Mehmet Bina

'Her müslümanın abdullah bin huzâfe (r.a.)' Nin başını öpmesi haktır'

Mehmet Bina

Ebû Râfi (r.a.) şöyle naklediyor:

Hazret-i Ömer (r.a.), Rumlar üzerine bir ordu göndermişti. Harp sırasında Rumlara esir düşenler oldu.

Ashâb-ı Kirâm’dan Abdullah bin Huzâfe (r.a.) de esirler arasında idi.

Düşmanlar, “Bu adam, Muhammed’in (s.a.v.) ashâbındandır!” diyerek onu, krallarına götürdüler. Zalim kral ona, “Seni, mülküme ve saltanatıma ortak etsem Hristiyan olur musun?” dedi.

Abdullah (r.a.), “Dinimden dönmem için bana kendi saltanatınla birlikte bütün Arapların saltanatlarını da versen, gözümü açıp kapayacak bir vakit kadar dahi olsa bu dediğini yapmam!” dedi.

Kral, “O zaman seni öldürteceğim!” dedi. Abdullah (r.a.), “Sen bilirsin.” dedi. Kralın emri üzerine, Abdullah (r.a.) çarmıha gerildi. Kral, okçulara, “Ellerinin ve ayaklarının yakınlarına atınız!” diyerek ok attırdı.

Kral, Abdullah (r.a.)’a bu işkenceler altında sürekli Hristiyanlığı teklif ediyordu ama o, kabul etmiyordu. Sonunda emir verdi ve Abdullah (r.a.) çarmıhtan indirildi. Bir kazan getirtti. Getirilen kazan, su ile doldurulup kaynatıldı. Sonra Müslüman esirlerden birine Hristiyanlığı teklif ettiler. Kabul etmeyince, kaynar suya attılar, şehit oldu.

Kral, bu kez o suya Abdullah bin Huzâfe’nin (r.a.) atılmasını emretti.

Abdullah (r.a.) getirilince ağladı. Neden ağladığı sorulunca:

“Düşündüm ki, şimdi bu kazana atılacağım, biraz sonra da öleceğim. İstedim ki; vücudumdaki kıllar sayısınca canım olsaydı da hepsini Allah yolunda feda etseydim!” diye cevap verdi.

Kral bu kez şu teklifte bulundu: “Eğer başımı öpersen seni serbest bırakırım.”

Abdullah (r.a.), “Şâyet bütün Müslüman esirleri de bırakırsan kabul ederim.” dedi.

Kral, “Peki, tamam.” dedi.

Abdullah (r.a.), sonraları, bununla alâkalı şöyle demiştir: “Kendi kendime dedim ki: Bu adam, Allah düşmanlarından biridir. Hem beni hem de öteki esir Müslümanları serbest bırakması için başını öpsem ne çıkar?”

Abdullah (r.a.) yaklaştı ve kralın başını öptü. O da diğer esirleri kendisine verdi. Abdullah (r.a.), esirleri alıp Medîne-i Münevvere’ye getirdi. Hâdiseyi Hazret-i Ömer’e (r.a.) haber verdi.

Hz. Ömer (r.a.), “Şimdi her Müslümanın, Abdullah bin Huzâfe’nin başını öpmesi bir haktır; işte ilk önce ben başlıyorum!” dedi, kalktı ve Hazret-i Abdullâh’ın başını öptü.

-Hazret-i Ömer (r.a.), bir gün yanında bulunan topluluğa “Bir şeyler isteyecek olsanız ne isterdiniz, her biriniz söyleyin!” buyurdu. Onlardan birisi:

“Şu evin altın dolu olmasını, o altınları da, Allah yolunda infak etmeyi, sadaka olarak vermeyi isterdim” dedi.

 Bir diğeri; “Bu evin zümrüt ve en kıymetli mücevherlerle dolu olmasını ve onu, Allah yolunda harcamayı dilerdim” dedi.

Hazret-i Ömer (r.a.) da: “Ben ise şu evin (bu ümmetin emini olan) Ebû Ubeyde bin Cerrâh, (en fakihlerinden olan), Muâz bin Cebel, (en meşhur kurralarından olan), Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe ve (Peygamberimizin sırdaşı olan) Huzeyfe bin Yemân gibi zâtlarla dolu olmasını (onlarla Allah yolunda cihad etmeyi) isterdim” buyurdu.

-Müslüman olduktan sonra Resulullah İle birlikte bütün savaşlara katılan Abdullah bin Huzafe, bir ara Peygamberimiz tarafından 50 kişilik bir seriyyenin kumandanlığına da getirilmişti.

Hz. Peygamber'in mektubunu İran Kisrası’na götüren de o idi. Perviz adındaki İran Kisrası Hz. Peygamber'in mektubunu yırtmıştı. Bunu haber alan Resulullah da, "Ya Rab! O nasıl mektubumu parçaladı ise, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et!" demiş ve ilâve etmişti: "Bundan başka kisra gelmez."

Bir müddet sonra, Perviz'in oğlu Şirviye, babasını hançerle paralamış ve Sa'd bin Ebi Vakkas da (r.a.) onun saltanatının altını üstüne getirmişti. 

Mısır’ın fethinde bulundu ve Hz. Osman devrinin son yıllarında Mısır’da vefat etti.

Yazarın Diğer Yazıları