İlk Müslümanların Gördüğü İşkencelerden Örnekler!
Mehmet Bina
Allah Resûlü (sav) İslâm’ı tebliğ etmeye başladığı sırada Mekke’de bulunan Hz. Zinnîre (r.anha), O’nun anlattıklarını duyunca çok hoşuna gitti. Gizliden gizliye yeni dini öğrenmeye çalıştı. Konu hakkında bilgisi arttıkça İslâm’a olan ilgisi de arttı. Bu sırada Mekke’de kulaktan kulağa yayılan Kur’ân ayetlerini dinliyordu. Duyduklarının insan sözü olamayacağını anlamıştı. Ancak Müslüman olmak onu ciddi bir sıkıntıya sokacaktı. Bir süre düşündükten sonra hak ve hakikatten uzak duramayacağını anladı ve İslâm’a girmeye karar verdi. Allah Resûlü (sav) Erkam’ın evinde gizli gizli İslâm’ı tebliğ ederken oraya giderek ilk Müslüman hanım sahabelerden olma şerefine nail oldu.
Hz. Zinnîre (r.anhâ) ilk müslümanlardan olup
Mekke'de müşrikler tarafından en ağır işkencelere uğrayan ve gözlerini kaybedinceye kadar dövülen, zulüm gören bir sahabe hanım!.
* Zinnîre Hâtun müşrikler tarafından bin bir türlü ezâ ve cefâ gören bir hanım köleydi.
* Ebû Cehil’in yaptığı işkenceler yüzünden âmâ olmuştu.
Ebû Cehil:
“−Gördün mü? Lât ve Uzzâ senin gözünü kör etti!” dedi.
Zinnîre Hâtun:
“−Hayır! Vallâhi, benim gözümü kör eden onlar değildir. Lât ve Uzzâ, ne fayda ne de zarar verebilir. Benim Rabbim, gözümü geri vermeye kâdirdir!” dedi.
Sabah olduğunda, Allâh Teâlâ’nın Zinnîre Hâtun’un gözlerini iâde ettiğini gördüler.
Müslümanların daha niceleri böyle sıkıntı ve ıztırap içinde idi.
Âmir bin Füheyre, Ebû Fükeyhe, Mikdad bin Amr, Ümmü Übeys, Lübeyne Hâtun, Nehdiye Hâtun ve kızı gibi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in güzîde ashâbı, akla hayâle gelmedik işkencelere mâruz kalmıştı. Müşrikler onları, elbisesiz bir hâlde ayaklarından zincirle bağlayıp sürükleyerek, sıcağın en şiddetli olduğu saatlerde çöle çıkarırlar, üzerlerine büyük kaya parçaları koyarlar, şuurlarını limon kaybedip ne söylediklerini bilemez hâle gelinceye kadar işkencenin her türlüsünü tatbîk ederlerdi. Boğazlarını sıkarlar ve öldüklerini zannedinceye kadar bırakmazlardı.
*İslam’ın ilk yıllarında Ebû Tâlib’e yaptıkları tekliflerden bir netîce elde edemeyen ve Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den de herhangi bir tâviz koparamayan müşrikler, çâreyi, yıldırma hareketlerine başvurmakta buldular. İlk zamanlar, kabîlesi ve âilesi kalabalık olanlara dokunamadılar. Çünkü müslümanlar üzerindeki bu zâlimâne tavır, henüz umûmî bir hâlde değildi.
Bu sırada müşriklerin işkencelerine mâruz kalanlar, daha ziyâde, kimsesiz fakirlerle, köle ve câriyelerdi. Onlara yapılmadık işkence kalmamıştı âdeta...
Hazret-i Habbâb (ra) kor ateşler üzerine yatırılmış, ateş, vücûdundan eriyen yağlarla sönene kadar göğsüne bastırılıp bekletilmişti.
Habbâb (ra) demirci idi; bâzı müşriklerden de alacağı vardı. Alacaklarını istediği zaman kendisine:
“–Önce Muhammed’i inkâr et, sonra alacağını veririz!” diyorlardı.
O da, fânî dünyâ menfaatini bir kenara bırakarak:
“–Ben O’nu aslâ inkâr etmem! Ben O’nunla berâberim!..” diyor, ebedî saâdeti tercîh ediyordu.
Çektiği bu çilelerden birini kendisi şöyle anlatır:
“Birgün alacağımı istemek üzere Âs bin Vâil’e gitmiştim:
«−Muhammed’i inkâr etmediğin müddetçe paranı vermeyeceğim.» dedi.
Ben de:
«−Sen ölünceye, hattâ yeniden dirilinceye kadar Muhammed’i aslâ inkâr etmeyeceğim.» dedim.
«−Yâni ben şimdi öleceğim, sonra tekrar diriltileceğim öyle mi?» dedi.
Ben:
«–Evet.» cevâbını verdim.
Âs bin Vâil:
«−O hâlde yeniden diriltildiğimde mallarım olur, o zaman ben de sana borcumu öderim.» dedi.
Bunun üzerine şu âyetler nâzil oldu:
«Âyetlerimizi inkâr edeni ve “Bana elbette mal ve evlât verilecektir.” diyeni gördün mü? O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân (olan Allâh) katından bir söz mü aldı? Hayır, aslâ öyle değil! Biz onun söylediklerini yazacağız ve azâbını artırdıkça artıracağız! Bahsettiği (malı ve evlâdı)nı alacağız da o Biz’e tek olarak gelecektir!» (Meryem, 77-80)” (Buhârî, Tefsîr, 19/3)
Habbâb (ra)’ın sâhibesi Ümmü Enmâr da ona işkence etmekte diğerlerinden geri kalmaz, ateşte kızdırdığı demirle Hazret-i Habbâb’ın başını dağlardı.
Habbâb (ra), Peygamber Efendimiz’e gidip Ümmü Enmâr’ı şikâyet etti. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Allâh’ım! Habbâb’a yardım et!” diyerek duâ edince Ümmü Enmâr başından bir derde yakalandı ve köpekler gibi ulumaya başladı. Kendisine başını dağlatmasını tavsiye ettiler. Bunun üzerine Habbâb (ra) demiri alır, ateşte kızdırır ve onunla Ümmü Enmâr’ın başını dağlardı.
Hazret-i Bilâl (ra) da en acımasız işkencelere mâruz kalanlardan biriydi. Sâhibi Ümeyye bin Halef, Bilâl’e akla hayâle gelmedik işkenceler yapardı. Onu kızgın kumlara yatırır, üzerine koca koca taşlar koyar, bâzen de Mekke sokaklarında sürüklerdi. Bilâl-i Habeşî (ra)’ı bir gün bir gece susuz bıraktıktan sonra, kendisine demirden bir gömlek giydirir, şiddetli sıcağın altında kızgın kumlar üzerinde tutar, vücûdunun yağı eriyinceye kadar bekletirdi.
Müşrikler Bilâl (ra) a her türlü işkenceyi yapmalarına rağmen istedikleri şeyi söyletemezler, o dâimâ:
“–Ehad, Ehad, Ehad (Allâh bir, Allâh bir, Allâh bir)!” derdi.
Müslümanlara revâ görülenler sâdece eziyetten ibâret değildi.
Ammâr (ra) ın babası Hazret-i Yâsir müşriklerin söyletmek istedikleri şeyleri söylemedi ve onların ağır işkenceleri altında şehîd oldu.
Annesi Hazret-i Sümeyye (r.anhâ) da, vahşî işkencelere mâruz kaldıktan sonra bir ayağı bir deveye, diğer ayağı da diğer bir deveye bağlanarak canavarca parçalandı, fecî bir şekilde şehîd edildi.
Böylece Yâsir âilesi (r.anhüm) İslâm’ın ilk şehîdleri oldular.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün, işkence edildikleri sırada bu mübârek âileye rastlamış:
“−Sabrediniz ey Yâsir âilesi! Sevininiz ey Yâsir âilesi! Hiç şüphesiz sizin makâmınız cennettir!” buyurmuştu.
Hazret-i Ammâr (ra) da, nice işkence ve ezâlara dûçâr olmuştu.
Kureyş müşrikleri, birgün Hazret-i Ammâr’ı yakaladılar, başını kuyunun içine batırarak:
“−Muhammed’e hakâret edip, Lât ve Uzzâ’yı medhedinceye kadar seni bırakmayacağız!” dediler ve bunu zorla söylettiler.
Allâh Rasûlü’ne:
“−Yâ Rasûlallâh! Ammâr kâfir olmuş!” diye haber verildi.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise:
“−Hayır! Ammâr, tepeden tırnağa kadar îmanla doludur! Îman onun etine ve kanına kadar işlemiştir!” buyurdu.
O esnâda Ammâr (ra) Peygamber Efendimiz’in yanına geldi. Mübârek sahâbî ağlıyordu...
Âlemlerin Efendisi onun gözyaşlarını eliyle silerken:
“−Sana ne oldu?” diye sordu.
Ammâr (ra);
“−Yâ Rasûlallâh! Beni Sana hakâret ettirmedikçe, putların da Sen’in dîninden daha iyi olduğunu söyletmedikçe bırakmadılar!” dedi.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“−Sen bunları söylerken kalbin nasıldı?” diye sordu.
Ammâr:
“−Kalbim Allâh’a ve Rasûlüne îmânın ferahlığı içinde, dînime bağlılığım da demirden daha sağlam idi!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir taraftan onun gözyaşlarını silerken diğer taraftan da:
“−Ey Ammâr! Eğer onlar bir daha bu söylediklerini tekrarlatmak için seni zorlarlarsa, tekrar söyleyiver!” buyuruyordu.
Bu hâdise üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“Kalbi îmân ile mutmain olduğu hâlde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim îmânından sonra küfre kalbini açarsa, mutlakâ onların üzerine Allâh’tan bir gazap gelir ve kendilerine çok büyük bir azap vardır.” (en-Nahl, 106)
Bu hâdise, ancak ölüm tehlikesi söz konusu olduğunda söylenebileceğine, bunun dışında ise câiz olmadığına şer’î bir delildir.
İslâm düşmanı müşrikler, Hazret-i Suheyb (ra) ’ı da bayıltıncaya kadar döverlerdi.
Bu duruma, başta Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olmak üzere bütün mü’minler çok üzülüyorlardı. Ancak o an için ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.
Allah Resûlü (sav) İslâm’ı tebliğ etmeye başladığı sırada Mekke’de bulunan Hz. Zinnîre, O’nun anlattıklarını duyunca çok hoşuna gitti. Gizliden gizliye yeni dini öğrenmeye çalıştı. Konu hakkında bilgisi arttıkça İslâm’a olan ilgisi de arttı. Bu sırada Mekke’de kulaktan kulağa yayılan Kur’ân ayetlerini dinliyordu. Duyduklarının insan sözü olamayacağını anlamıştı. Ancak Müslüman olmak onu ciddi bir sıkıntıya sokacaktı. Bir süre düşündükten sonra hak ve hakikatten uzak duramayacağını anladı ve İslâm’a girmeye karar verdi. Allah Resûlü (sav) Erkam’ın evinde gizli gizli İslâm’ı tebliğ ederken oraya giderek ilk Müslüman hanım sahabelerden olma şerefine nail oldu. Rabbim şefaatlarına nail eylesin (islamveihsan)