
Kabe'nin İçi Ve Direklerinin İsimleri
Mehmet Bina
-Peygamber Efendimiz (sav) fetih günü Beyt’in içine girmeden önce onu putlardan, heykellerden ve orada bulunan resimlerden temizletti ve yıkattı.
-İbn-i Abbas bunun sebebini ve o anları şöyle anlatır:
“Resûlullah (ssv) Mekke’nin fethi için geldiğinde Kâbe’nin içi putlarla ve resimlerle dolu olduğu için oraya hemen girmekten kaçındı. İlk önce Kâbe’nin içinin temizlenmesini istedi. İçi güzelce temizlendikten sonra Peygamberimiz gelip Beytullah’a girdi. İçeri girerken de yanına Osman İbn-i Talha, Üsâme ve Bilal-i Habeşi‘yi alıp kapıyı kapattırdı. Kâbe’nin içine girince bütün köşelerinde ve duvarlarının önünde durarak tekbir getirdi, Allah’a hamd etti.
-Bu arada gördüğü güvercin şeklinde yapılmış bir putu alıp kırdı ve yere attı.
-Yine orada Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. İshak’ın resimleri diye duvarlara çizilmiş bazı resimler gördü. Hz. İbrahim diye resmedilmiş fotoğrafta, İbrahim’in elinde fal okları bulunuyordu. Peygamberimiz bunu görünce ‘Allah onları kahretsin! Hz. İbrahim asla fal okları çekmemiştir.’ buyurdu.
-Ardından za’feranlı su isteyerek hepsini sildirtti.
Sonra da Müstecâr’a yakın yerdeki iki direk arasında iki rekat nafile namaz kıldı. Peşinden kalkıp tam karşısına düşen Müstecâr’a (Rüknülyemânî ile Kâbe’nin kapalı olan arka kapısı arasındaki yer)'e yöneldi; alnını ve yüzünü oraya koyarak bir müddet dua etti.
Bir saati aşkın içeride kalan Peygamber Efendimiz, daha sonra Kâbe’den dışarı çıktı.
-Resûl-u Ekrem (ssv) kapıyı açınca Kâbe’ye girmek isteyenler oldu ve hafif bir izdiham oluştu. Hz. Halid İbn-i Velid bu izdihamı engellemeye ve düzenlemeye çalışıyordu.
-Bu olaya şahit olan Abdullah İbn-i Ömer (r anhüma), bu anla ilgili yaşadığı hatırasını şöyle anlatır:
“Onlar bir müddet sonra kapıyı açınca hemen içeri giren ben oldum. Girince Bilal’le karşılaştım ve hemen Rasûlüllah’ın Kâbe’nin içinde namaz kılıp kılmadığını sordum. O, ‘Evet, şu iki Yemâni direk arasında kıldı’ dedi. Tabii ben bu heyecanla kaç rekat kıldı diye sormayı unuttum.”
-Abdullah İbn-i Ömer (ranhüma) Hz. Bilal’e Peygamberimizin nerde namaz kıldığını sormuş kendisi de orada namaza durmuştur. Ancak Kâbe’ye girmek haccın menâsikinden olmadığı için o çok hac yaptığı halde Beytullah’ın içine her defasında girmemiştir.
-Böyle bir uygulama haccın menasikinden olsaydı asla bunu ihlal etmez aksatmazdı. Çünkü onun Resûlüllah’ın sünnetine tabi olmadaki hassasiyeti meşhurdur.
-Bununla birlikte İbn-i Ömer, Beytullah’ın içine girildiğinde istenilen yerde namaz kılınmasında bir beis olmadığını belirtir.
-Bir gün Hz. Âişe validemiz, Peygamber Efendimiz’e, “Ya Resûlallah! Hicr, Beyt’ten midir? diye sorar. Peygamberimiz onun bu sorusuna, “Evet. Beyt’tendir.” diyerek cevap verir. Hz. Âişe (r.anha) bu cevap üzerine yetinmeyerek; “O halde, niçin onu Beytullah’ın içine katmadılar?” diye ikinci bir soru yöneltir. -Peygamberimiz onun bu sualine, “Senin kavminin inşaat malzemelerinin yetmediğini bilmiyor musun?” diye yeni bir soruyla cevaplar.
Bunun üzerine Hz. Âişe validemiz fırsatını bulmuşken yine Kâbe’yle ilgili bir başka soru sorar: “Peki, onun kapısı niçin bu kadar yüksek tutulmuştur.” Peygamberimiz (sav) onun bu sorusu üzerine şöyle buyurur: “Senin kavmin, istedikleri kişiyi oraya sokmak, girmesini istemedikleri kimselerin girişini de önlemek için böyle yaptılar. Eğer kavmin cahiliye döneminden yeni çıkmış olmasalardı, kalplerinin itiraz etmeyeceğini bilseydim, Hicr’in Kâbe’ye ait olan kısmını Beytullah’a katardım. Kâbe’nin kapısını da yer seviyesine indirirdim.”
-Allah Resûlü, Hicr’in Beytullah’a dahil olduğunu bir başka beyanlarında da şöyle ifade eder: “Eğer kavmin şirkten yeni kurtulmuş olmasaydı, ben Kâbe’yi yıkar (yüksekçe değil de) yere bitişik yapardım. Ona biri doğuda biri batıda olmak üzere iki kapı açardım. Hicr tarafından da ona altı zira’ yer katardım. Çünkü Kureyş, Kâbe’yi bina ederken daralttılar.”
-Dolayısıyla bu rivayetlerden Hicr’in Kâbe’nin içine ait bir yer olduğu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde anlaşılmaktadır.
-Hicr, Kâbe’ye dahil olduğundan dolayıdır ki Beytullah’ın içine girip orada namaz kılmak isteyen kimse, buraya gelip namaz kılsa, Kâbe’nin içinde namaz kılmış sayılır.
-Bu konuda Hz. Âişe validemizin anlattığı şu hatırası, bugün Beytullah’a girmek isteyen bütün müminler için büyük bir müjde ihtiva etmektedir:
“Ben Kâbe’nin içine girip namaz kılmayı çok arzu ediyordum. Bunun üzerine Resûlüllah (sav) elimden tutup beni Hicr-i İsmail’e getirdi. Ardından da bana: ‘Kâbe’ye girmek istediğin zaman Hicr-i İsmail’de namaz kıl. Çünkü orası Kâbe’den bir parçadır. Senin kavmin Kâbe’yi yeniden inşa etmek istediklerinde onu daraltıp Hicr kısmını ondan ayırdılar’ buyurdu.”
-Bu olaydan sonradır ki Hz. Aişe validemiz, kendisine Kâbe’nin içine girme için hiç fark etmez.
-İç kısmı itibarıyla Kâbe dört köşeli geniş bir salon görünümündedir. Taban alanı 145 metre karedir ve tamamen mermer döşelidir. Rükn-ü Irakî köşesinde, çatıya çıkmak için merdiven yapılmış ve burası bir kapıyla kapatılmıştır. Daha önce kapının bulunmadığı bu yerde sadece bir perde vardı. Perdenin üzerinde tevbe ayeti yazılıydı. Perdenin yerine kapı yapılınca aynı ayet bunun üzerine yazılmış ve kapıya da “tevbe kapısı” adı verilmiştir. Kâbe’nin giriş kapısı ve anahtarı için de “Ritâc” ismi kullanılmıştır.
-Kâbe’nin içinde, tavanın üzerine oturtulduğu üç ana direk bulunur.
Abdullah İbn-i Zübeyr döneminden kalma bu direkler, güney ve kuzey duvarlarına 1.75 m uzaklıktadır. 2.35 m arayla yerleştirilmiştir.
-Kabe'nin içindeki direkkerin şsimleri; HANNAN (merhametli), MENNAN (ihsanı bol), DEYYAN, (herkese hakkını veren) demektir.
-Kâbe'ye hizmet etmiş Abbasi halifelerinin ve Osmanlı padişahlarının da isimlerinin bulunduğu kitabelerin Kâbe'nin içinde yer aldığı bilinmektedir.
-Peygamber Efendimiz fetih günü Beytullah’a girdiğinde kapının tam karşısına gelen direğe yakın batı duvarına doğru namaz kılmıştır. Ki burası Kâbe’nin kapalı olan çıkış kapısına yakındır ve burası, bugün seccade şeklinde beyaz bir mermerle döşelidir.
-Osmanlı’nın Kâbe-i Muazzama’ya gösterdiği müstesnâ edeb tezâhürleri, bu tamir esnâsında da müşâhede edilmiştir. Şöyle ki:
I. Murad devrinde bir sel baskını olur ve Kâbe’nin iki tarafında çöküntü meydana gelir. Bunun üzerine derhal tamir için Mimar Rıdvan Ağa Mekke’ye gönderilir. Gerekli tespitleri yapan Rıdvan Ağa, çöken yerleri ifâde ederken Kâbe-i Muazzama hakkında “yıkılma ve çökme” gibi tâbirler kullanmayı edebe aykırı görür ve şöyle bir ifâde kullanır:
“Kâbetullâh’ın falanca falanca kısımları semt-i sücûda varmıştır.”
-Kâbe’nin çevresinde duaların daha makbul olduğu özel mekanlar vardır.
-Haceru’l-Esved‘in yanıbaşı, Mültezem, Makam-ı İbrahim, Hicr, Rükn-ü Yemânî bunlar arasındadır. Dikkat edilirse bu yerler hep Kâbe’nin çevresinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Kâbe’nin çevresi bu kadar ayrıcalıklı kılınmışsa duaların kabulü adına içi, evleviyetle daha özel ve faziletlidir.Allah Resûlü (sav) bu hususa dikkatleri çekerken şöyle buyurmaktadır:
“Kim Beyt’e girer ve orada namaz kılar, dua ederse iyiliğe girer, kötülükten çıkar ve günahları bağışlanır.”
-Bir başka rivayette bağışlanmayla insanın kazanacağı yeni hal şu benzetmeyle ifade edilir:
“Kim Beyt’e girer ve orada namaz kılar, dua ederse annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından arınmış olarak çıkar.”
-Bu hadisleri delil olarak yeterli gören alimler, Kâbe’nin içine girmenin müstehab olduğunda ittifak etmişlerdir.
Hatta İmam Mâlik, Kâbe’nin içine çokça girmeyi istihsan etmiş ve buna teşvik etmiştir.
-Hanbelilere göre burada farz namaz caiz değil nafile kılınabilir.
Hanefi ve Şafii ulemasına göre ise Kâbe’nin içinde farz da nafile de kılınabilir.