca; "Sizden özür dilemeye geldim." dedi. Mecûsî hayretle; "Ne özrü?" diye sordu. O da;
"Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu." deyince, Mecûsî hayretle; "Peki ama ne zararı var? Zâten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez." dedi.
Bâyezîd-i Bistâmî; "Doğru ama, bu bir haktır ve sâhibinin rızâsını almak lâzımdır." dedi. Mecûsî; "Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dîniniz mi öğretti?" diye sorunca; "Evet dînimiz ve bu dînin peygamberi olan Muhammed aleyhisselâm öğretti." dedi. Mecûsî; "O hâlde biz niçin bu dîne girmiyoruz?" diyerek kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu.
Hz.EBUBEKİR’İN GÖNLÜNDE PEYGAMBER SEVGİSİ
Cebrâîlaleyhisselâm dedi: - Yâ Rabbi! Resûlullah (sav) in dostluğu Ebû Bekrin gönlünde ne kadar olduğunu bilmek isterim. Bayram günü idi. Hz.EbûBekr (ra) kıymetli ve gösterişli elbise giymiş ve otuz altınlık bir şal omuzuna almış idi. Cebrâîlaleyhisselâma'mâsûretinde gelip, yol üzerinde oturdu. Oraya Hz. EbûBekr geldi. Ona yaklaşdı. Cebrâîlaleyhisselâm dedi ki,
- Allahüteâlâafv etsin o kimseyi ki, Muhammed Mustafâ dostluğuna bana birşey versin. EbûBekr (ra) o sözü işitdi. Mubârek omuzundan şalını çıkarıp ona verdi. Buyurdu ki, - Bir def'adahâ söyle. Bir def'adahâ söyledi. EbûBekr-i Sıddîk kaftanını çıkarıp, ona verdi. Dördüncüde, setr-i avretini örten elbiseden başka, bütün elbiselerini ona verdi. Beşincide na'lınını çıkarıp ona verdi. Sonunda artık elbisesi kalmadı. Bilâli (ra) çağırdı ve Ona buyurdu: - Yâ Bilâl. Âişenin evine var. Birşey getir. Bilâl (ra) giderken, Resûlullah (sav) hazretlerine rast gelip, buyurdular ki, Nereye gidersin, yâ Bilâl! Sen mi söylersin, ben mi söyliyeyim. Bilâl 'radıyallahüteâlâanh' dedi ki, - YâResûlallah, siz buyurun.Buyurdular ki: - Yâ Bilâl! Bil ki, o a'mâCebrâîl-i emîndir. Allahüteâlâ onu bu şeklde gönderdi ki, EbûBekr-i Sıddîkın bana muhabbeti ne kadardır anlasın. Hazret-i EbûBekr 'radıyallahüteâlâanh' Bilâli bekler idi. Hazret-i Bilâl elbise getirdi. Hazret-i EbûBekr-i Sıddîk o elbiseyi giydi. Hazret-i Cebrâîlaleyhisselâm, Resûlullahın (sav)huzûr-ı şerîflerine gelip, dedi ki, - Yâ Muhammed! EbûBekr-i Sıddîkı tecrübe ederdim. Elbiseler benim işime yaramaz. Resûlullah (sav)Cebrâîlaleyhisselâmın getirdiği elbiseleri EbûBekr-i Sıddîka getirdi. EbûBekr (ra) - Ya Rasulellah bu eşyalar ki senin dostluğun uğruna vermiş olayım, artık o bana gerekmez. Nereye uygun bulursanız, oraya tasarruf ediniz, dedi.