
Hilfü'l-fudûl (hılfü'l-mutayyebîn)
Mehmet Bina
Mekke'nin ilk sakinleri olan Cürhümlüler’den Fazl adlı üç kişi, Fazl b. Fedâle, Fazl b. Vedâa, Fudayl b. Hâris isimli olan kişiler kendi aralarında, yerli veya yabancı kimsesiz birine zulüm yapıldığında zalimden hakkını geri alıncaya kadar kabileleriyle birlikte ona yardım edeceklerine dair sözleşmeleridir.
Tesirini uzun süre gösteren bu antlaşmaya bazı tarihçilere göre söz konusu isim "Hilfü’l-fudûl" (Fazllar’ın yemini) anlamı verilmiştir.
-Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in câhiliye devrinde tasvîp edip katıldıkları tek cemiyet, “Hılfü’l-Fudûl”dür. Çünkü bu bir adâlet cemiyeti idi. Yardımlaşmak, zâlimden mazlumun hakkını almak, zulüm ve haksızlığa mânî olmak için kurulmuştu.
Buna Hılfü’l-Mutayyebîn de denir.
Haram aylardan Zilkade ayında vuku bulan bir olayın Hilfü’l-fudûl’e yol açtığı rivayet edilmektedir.
-Zübeyd kabîlesine mensup Yemenli bir adam, satmak üzere Mekke’ye ticâret malı getirmişti. Kureyş ileri gelenlerinden Âs bin Vâil bu malı satın aldı, ancak parasını ödemedi. Adamcağız, Mekke’nin ileri gelen âilelerinin büyüklerine başvurup kendisine yardım etmelerini istedi. Fakat onlar bu mazlûma yardım edecek yerde, Âs bin Vâil’i kayırarak adamı azarladılar.
Çaresizlik içinde kalan adam, Kureyş ileri gelenlerinin Kâbe etrafında oturdukları bir esnâda, Ebû Kubeys dağına çıkarak; Uğradığı zulmü ve haksızlığı îlân ederek yardım istedi. Yardım için ilk harekete geçen zât, Peygamber Efendimiz’in amcası Zübeyr oldu. Kureyş’in ileri gelenleriyle birlikte, şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi olan Abdullâh bin Cüdʻân’ın evinde toplandılar.
Abdullâh bin Cüd'a, onlara yemek ikrâm etti. Daha sonra yemin ettiler. Yeminleşen kabileler şunlardır: Benî Hâşim, Benî Muttalib, Benî Zühre, Benî Teym ve Benî Esed.
Toplantıya Benî Hâşim’den düzenlenmesine ön ayak olan Zübeyr b. Abdülmuttalib’den başka o sırada yirmi yaşında bulunan peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de katıldı.
- Kaynaklarda antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyle ifade edilmektedir:
“Allah’a and olsun ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize malî yardımda bulunacağız”
-Hılfü’l-fudûl mensupları ayrıca ahitleşmenin ardından Hacer-i Esved’i yıkadıkları suyu içtiler. Efendimiz (s.a.v) o vakit 20 yaşlarında idi.
Hılfü’l-Fudûl Cemiyeti, ilk olarak Âs bin Vâil’den Zübeyd'li adamın hakkını almakla icraata başladı. Daha sonra da Mekke’de zulme ve haksızlığa uğrayan pek çok kimsenin imdâdına koştu, adâleti ikâme etmek için gayret sarf etti.
Hilfü’l-fudûl antlaşmasının bazı çalışmaları şunlardır. ▪︎Sümâle kabilesine mensup bir tâcir Mekke’nin ileri gelenlerinden Übey bin Halef’e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tâcir Hılfü’l-fudûl’e başvurdu. Teşkilât mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey parayı hemen ödedi.
-Has’am kabilesinden Yemenli bir tâcir kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şehrin güçlü kişilerinden Nübeyh bin Haccâc’ın kızını zorla elinden alması üzerine tâcir, Hılfü’l-fudûl’e gitti. Hılf mensupları hemen Nübeyh’in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler.
-Zübeyd kabilesinden bir tâcir mallarını satmak için Mekke’ye geldi. Ebû Cehil diğer tüccarların ondan alışveriş yapmasına mâni oldu ve malına düşük bir fiyat biçti. Kimsenin daha fazla fiyat vermemesi üzerine sıkıntıya düşen tâcirin durumunu öğrenen Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) üç deve yükü malı onun istediği fiyattan satın aldı. Ebû Cehil yanına gelince de Hılfü’l-fudûl’ü hatırlatarak aynı şeyi bir daha yapmaması için kendisini îkâz etti.
-Erâş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebû Cehil parasını ödemedi. Ebû Cehil’in Hz. Peygamber’e düşmanlığını bilen bir müşrik alay etmek amacıyla mağdur tâcire, o sırada Kâbe’de bulunan Hz. Muhammed’i göstererek ona başvurduğu takdirde parasını alıp kendisine verebileceğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e giden tâcir olayı anlatıp yardım istedi. Hz. Muhammed (sav) onunla birlikte Ebû Cehil’in evine gitti ve herhangi bir güçlükle karşılaşmadan parayı aldı.
-Muâviye’nin hilâfeti sırasında, yeğeni Medine Valisi Velîd bin Utbe ile Hz. Hüseyin (r.a) arasında bir mal hususunda anlaşmazlık çıktı. Hz. Hüseyin’in, kendisine baskı yapmak isteyen Velîd’e hakkının verilmemesi durumunda Hılfü’l-fudûl’e başvuracağını söyledi. Bunu duyan Abdullah b. Zübeyr, "Vallahi, eğer Hüseyin böyle bir davette bulunacak olursa, ben de kılıcımı çeker, ona adalet üzerine hakkı verilinceye kadar onunla birlikte ayaklanırım, yahut hep ölürüz" demiş, buna daha başkaları da katılınca Velid çaresiz Hazreti Hüseyin'e hakkını teslim etmiştir.
-Peygamber Efendimiz (s.a.v), bu cemiyet hakkında nübüvvetten sonra şöyle buyurdular:
“Gençken amcalarımla birlikte, Hılfü’l-Mutayyebîn’de hazır bulundum. Kızıl develer (yâni en kıymetli dünyâ metâı) verilse bile o ahdi bozmak istemem!
Hilfü’l-fudûl’ün daha sonraki tarihlerde devam edememesinin en önemli sebebi bu antlaşmaya yeni katılmaların imkânsız oluşuydu. Bundan dolayı Emevî hilâfetinin başında son mensubunun ölmesi üzerine bu antlaşma sona ermiştir. (TDV Ansiklopedisi ve Siyer-i Nebi)
-Abdullah bin Cüd'a nın evi Ebu Kubeys dağının dibinde ve üzerinde Kabe'nin ikinci katına giriş için köprü bulunmaktadır.