Mehmet Bina

Kadayıfçı Salih Efendi

Mehmet Bina

Merhume annemin bakkal Abdulhadi amca'ya beni göndermesi gibi, ikinci bir hikmetli hadise de, Kadayıfçı Nabluslu Şıh Salih Efendi ile aramızda geçmiştir.

Yine sıcak bir Ramazan ayı idi. Valide, öğleyle ikindi arası bir vakitte, kadayıf almamı istedi;

"- Oğlum Ramazan geldi gidiyor, bir kadayıf getirmedin. Kadayıf alsan da bir pişirsek" dedi.

Dışarı çıktım. Kadayıfçılara gittim.

 "- Satıldı, bitti" dediler.

"- Artık bu saatten sonra da yapılmaz. Herkes oruçlu, ikindi geliyor. Bu sıcakta ocağın başında durulmaz, kadayıf dökülmez" dediler.

 "- Kimde bulunur" diye sordum.

"- Bu saatten sonra, tel kadayıfı ancak Nabluslu Şıh Salih'te bulursun." diye cevap verdiler.

 Bu zat Ürdün'ün Nablus şehrinden Medine-i Münevvere'ye hicret etmiş, büyük bir âlim, faziletli bir insandı. Resmî vazifelere talip olmamıştı. Esasen o günlerde çok az olan maaşla, kalabalık ailesini geçindirmesi de mümkün değildi. Şıh Salih Efendi, kirayla oturduğu evin avlusuna bir ocak yapmış, kömürle yaktığı ocağın üzerindeki sacda kadayıf döküyordu.

ÖYLE DİYORLAR .!

Gittim. Baktım, Hoca kadayıf döküyor. Hava dışarıda 50-55 derece. Avlu da ondan aşağı değil. Bir de ocağın ateşinden fışkıran sıcaklık var. Hoca seksen yaşında, güzel bir insan... Göğsüne bir havlu koymuş, boynundan yüzünden, güzel yüzünden, nur gibi sakalından damlayan terler havluya akıyor. Selam verdim. Selamımı aldı. Sordum:

"- Hocam, kadayıf var mı?"

"- Döküyorum oğlum, otur da... Ne kadar istersin?"

"- Bir okka" dedim.

"- Pekâlâ" dedi.

Oturdum, bekliyorum. O sırada bir sam esti; sanki alevden bir dalga gelmiş gibi vücudumu, yüzümü yaktı.

"- Hocam, bugün biraz sıcak galiba, değil mi?"

Salih Efendi, munis, müşfik gözleriyle, kısa bir an bana baktı.

"- Yekûlûn..." dedi, "- Öyle diyorlar..." Ve işine devam etti.

Hoca hem kadayıf döküyor; hem de kadayıfla beraber, dili: Allah, Allah, Allah diyor... Annem, kabri cennet olsun, beni bakkal Abdulhadi'ye gönderdiği gibi Şıh Salih'e de göndermiş; sanki:

"- Oğlum, gör bak Allah'ın ne kulları var. Sen bir öğle namazına gittin diye, bir iş gördüm sanıyorsun, nazlanıyorsun, ‘hava sıcak’ diyorsun. Bak, Allah'ın ne kulları var: Biri zincire tutunmuş, oruçlu, ayakta durur, müşterilerini karşılar, güler yüz gösterir. Diğeri, sekiz çocuğu ile seksen yaşında, ilmine ve yaşına rağmen, ailesinin nafakası için, kimseye muhtaç olmamak için, Ramazan ayında, elli derece sıcakta, sam rüzgârının altında, oruçlu haliyle ateşin karşısında kadayıf döker... Git de gör ibret al..." demek istemişti.

Yazarın Diğer Yazıları