Mehmet Bina

Hiç namaz kılmadan cennete giren sahabe!

Mehmet Bina

Beni Nadir Yahudileri, Medine’den çıkarıldıktan sonra Hayber’e yerleştiler.

Suriye ve Irak bölgelerinden gelen kervanlar için bir tehdit unsuru oluşturuyorlardı. Ayrıca Mekkeli müşriklerle birlikte müslümanlara karşı büyük bir saldırı hazırlığı içindeydiler.

Nihayet Peygamberimiz (sav) H. 7 (M628) yılında Hayber üzerine sefere çıktı.

*Hayber Yahudilerinden Âmir isimli kişinin, Yesâr adını taşıyan Habeşli bir kölesi vardı. Onun çobanıydı, koyunlarını güderdi.
Bir gün Peygamberimiz (sav) Efendimiz’le karşılaşmıştı. Bir müddet sohbet ettikten sonra Yesâr İslâm’ı kabûl etti ve Peygamberimiz (sav) onun ismini “Eslem” yaptı.

Müslüman oldu. 

Bir gün davarlarını önüne katarak, Hz. Resûlullah (sav)’in huzuruna çıkageldi:

“Sen neler söylüyor ve nelere dâvet ediyorsun?” diye sordu. Resûl-i Ekrem, “İslâmiyete dâvet ediyorum. Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de O’nun Resûlü olduğuma şehâdete, Allah’tan başkasına ibâdet etmemeye çağırıyorum.”

buyurdu. Yesâr, bu sefer, “Peki, ben, dediğin gibi iman eder ve şehadette bulunursam bana ne var?”

Resûl-i Ekrem, ona bu iman ve şehadet üzere ölürse Cennete gireceğini söylemişti. Amma Yesâr tereddütte idi.

Yaşadığı muhitte insanlar makam ve mevkilerine, zenginlik ve fakirliklerine, güzellik ve çirkinliklerine göre muamele görüyorlardı. Güzel olmayana, hele köleye kimse itibar etmezdi. Bu sebeple, “Yâ Resûlallah! Ben Habeşî (siyah tenli) çirkin yüzlü ve fakir bir adamım, bir köleyim! Bu halimle Yahudilerle çarpışır ve ölürsem yine Cennete girer miyim?” dedi. Resûl-i Ekremden Yesâr’ı sevince boğan bir cevap geldi:

“Evet, Cennete girersin!”  Yesâr bu sefer, Yâ Resûlallah! Şu davarlar bana emânettir. Şimdi ben onları ne yapayım?” diye sordu. Peygamberimiz, “Onları karargâhtan çıkar. Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır! Onlar, sahiplerinin yanına dönecektir.” diyerek Yesâr’a yol gösterdi. Yesâr hemen kalktı. Yerden bir avuç kum alıp davarlara doğru savurdu:

“Haydi, artık sahibinize dönünüz.” dedi. Davarlar, sanki biri tarafından güdülüyormuş gibi, topluca gidip sahiplerinin yanına vardılar.

İslâmiyetle şereflenen Yesâr, artık o andan itibaren Allah yolunda çarpışan bir mücahid olmuştu. Mücahidler safında düşman arasına cesurca dalıyordu. Çok geçmeden Hayber kalelerinden atılan taşlarla şehid oldu. Böylece, bir vakit namaz kılma fırsatını bulamadan Cennete uçan Müslüman ünvanını aldı.

Üzeri örtülü idi. Yerde uzatılmıştı. Cenazeye bakan Hz. Resûlullah (sav)'`in bir ara yüzünü çevirdiğini farkeden Sahabîler merakla, "Yâ Resûlallah! Ondan yüzünüzü niçin çevirdiniz?" diye sordular. Resûl-i Ekrem Efendimiz sebebini şöyle izah etti:

"Şehid, vurulup yere düştüğü zaman Cennet hurilerinden iki zevcesi gelip yüzünden tozları silerler ve 'Allah, seni toza toprağa bulayanın da yüzünü toza toprağa bulasın! Seni öldüreni, öldürsün!' derler. “Allah, bu kuluna ikram edip, onu hayra sevk etti. Allah'a hiç secde etmediği halde, Cennet hurilerinden ikisini, onun başucunda gördüm!”

İşin başı iman ve İslâm’dır. Müslüman olmayan kimsenin yaptığı iyiliklerin uhrevî bir mükâfatı yoktur.

Bu Allah katında en faziletli amellerden biri de şehitliktir. Bir kimsenin ameli az olsa veya hiç olmasa, fakat faziletine inanarak Allah yolunda cihad ederken şehit düşse, o kimse cenneti hak eder.

Yazarın Diğer Yazıları