Mehmet Bina

HZ. ALİ'nin BİR KARINCAYLA SINAVI

Mehmet Bina

Hazret-i Ali bir gün yolda aceleyle giderken farkına varmadan bir karıncayı incitti. İncinen karınca, elini ayağını oynatarak yerde çırpınmaktaydı. Hazret-i Ali, karıncanın içine düştüğü durumu görünce pek üzüldü. O Allâhʼın Arslan’ı, bir karıncanın incinmiş hâlinden dolayı perişan oldu. Karıncanın kendine gelip yürümesi için bir hayli emek sarf etti, birçok çareye başvurdu. Fakat nafile…

O gece Hazret-i Ali, rüyasında Rasûlullah Efendimiz’i gördü. Efendimiz ona şöyle buyurdular:

“‒Ey Ali! Yolda acele etme! İki gündür bir karınca yüzünden gökler mateme boğuldu. Buna da sen sebep oldun. Yoldaki karıncayı incittin. Öyle bir karıncayı incittin ki, o Allah’ınnarin ve hassas bir mahlûkuydu. Vazifesi, Allah’ı zikretmekti.”

Hazret-i Ali’nin vücudu titremeye başladı. Allah’ınArslan’ı, bir karınca yüzünden ne hâllere düşmüştü. Efendimiz:

“‒Merak etme! Allah indinde şefaatçin, yine o karınca olacak. O karınca Cenâb-ı Hakk’a iltica edecek ve: «Yâ Rabbi! Hazret-i Ali bu işi kasten yapmadı. Bana bir zarar verdiyse de o, Sen’in velî bir kulundur. Sen onu bağışla!» diyecek.” buyurdular.

Ey yiğit! İyi bil ki böyle bir maneviyat arslanının bir karıncaya karşı bu hâle düşmesi, dînî hassasiyetinden kaynaklanıyordu. Görüldüğü üzere Hazret-i Ali gibi haşmetli bir yiğit bile, bir karınca yüzünden nasıl dertlere düştü!

Hakk’ın tecellilerinden haberdar olan, Allah’ın emrine uyan ve bu emre göre hareket eden kişiye ne mutlu!

 

KÖTÜ KOMŞUNUN İBRETLİK SONU

Ebû Müslim camiye giderken tekbir alarak evinden çıkar, namaza yönelirdi. Hanımı da onu tekbirle uğurlar, yine tekbirle karşılardı.

Ancak, bir gün durum değişti. Ebû Müslim, cami dönüşü evinin avlusuna girdiği halde tekbir sesi işitmemiş, bunun bir sebebi olacağını düşünmeye başlamıştı. Halbuki hanım evden dışarıya da pek çıkmaz, habersiz bir yere gitmezdi.

– Hayırdır inşallah, diyerek kapıdan giren Ebû Müslim, az sonra elinde yemeklerle hanımının geldiğini gördü. Sofrayı hazırlayan hanım şöyle bir köşeye “Offf!” diyerek yığılı verdi.

Ebû Müslim şüphelenmeye başladı:

– Hanım, sende bir değişiklik var, nedir bu oflamalar?

Cevap verdi:

– Ne olacak, yorgunluk, bitkinlik! Bütün gün ev işleriyle meşgul oluyor, yorulup bitkin düşüyorum. Halbuki sen halifenin huzuruna girince bir hizmetçi istesen, seni kırmaz hemen verirmiş.

– Hanım, halifenin bana hemen bir hizmetçi vereceğini nereden biliyorsun? Benim böyle itibarım var mı ki?

– Varmış!

– Nereden biliyorsun?

– Nereden olacak, işte komşu kadını! O, senin böyle yüce bir itibara sahip olduğunu söyledi. Hem halifeden sadece hizmetçi değil, başka daha neler istesen alırmışsın. Onun için nüfuzunu kullanmanı, hizmetçi ile kalmayıp biraz da maddî yardım talebinde bulunmanı istiyorum.

Kendisini tekbirlerle namaza uğurlayıp, yine tekbirlerle karşılayan hanımının birden fikrinin bozulup dikkatinin dağıtıldığını gören Ebû Müslim, buna çok üzülür, ne yapacağını şaşırır.

Halife Hz. Muâviye’den böyle bir talepte bulunmayı asla istemez ama, kadın da bunda ısrar eder:

Bu defa gazaba gelen büyük velî, elini açar ve bedduasını yapar:

– Allah’ım, beni tekbirle namaza gönderip yine tekbirle karşılayan bu Saliha kadının kim fikrini çeldi, aklını bozdu ise, onun gözünü kör eyle!.

O anda evin öteki köşesinde bir feryat kopar!

– Ortalığı aydınlatın, gözlerim görmüyor!

Meğer geçim bozup, yuva yıkmakla meşhur olan komşu kadını henüz evdeymiş, birdenbire dünyasının karanlığa gömülmesini ışığın sönmesine hükmetmiş.

Ancak, bunun ansızın gelen körlükten başka bir şey olmadığını anlayınca başlamış büyük veliye yalvarmaya: – Ben ettim, sen etme!...

Bundan dolayı derler ki:

– Dindar hanımlar, dindar olmayan kadınların verdikleri yanlış fikirleri dinlememeli, yanlış fikir verenler de günün birinde mutlaka bir belâya uğrayacaklarını hatırdan çıkarmamalıdır!..

Nitekim komşu kadını yanlış fikir verdi, körlük cezasına müstahak oldu.

 

Yazarın Diğer Yazıları