Mehmet Bina

Hicret yolunda mucizeler

Mehmet Bina

Resûl-i Ekrem’i öldürmekle görevlendirilen Mekkeliler onu evinde bulamayınca hemen aramaya koyulmuşlardı. 
Hz. Ebû Bekir’in evinde yapılan arama ve soruşturmalar da netice vermeyince bütün çevreyi taramaya başladılar ve etrafa haberciler göndererek onların başına ödül koyduklarını ilân ettiler. Bu aramalar sırasında içlerinden bir grup saklandıkları mağaranın yanına kadar gelmişti. Hz. Ebû Bekir duyduğu seslerden endişe ederek, “Ey Allah’ın resulü! Eğilip baksalar bizi görecekler” diyor, Resûl-i Ekrem ise Kur’an’da da işaret edildiği üzere, “Üzülme, elbette Allah bizimledir” cevabıyla onu teskin ediyordu (et-Tevbe 9/40). 
-Allah Resulü (asm) ile sadık dostu Hazreti Ebu Bekir (ra), hicret yolculuğunda müşriklerin takibinden kurtulmak için sığındıkları mağaranın kapısında iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri ve örümceğin de harika bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesi Rabbimizin mucizelerindendir.
Hatta, Kureyş müşriklerinin önde gelenlerinden Übeyy ibni Halef mağarayı görünce arkadaşlarının “Mağaraya girelim.” tekliflerine “Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Hazreti Muhammed doğmadan bu ağ yapılmış gibidir. Bu iki güvercin işte orada duruyor. Adam olsa orada dururlar mı?” diye cevap vermiştir.
-Bir rivayete göre, Hz.Ebu Bekir, Hz. Muhammed (sav) mağaraya girmeden önce burayı temizlemiş ve yılan çukurlarını elbise bezleri ile kapatmıştır. Fakat bir yılan çukuru gözden kaçmış ve açık bırakılmıştır. Yorgun olan Hz. Muhammed sav, Ebu Bekir’e yaslanarak uyuduğu sırada çukuru fark eden Ebu Bekir ayağıyla çukuru kapamıştır. Fakat o sırada Hz. Ebu Bekir’in ayağını bir yılan ısırmıştır. Bunun ardından Hz. Ebu Bekir ne kadar acısa da Hz. Muhammed’i yılandan korumak adına ayağını çukurdan çıkarmamıştır. Sonrasında acıdan ağlayan Ebu Bekir’in gözyaşları Muhammed’i uyandırmıştır. Daha sonra Hz. Muhammed yılanın Ebu Bekir’i ısırdığı yere tükürüğünü sürmüş ve akabinde Hz  Ebu Bekir rahatlamış, tüm acıları geçmiştir.
-Mağara hakkında bir başka ilgi çekici ise, burada bulunan örümcek ve güvercinlerin Hz. Muhammed’e yardım etmesidir. 
-Hz. Muhammed ve Hz. Ebu Bekir mağarada iken, Kureyşliler yerlerini tespit etmiştir. Bu sırada örümcekler mağaranın girişine ağ örmüş ve güvercinler de girişlere yuva yapmıştır. Mağaraya gelen Kuveyşli adamlardan biri mağaranın içini aramak istese de örümcek ağının çok eski zamandan kaldığına ve mağaranın içinde kimsenin olamayacağına kanaat getirmiş ve Kureyşliler geri dönmüşlerdir. 
Hz. Muhammed ve Ebu Bekir, üç gün sonra Kureyşlilerin aramalarının azalmasından dolayı mağaradan çıkarak Medine’ye yönelmişlerdir.
-Resûlullâh sav, Hz. Ebûbekir Sıddîk ve âzatlısı Âmir bin Fuheyre ile birlikte Abdullâh bin Ureykıt rehberliğinde Kudeyd mevkiinde bulunan bir çadıra uğradılar. Bu çadır Ümmü Mâbed’e âitti. Kendisi gelip geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı. 
-Allah Rasûlü ve arkadaşları hicret yolunun üçte birini geçtikten sonra dinlenmek ve yemek yemek üzere Ümmü Ma`bed’in çadırında mola verdi. Ondan hurma ve et satın almak istediler. O zamana kadar İslamla tanışmamış olan Ümmü Ma`bed’in, kimleri misafir ettiği hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Çadırına gelen herkese yaptığı gibi onlara da elinde olanları vermek istedi ancak kıtlık ve kuraklık sebebiyle yanında hiçbir şey bulamadı. O sırada Allah Rasûlü zayıf ve bitkin olan bir koyunu farketti ve onu sağmak için Ümmü Ma`bed’den izin istedi. Ümmü Ma`bed o koyunun güçsüzlüğü sebebiyle sürüden geri kaldığını, bir damla bile süt çıkmayacağını ancak isterse yine de onu sağabileceğini söyledi. Hz. Peygamber, besmele çekti, Allah’a dua etti ve koyunu sağmaya başladı. Sürüye katılmaya bile gücü olmayan o zayıf ve bitkin koyun, peygamberin elinde can buldu, memeleri sütle dolmaya başladı. Allah Rasûlü, Ümmü Ma`bed’den bir kap istedi ve sağdığı sütü ilk olarak ona ikram etti. Ümmü Ma`bed gözlerine inanamıyor, cılız koyunundan süt çıkmasına akıl sır erdiremiyordu. Efendimiz daha sonra yol arkadaşları için süt sağmaya devam etti. Herkes doyasıya içtikten sonra en son kendisi içti. Koyunun sütü o kadar bereketlenmişti ki Hz. Peygamber ve arkadaşları yanlarındaki kapları bile doldurmuşlardı. Hatta bir kap süt artmış, o da ev halkına bırakılmıştı. 
-Ümmü Ma`bed’in kocası Ebû Ma`bed, sürüleri otlatmaktan döndüğünde evde süt dolu kabı görünce çok şaşırdı. Geride süt verebilecek hiçbir koyun bırakmadığı halde bu sütü nereden bulduğunu eşine sordu. Ümmü Ma`bed heyecanla yaşadığı olağanüstü hadiseleri anlatmaya başladı; çadırlarına mübarek bir şahsın geldiğini, koyuna dokunmasıyla sütünün gelmeye başladığını söyledi. Ebû Ma`bed eşinin “mübarek bir adam” diye isimlendirdiği kişiyi daha ayrıntılı anlatmasını istedi. Bunun üzerine güçlü bir hitabete ve şairane bir üsluba sahip olan Ümmü Ma`bed, Peygamberimizin şemailini veciz bir şekilde tarif etmeye başladı: 
“Aydınlık yüzlü ve güzel yaradılışlı idi; zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Gözü, kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı. Sustuğu zaman kendisinde vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük ve tatlı sözlülük vardı. Sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı akmakta idi. Sözü açık ve hak ile batıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gerek­siz sayılacak derecede çoktu.  Uzaktan bakıldığında insanların en heybetlisi idi. Yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Orta boylu idi; bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi. Arkadaşlarının arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Sanki o bir fidan idi ki; iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşil­liği onlara üstün gelmişti. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler; bir emir verdiği zaman da hemen buyruğunu yerine getirmeye acele ederlerdi. Kendisi ekşi ve asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı.”
Ebû Ma`bed eşinin anlattığı kişinin, Kureyşlilerin peşine düştükleri Peygamber olduğunu anladı ve çadırına gelen bu Kutlu Misafir’i göremediği için çok üzüldü. Allah Rasûlü’ne sahabî olabilmeyi çok arzuladığını dile getiren Ebû Ma`bed ilk fırsatta O’nun yanına gitmeye ant içti.
-Medîneli Müslümanlar, Allâh Resûlü’nün Medîne’ye teşrîfinden duydukları saâdetin şükrânesi olarak deve kurbân ettiler.

Yazarın Diğer Yazıları