
İki Asım ve Mehmet Akif Ersoy Haftası
Mehmet Bina
- Her yazısında ve şiirlerinde inanç, iman, cesaret ve kararlılık olan İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif ERSOY’un doğumu ve vefatı olan 20-27 Aralık tarihlerini kapsayan hafta, “Mehmet Akif ERSOY’u Anma Haftası” olarak ilan edilmiştir.
-20'nci yüzyılın başında Osmanlı devletinin ve İslam dünyasının üzüntülerini, dertlerini, meselelerini ve sıkıntılarını gerçekçi bir açıdan şiirlerine yansıtır. Bunları yansıtmakla kalmaz, hal çarelerini de gösterir.
-O kendini devletine, milletine, inancına adamıştır, vazife aşkıyla ve sorumluluk şuuruyla hareket ederek eserlerini vermiştir.
-Fatih'te 20 Aralık 1873'te dünyaya gelen Ersoy, şiirlerini 7 kitaptan oluşan "Safahat" adlı eserinde topladı.
-Mehmet Akif'in Safahat adlı eserinin altıncı kitabının adı Asım'dır.
-M. Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" şiirinde geçen "Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek." kıtalarında sözü edilen;
Asım'ın nesli iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış; imanlı, karakterli, ahlaklı, kişilikli; vatanına, milletine ve dinine sahip çıkan, dahası bunları yüceltmek için tüm imkanları seferber eden bir gençlik olarak ifade eder.
-Mehmet Akif Ersoy'un kitabındaki "Asım'ın Nesli" ifadesiyle, İslam tarihindeki iki Asım'dan etkilenerek kitabına almıştır.
-Kimdir bu iki Asım:
Peygamberimiz (sav), Medine dışındaki kabilelere islamiyeti öğretmek amacıyla zaman zaman hocalar, muallimler gönderirdi.
-Adal ve Karra kabileleri Resül-i Ekrem (s.a.) Efendimize gelerek İslam’ı öğretmek üzere muallimler istemişlerdi. Sevgili Peygamberimiz de hem onların isteğine cevap vermek hem de Kureyş müşriklerinin ne yaptıklarını, yeni bir hücum hazırlığı içinde olup olmadıklarını öğrenmek üzere on kişilik bir heyet hazırladı.
Asım Bin Sabit (r.a.) bu heyetin başkanı idi. Medine-i Münevvere’den yola çıkan heyet geceleri yol alıyor gündüzleri hem dinleniyor hem de gizlenmiş oluyordu. Mekke'ye yaklaşık 80 km. olan Raci’ denilen mevkiye gelince bir su başında Medine’den getirdikleri hurmaları yediler. Çekirdeklerini de oraya attılar ve dağa doğru çıktılar. Su başına gelen bir çoban buraya Medine'liler’den bir gelen olduğunu hurma çekirdeklerinden anladı ve Huzeyl kabilesine durumu bildirdi. Huzeyl kabilesinden Lihyanoğulları derhal iki yüz kadar okçu ile o dağın etrafını sardı. Onları çembere aldı.
Onlara: “Kesin söz veriyoruz. Sizleri öldürmek istemiyoruz.” dediler. Fakat müşrikin sözüne ne kadar güvenilirdi. O yiğit mücahitler kendi aralarında istişare etti ve savaşmaya karar verdiler. Asım bin Sabit (r.a.) fikrini şöyle açıkladı: “Ben bir müşriğin sözüne güvenemem. Hiçbir zaman da onların sözüne inanmadım. Onların himayesine de girmedim. Onlara teslim olmam.“dedi. Ellerini açtı ve: “Allah’ım Peygamberini durumumuzdan haberdar et. “diyerek dua etti. Sadağındaki okları atmaya başladı. Her attığı ok ile bir müşriki yere serdi. Okları bitince mızrağı ile hücum etti ve bir çoğunu delik deşik etti. Mızrağı kırıldı. Hemen kılıcını kınından sıyırıp hücuma geçti. Bir taraftan kılıç sallıyor bir taraftan da şu duayı yapıyordu:
“Allah’ım bugüne kadar senin dinini muhafaza etim. Sen de bugün benim vücudumu müşriklere teslim olmaktan koru.”diye niyazda bulundu.İki yüz kişiye karşı bu on mücahit öylesine çarpıştı ki, yedisi şehit oldu. Üçü esir olarak KureyşIilerin eline düştü.
-Lihyanoğulları Asım İbni Sabit (r.a.)’ın başını keserek Mekke’ye satmak istediler. Fakat Asım (r.a.) duası hürmetine Allah Teala cesedine müşrik eli değdirmedi ve onlara teslim etmedi.
Bir arı sürüsü bulut gibi geldi ve cesedini korudu. Müşrikler yaklaşmak istedikçe arıların hücumuna uğradılar. Sonunda aciz kalıp; “Bırakın akşam olunca arılar dağılır, biz de başını keseriz” diye kendilerini teselli ettiler ve dağıldılar. Akşam olunca yokları var eden Allah Teala ve Tekaddes Hazretleri hiç yoktan bir yağmur yağdırdı. Her tarafı sel alıp götürdü. O yüce şehidin cesedi de ortadan kayboldu. Müşrikler ne kadar aradıysa da bulamadılar. Bunun için o: “Arıların koruduğu şehit.” diye anılır oldu.
-Bu hadise anlatıldığında Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyururdu: “Allah Teala elbette mü’min kulunu muhafaza eder. “Asım İbni Sabit sağlığında, müşriklerden nasıl korundu ise Allah Teala da ölümünden sonra onun cesedine müşrik eli dokundurmadı.”
-Mehmet Akif'in etkilendiği İkinci Asım ise,
Hazret-i Ömer, halîfeliği zamânında bir gece Medîne’de kol gezerken sabaha karşı bir evden, bir kadının kızına; “Süte su koy!” dediğini işitti. Kızın da; “Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ömer süte su katmayı yasak etti.” cevâbını verdiğini ve annesinin; “Emîr-ül-Müminîn nereden bilecek.” demesi üzerine de; “O görmüyorsa Allahü teâlâ görüyor.” dediğini işitti.
-Hazret-i Ömer bu hâdise üzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsım’a nikâh etti.
Âsım’ın bundan bir kızı oldu, bundan da Hz. Ömer'den sonra adaleti ve yaşayışı ile Ömer bin Abdülazîz hazretleri dünyâya geldi.
-Mehmet Akif Ersoy, İstiklal caddesindeki Mısır Apartmanı'ndaki dairede, 27 Aralık 1936 da vefat etti.
63 yaşında hayata gözlerini yuman ve son günlerini hasta geçiren Ersoy'un, dostlarına, "Çok seviniyorum Peygamberimin yaşında öleceğim" dediği söylenir. Allah Rahmet Eylesin