
İnsanların ayıplarını araştırmak
Mehmet Bina
Kur'an-ı Kerîm'de: "Ey inananlar! Zandan kaçınınız, zira zannın çoğu günahtır. Bir kimsenin noksanını ve ayıbını araştırmayınız. " (el-Hucurât, 49/12) buyurulur.
Bu ayette, insanların noksanlarının araştırılması, hatalarından bahsedilmesi, gizliden gizliye şahsî hayatındaki sırlara vâkıf olmaya çalışılması yasaklanmıştır.
İnsanların haysiyetine dokunan hareketlerden biri de başkalarının ayıplarını aramak, onları şurada burada söylemektir. Şeytan, insana kendi kusur ve ayıplarını unutturup bir tarafa bıraktırır, sonra başkasının ayıp ve kusurlarını araştırmaya sevkeder. Başkalarının eksiklerini araştırmaya kalkışmak da ahlâklı insanın işi değildir.
Bir müslümanın evine girilip hâl ve durumu tecessüs edilemez. Kesin emirle tecessüsün yasaklanmasının sebebi; herkesin kendi evinde emniyet ve huzur içinde yaşamasını temin etmek; kişileri fitne ve fesâda sürüklememektir.
Nitekim Peygamberimiz (sav): "Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya çalışırsan, onları ifsâd eder veya ifsâda yaklaştırmış olursun "
(Ebû Dâvûd, Edeb, 37) buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün minbere çıkarak; ayıp araştıranların zayıf imanlı kişiler olduğuna işaret edip şöyle seslendi:
"Ey diliyle müslüman olup kalbiyle işlememiş olanlar gürûhu! Müslümanları üzmeyin, onları ayıplamayın ve onların kusurlarını araştırmayın. Şu bir gerçektir ki; her kim müslüman kardeşinin ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbını meydana çıkarır ve Allah her kimin ayıbını meydana koyarsa, evinin içinde bile olsa onu kepâze eder. " (Tirmizî, Sünen, B. 84, 2101)
Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir. " (Buhârî, Mezâlim, 3)
"Kim bir ayıp ve kusur görüp de onu gizlerse, sanki diri diri toprağa gömülmekte olan bir kız çocuğunu, hayata kavuşturmuş gibi sevap kazanmış olur.” (Ebu Davud, Edeb, 44)
“Her kim Müslüman kardeşini bir günah yüzünden ayıplarsa, onu kendisi de işleyinceye kadar ölmez.”
(Tirmizi, Kıyamet, 53)
Rivâyet edildiğine göre Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-, bir gün havârîlerine şöyle sorar:
“–Sizler, uykuda olan bir kardeşinizin görülmemesi gereken avret yerlerini rüzgârın açtığını görseniz ne yaparsınız?”
Havârîler bu suâle hiç tereddüt etmeden;
“–Hemen üstünü örter, kapatırız.” diyerek cevap verirler.
Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- ise, bir noktaya dikkat çekmek maksadıyla, bu sözlere şöyle îtiraz eder:
“–Hayır! Belki siz, iyice açar ve ayıpları apaçık ortaya çıkarırsınız!”
Havârîler duydukları bu ifâdeler karşısında büyük bir şaşkınlıkla:
“–Efendim! Hiç öyle şey olur mu? Hiç kimse bu ahlâksızlığı yapmaz!” derler.
Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’ın îkaz mâhiyetindeki şu cevâbı ise çok mânidar ve düşündürücüdür:
“–Sizden biriniz din kardeşi hakkında bir söz duyduğunda veya onun bir kusurunu gördüğünde, bu gördüklerine ve duyduklarına biraz daha kusur ekleyip söylemiyor mu?
İşte bu, uyuyan bir adamın açılmış olan avret yerini biraz daha açmaktan farksızdır. Ve siz, bunu hep yapıyorsunuz!”
İbrahim Edhem Hazretleri ile uzun yıllar arkadaşlık yapmış olan bir kimse vardı. Bir defasında:
“–Senelerdir beraber bulunuyoruz. Ricâ etsem, bende gördüğün ve hoşuna gitmeyen şeyleri söyler misin?” diyerek İbrahim Edhem Hazretleri’ne sordu. Hazret ise bu suâle şu mânidâr cevâbı verdi:
“–Ben sana hiç o gözle bakmadım ki!”
Sa’di-i Şirazi diyor ki:
“Ey akıl sahibi! Gül dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yap… Eğer tabiatında yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.”
• Hz. Ali (r.a)
“Kim kendi ayıbına bakarsa başkasının ayıbını görmez. Başkasının kuyusunu kazan kimse, oraya kendisi düşer. Kendi hatalarını unutan kimse, başkalarının hatalarını büyük görür. Başkasının gizli hallerini ortaya koyan kimsenin ise kendi gizli ve ayıp halleri ortaya çıkar” buyurarak bu konuyu veciz bir şekilde anlatmıştır.
• Rabiatül Adeviyye (k.s) bu konuda şöyle demiştir:
“Kul Allah sevgisini tattığında Allah Teala ona kendi kötü amellerini gösterir. O bundan sonra başkalarının ayıplarıyla uğraşmaya fırsat bulamaz.”