Mehmet Bina

HAZRET-İ İBRAHİM'İN SERVETİ İLE İMTİHANI!

Mehmet Bina

İbrâhîm -aleyhisselâm- ateşe atılarak nefsinden, kurban emri ile de evlâdından imtihan görmüş, tevekkül ve teslimiyeti, O’na her iki imtihanı da kazandırmıştı. Sıra servetten imtihana geldi. Bir rivâyete göre İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın 12.000 hayvandan oluşan sürüleri vardı. Bu sürüleri koruyan pek çok da muhafız köpeği vardı. Dünya’yaram olanları tahkir için köpeklerin boyunlarına altından tasma taktırırdı.

Cebrâîl -aleyhisselâm-, insan kılığında geldi: “–Bu sürüler kimin?” diye sordu.

İbrâhîm -aleyhisselâm-: “–Rabbimin. Ben de emânetçisiyim!” dedi.

Cebrâîl -aleyhisselâm-: “–Bana satar mısın?” dedi.

İbrâhîm -aleyhisselâm-: “–Rabbimi bir kere zikret üçte birini, üç kere zikret; tamamını vereyim!

Cebrâîl -aleyhisselâm-:

سُبُّوحٌقُدُّوسٌرَبُّنَاوَرَبُّالْمَلئِكَةِوَالرُّوحِ

dedi.  İbrâhîm -aleyhisselâm-: “–Al, hepsi senin, al, götür!” dedi.

Cebrâîl -aleyhisselâm-:“–Ben meleğim, alamam!” dedi. Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm-:“–Sen meleksen, ben de “Halîl”im. Verdiğimi geri alamam!” dedi. Nihâyet İbrâhîm -aleyhisselâm- sürüleri sattı. Geniş bir arazi aldı. Onu müslümanların istifâdesi için vakfetti. Böylece vakıf,  İbrâhîm -aleyhisselâm- ile başlamış oldu.

Allâh’ın Halîl’i olan İbrâhîm -aleyhisselâm-, Allâh için bütün servetini bir anda fedâ ederek malından da imtihan vermiş, “gerçek dost” (Halîl) olduğunu ispat etmişti. İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın bu husûsiyeti âyet-i kerîmede şöyle beyân edilmiştir: “Bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i bir takım kelimelerle (emir ve yasaklarla) imtihan etmiş, İbrâhîm de onları tamâmen yerine getirmişti…” (el-Bakara, 124)

 

KÖTÜRÜM, KÖR VE HASTALIKLI ADAMIN ŞÜKRÜ

İsa Aleyhisselâm bir ağacın altında duâ eden birini gördü. Adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudu ise hastalıklı olduğu anlaşılıyordu.

 

Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış şöyle duâ ediyordu:

 

“Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!”

 

Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:

 

“Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?”

 

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelerek dedi ki:

 

“Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü lütfeylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor, sevinç duaları etmekten kendimi alamıyorum.”

Kalp gözü açık olan bu kötürüm adama yaklaşan İsa Aleyhisselâm, eğilerek adamın görmeyen gözlerinden öper.

Karşısındakinin İsa Aleyhisselâm olduğunu görünce heyecanlanan adam:

“Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi peygamber değil misin?” der.

“Belli olmuyor mu?” deyince:

“Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil” der. Tebessüm eden Hz. İsa:

“Sen hele bir ayağa kalkmayı dene!” deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

 

“Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na bir şükredeyim” diyerek hemen yere iner başını secdeye koyarak der ki:

 

“Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl ödeyeceğim bu nimetlerin karşılığını?”

Yazarın Diğer Yazıları