
Kış aylarını değerlendirmek
Mehmet Bina
Kış mevsimine girdiğimiz şu günlerde, gündüzlerini ve gecelerini, Rabbimizin emri doğrultusunda geçirmeyi bir fırsat bilmeliyiz.
Gecelerin uzaması belki çoğu zaman yapmak isteyip de yapamadığımız ibadetler için gerekli olan imkânları, fırsatları önümüze seriyor. Salih ameli işlemek ve İbadet hayatımızı canlandırma, evimizde ailemiz ile oturup istişare ve sohbet etme, onlarla ilgilenme, dost ve akraba ziyaretleri, alimler ile sohbetler, öğrenciler için ders çalışma, kitap okuma, ilmi çalışmalar, konferanslar müzakereler...
Bütün bunlar kışın uzun gecelerinde yapılabileceğimiz faaliyetlerdir. Kısacası kış geceleri ve gündüzleri başlı başına bereketli zaman dilimleri olarak bize sunulmuş bir lütufdur.
• Kısa ve yoğun gündüzlerin ardından uzun ve bereketli gecelerin yaşandığı aylar, geceler, aynı zamanda manevi dünyamızı zenginleştirmek ve Canab-ı Allah’a yakınlaşmak için birer fırsattır.
Canab-ı Allah (cc) Kur’an-ı Kerimde buyuruyor ki:
“Siz beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.”
(Bakara 152)
Yine Yüce Allah (cc) buyuruyor ki:
“Ey iman edenler Allah’ı sık sık anın.” (Ahzab 41)
• Sabit-ül Bünnani (R,A.) der ki, ben Rabb’imin beni ne zaman anacağını biliyorum. Dinleyenler bu söz karşısında irkilerek bunu nasıl biliyorsun diye sorarlar.
Sabit-ül Bünnani: Ben O’nu ne zaman anarsam o da beni o zaman anar diye karşılık verir.
• Zikir, Allah’ı hatırlayıp anmak, aklından çıkarmamak... demektir. • İnsan Allah’ı ya diliyle zikreder;
Kur’an okumak, dua etmek, Allah Teâlâ’yı güzel isimleriyle anmak gibi; • Ya kalbiyle zikreder;
Allah Teâlâ’nın varlığını gösteren delilleri, yani kâinâtı ve Kur’an’da sözü edilen her şeyi düşünmek, Allah’ı kalbinden çıkarmamak gibi; •Yahut bedeniyle zikreder; namaz başta olmak üzere bedenle yapılması gereken bütün görevleri yapmak gibi. •Her ne suretle olursa olsun Allah’ı zikretmek en değerli ibadettir.
“Beni anın ki, ben de sizi anayım” âyet-i kerîmesi Allah’ı anma işinin tek taraflı olmadığını, kulun Allah’ı andığı gibi Allah’ın da kulunu andığını göstermektedir.
• Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde şöyle bir hikaye anlatılır.
Adamın biri her zaman Allah Allah diye zikreder bu zikirden dolayı ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:
Ne durmadan Allah Allah deyip duruyorsun bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah(c.c.) lebbeyk buyur kulum, dedi mi sana. Hiç sende utanma sıkılma yok mu? daha ne kadar Allah deyip duracaksın? dedi.
Bunun üzerine adam utandı sıkıldı zikri bıraktı.
Gönlü kırılmış bir hâlde yattı uyudu.
Rüyasında Hz. Hızır’ı gördü. Hızır ona: Neden yaptığın güzel işi terk ettin Allah Allah diye zikretmeyi bıraktın, dedi.
Adam: Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi lebbeyk-buyur- sesi gelmedi. Kapıdan kovulmaktan korktum, dedi.
Bunu üzerine Hz. Hızır (as):
Senin Allah demen, Allah’ın (c.c.) lebbeyk kulum-buyur kulum demesidir, Allah (c.c) isminin zikrini herkese nasip eder mi, bunu sana nasip etmesi az şey mi? dedi.
Rabbimiz “Kulum beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de kulumu o cemaatten daha hayırlı bir topluluk içinde anarım” buyurmaktadır. Kulun Cenâb-ı Hak tarafından anılması, onun büyük hayır ve bereketlere nâil olması, dilinden hikmetlerin dökülmesi demektir.
Bütün bunlar “Allah’ı zikretmenin en büyük ibadet” olduğunu göstermektedir.
Cenab-ı Rabbül Alemin Hz. Musa’ya:
Ya Musa bana günahsız bir ağızla dua et! diye buyurdu.
Musa (a.s.):
Yarabbi bende öyle bir ağız yok ki, sana nasıl günahsız bir ağızla dua edeyim, dedi.
Bunu üzerine Allah’ü Teala:
Başkalarının ağzıyla dua et çünkü sen başkalarının ağzıyla günah işlemiş olmazsın, öyle hareket et ki diğer insanlar gece gündüz sana dua etsinler. Veya kendi ağzını temizle, Allah’ın (c.c) adı temizdir onu zikrederken ağız temizlenir, buyurdu.
• Allah’ı anarken, O’nu zikir ve tesbih ederken kalbin uyanık olması arzu edilen bir şeydir.
Esas olan, dile kalbin eşlik etmesidir. İnsan bir zikri söylerken mânasını düşünürse, Cenâb-ı Hakk’a saygısını sunarken ve O’nu noksan sıfatlardan tenzih ederken gönlü uyanık olursa dilindeki zikir daha bir değer kazanır.
• Bir rivayette Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor.
“Kışın oruç tutmak, serin bir ganimettir.”
“Kışın gündüzler kısalmıştır, mümin oruç tutar; geceler de uzamıştır, geceyi ihyâ eder.”
• Kışta tutulan oruç serin ganimet’e benzetilmiştir. Çünkü kışta susuzluk duyulmaz. Ayrıca günler kısa olduğu için açlık da çekilmez.
Kış mevsimi, mü’minin baharıdır. Gündüzü kısadır, orucu tutar. Gecesi uzundur, onda ibâdet yapar.
Allâhü Te’âlâ gece kalkıp, ibâdet edenleri Kur’ân-ı Kerîm’de, pek çok âyeti kerimede övüyor.
• Ömer bin Beşir (r.a.) der ki, yatsı namâzından sonra Abdullah bin Mübârek (r.a)’in kapısına vardım ve “İze’s semâün fetarat” (İnfitar) sûresini okuyarak namâz kılar halde buldum. Hattâ: “Ey insan! Seni kerîm olan Rabbine karşı gururlandıran nedir?” âyet-i kerîmesine gelince, burada durup gece uzun zaman bu âyet-i kerîmeyi okudu. Sabah olunca ben döndüm. O ise hâlâ bu âyeti tekrar ediyordu. Sabah olduğunu görünce okumayı kesti. Sonra iki kere, “Yâ Rabbi beni mağrur eden senin hilmin ve benim câhilliğimdir.” dedi. Sonra ayrılıp yanından gittim.
Bir hadîs-i şerîfte: “Kış mevsimi, mü’minin baharıdır. Gündüzü kısadır, orucu tutar. Gecesi uzundur, onda ibâdet yapar.” buyuruldu.
Câbir bin Abdullâh -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:
Rasûlullâh (sav) buyurdular ki:
“Hazret-i Dâvûd’un oğlu Süleyman -aleyhisselâm-’ın annesi, oğlu Süleyman’a:
–Yavrucuğum! Geceleyin fazla uyuma! Zîrâ geceleyin fazla uyku, kişiyi kıyâmet günü fakir bırakır.» demiştir.”
(İbn-i Mâce, İkàmetü’s-Salâh, 174)
Rabbim cümlemize sağlık sıhhat içinde şuurlu ibadetler yapmayı nasip etsin.