
İlim öğrendiğim hocam, son nefeste kelime-i tevhidi getiremedi!
Mehmet Bina
* Bir çok sahabe Peygamberimiz (sav)'in iltifatına rağmen, büyük bir tevâzû ve alçakgönüllü olarak yaşamışlar, yürekleri dâimâ âhiret endişesiyle titremiştir.
Peygamberimiz (sav)'in büyük sevgisini kazanan, İran'dan Medine'ye gelen Selman'ı Farisi için –Selmân bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!” buyurmasına rağmen, son nefes için hep endişeyle yaşamıştır.
Nitekim iki kişi Hz. Selmân (ra)’a selâm verip:
“–Sen Rasûlullah (sav)’in sahâbîsi misin?” diye sordular. Selman'ı Farisi Hz.leride:
“–Bilmiyorum.” cevâbını verdi.
Gelenler; “Acaba yanlış birine mi geldik?” diye tereddüt edince, Selmân (ra)- sözlerini şöyle îzah etti:
“–Ben Rasûlullah (sav)’i gördüm, O’nun meclisinde bulundum. Ancak Allah Rasûlü’nün asıl sahâbîsi, O’nunla birlikte Cennet’e girebilen kişidir.” buyurarak son nefesin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır.
*Hangi makamda olursak olalım, kendimizin de başkalarının da son anlarının nasıl geçeceğini bilemeyiz. Her halükârda Rabbimizʼin rahmet, mağfiret ve yardımına muhtâcız.
- Peygamber Efendimiz (sav)'in geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış olduğu hâlde, geceleri ayakları şişinceye kadar gözyaşları içinde namaz kılmış ve istiğfâr etmiştir. Niçin böyle yaptığı sorulunca da:
“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?..” buyurmuştur. (İbn-i Hibbân, II, 386)
- Sahabelerin ileri gelenlerin den olan Osman bin Maz’ûn (ra), Medîne’de Ümmü’l-Alâ isminde bir kadının evinde vefât etmişti. Bu kadın:
“–Ey Osman, şehâdet ederim ki şu anda Allah Teâlâ sana ikrâm etmektedir.” dedi.
Rasûlullah (sav) Efendimiz müdâhale ederek:
“–Allâh’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın:
“–Bilmiyorum vallâhi!” deyince Allah Rasûlü (sav) şu îkazda bulundu:
“–Bakın, Osman vefât etmiştir. Ben şahsen onun için Allah’tan hayır ümîd etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum hâlde, bana ve size ne yapılacağını (yani başımızdan ne gibi hâller geçeceğini) bilmiyorum.”
Ümmü’l-Alâ der ki:
“Vallâhi, bu hâdiseden sonra hiç kimse(nin hâli ve geleceği) hakkında bir şey söylemedim.” (Buhârî, Tâbîr, 27)
* Sâdî-i Şîrâzî Hazretleri şöyle anlatır:
“Bir gün, yolculuğa çıkmak niyetiyle bir kervana katıldım. Yolda müthiş bir kasırga çıktı. Ortalık toz duman oldu. Dünya karardı, göz gözü görmüyordu. Kafile içinde daha evvel hiç sefere çıkmamış nazlı bir ev kızı vardı. Bir havlu ile babasının yüzündeki tozu toprağı siliyordu.
Babası ona şefkatle dedi ki:
«Ey benim nazlı kızım! Beni sevdiğin için yüzüme toz konmasına gönlün râzı olmuyor, biliyorum. Fakat ben aldırmıyorum. Çünkü bu çehreme bir gün öyle toz toprak çökecek ki, silmenin imkânı olmayacak!»
*Ömür takvimimizde kaç yaprak kaldığını bilmiyoruz, Lâkin her gün dünyadaki ömrümüz den bir gün eksilirken, âhirete bir gün daha yaklaşıyoruz…
Rabbimiz Kur'an'ı Kerim de, şöyle buyuruyo De ki: “Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda o, mutlaka gelip sizi bulacaktır. Sonra duyuların ötesinde olan şeyleri de, duyular sahasına giren her şeyi de çok iyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız; O da size yaptıklarınızı tek tek haber verecektir.” ( Cum’a, 8. Ayet)
* Kârun, önceleri sâlih bir kuldu. Tevrât’ı en iyi tefsir edenler arasındaydı. Daha sonra zenginlikle imtihan edildi. Servetine ve maddî gücüne mağrur olarak Hazret-i Mûsâ’ya karşı tavır koydu. Bu gurur ve şımarıklığı ise, kendisini helâke sürükledi.
* Süfyân-ı Sevrî Hz. lerinin genç yaşta beli bükülmüştü. Sebebini soranlara şöyle derdi:
“–Kendisinden ilim tahsil ettiğim bir hocam vardı. Vefâtı esnâsında ona telkinde bulunduğum hâlde bir türlü kelîme-i tevhîdi söyleyemedi. İşte bu hâli görmek, benim belimi büktü.” buyurdu.
*Rivâyete göre bir terzi, sâlihlerden bir alime:
“–Resûlullah’ın; «Allah Teâlâ, kulunun tevbesini, canı boğazına gelmediği müddetçe kabûl eder.» Hadîs-i Şerîfi hakkında ne buyurursunuz?” diye suâl etmişti. O zât da şöyle sordu:
“–Evet, böyledir. Ama senin mesleğin nedir?”
“–Terziyim, elbise dikerim.”
“–Terzilikte en kolay şey nedir?”
“–Makası tutup kumaşı kesmektir.”
“–Kaç seneden beri bu işi yaparsın?”
“–Otuz seneden beri.”
“–Canın gırtlağına geldiği zaman kumaş kesebilir misin?”
“–Hayır, kesemem.”
“–Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tövbeyi o an nasıl yapabilirsin?
Bugün gücün-kuvvetin yerinde iken tevbe et! Yoksa son nefeste istiğfar nasîb olmayabilir...
Sen hiç; «Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» sözünü işitmedin mi?..”
Yazımızı şu Hadisi şerif ile noktalayalım.
“Bir kimse uzun zaman cennetliklerin amelini işler, sonra ameli cehennemliklerin ameliyle sona erdirilir.
Bir kimse de uzun zaman cehennemliklerin amelini işler, sonra ameli cennetliklerin ameliyle sona erdirilir.” (Müslim, Kader, 11)7