Mehmet Bina

HASAN BASRİ' NİN TEVBESİ

Mehmet Bina

Hasan Basri hazretleri bir menkıbesinde der ki: “Ben gençken oyun ve eğlenceye düşkün biriydim. Eğlence yerlerine gider zamanımı geçirirdim. Bir gün bir kadını gördüm. O kadar güzel gözleri vardı ki gözlerine aşık oldum ve onu birkaç kez takip etmeye başladım. Bir gün onu takip ederken evinin yakınındaki bir sokakta onu takip ettiğimi fark etti ve durdu. Yanına gittim. Bana “Beni niye takip ediyorsun?” diye sordu. Ben “Gözlerine aşık oldum!” dedim. Kadın “Öylemi” dedi. Evet dedim. “Öyleyse beni burada biraz bekle” dedi ve gitti. Evinin semt ve şeklinden zengin biri olduğu belliydi. Biraz bekledim. Biraz sonra bir hizmetçi yanıma geldi. Elinde bir tas vardı. Tası bana uzatarak “Bunu hanım efendim size yolladı ve dedi ki ‘Ona söyle ki bir göz ki onda namahremin gözü var, O göz bana lazım değil’ Tasa baktım tasın içinde bir çift göz!. Kadın gözlerini çıkarıp tasa koymuş ve bana yollamıştı. İrkildim ve dehşete kapıldım. Hemen oradan kaçarak uzaklaştım. Günler boyu kendime gelemedim. Allah’ım ben ne yaptım, neye sebep oldum diye vicdan azabı çekmeye başladım. Birkaç gün sonra evin yakınına gidip gözetlemeye başladım. Eve girip çıkanların olduğunu fark ettim.

Birkaç gün sonra da evden ağlama sesleri duydum. Etrafa sorduğumda O kadının vefat ettiğini söylediler. Tarifi imkansız vicdan azabıyla kıvranmaya, kabuslar görmeye başlardım. Yemeden içmeden kesilmiştim. Ben neye sebep olmuştum! Bu vebalin altından nasıl kalkarım diye düşünürken bir gece O kadını rüyamda gördüm. Uçsuz bucaksız genişlikteki bir alanda dünyada bulunmayan bir tondaki yeşillikler, ağaçlar ve çiçekler arasındaydı. Yüzü güneş gibi parlak ve başında nurdan bir taç vardı. Huzur ve mutluluk içindeydi. Ona: Ne olursun beni af et!, hakkını helal et! Gözlerini kaybetmene ve Ölmene ben sebep oldum dedim. Bana “Ey Hasan Seni af ettim. Senin sayende Allah cc bana bu makamı verdi” dedi. Nasıl yani dedim. Bana “Ben Allaha olan sevgi ve korkumdan o hareketi yapınca Allah cc da emanetini benden çabuk alıp beni bu makama ulaştırdı. Yani sen sebep oldun. O yüzden sena hakkımı helal ettim” dedi. Sonra uyandım. Ve bu olayı hiçbir zaman unutmadım. Bu olay tövbe etmeme Allah cc’nun yoluna girmeme neden oldu ve nihayet bu makama ulaştım.

 

PEYGAMBERİMİZE OLAN SEVGİ....ZÜ'L-BİCÂDEYN (ÇİFTE ÇULLU)

Babası öldüğünde ona hiç mal bırakmamıştı.

Zengin olan amcası, onu yanına alıp büyütmüş ve mal sahibi yapmıştı.

Allah Rasûlü ( s.a.v. ) Medîne'ye hicret ettiği zaman Abdullah müslüman olmak ve O( s.a.v. ) nun yanına koşmak istemişse de, müşrik amcası buna mâni oldu. Peygamber Efendimiz; Mekke'yi fethedip Medine'ye döndüğü zaman artık sabrı tükenen Abdullah, amcasına;

"Ey amca! Müslüman olmanı hep bekledim durdum. Senin hâlâ MUHAMMED ( S.A.V. )'i arzu ettiğini göremiyorum! Bari benim müslüman olmama izin ver! " dedi.

Amcası malıyla tehdit ederek şöyle dedi:

"Eğer sen MUHAMMED'e tâbî olursan, üzerindeki elbisene varıncaya kadar,  sana verdiğim her şeyi geri alırım! "

Abdullah ( r.a. ) tereddüt bile etmedi:

" Ben, vallâhi MUHAMMED ( S.A.V. )'e tabi oldum! Taşa, puta tapmayı bıraktım bile!

Elimdeki şeyleri alırsan al! " dedi.

Amcası elbiselerine varıncaya kadar her şeyini aldı. Abdullah ( r.a. ), elbisesiz olarak annesinin yanına gitti. Annesi, kalın kilimini iki parçaya ayırdı. Abdullah; onun yarısını belinden aşağısına, yarısını da belinden yukarısına sardı. Kararlıydı, bir an evvel Medîne'ye varıp Allah Rasûlü ( s.a.v. )'e kavuşmak istiyordu. Önündeki her türlü engel, gözünde bir hiç hâline gelmişti. Daha fazla duramadı, kendisini sıkıştıran kavminden yakasını kurtararak o gece gizlice yollara düştü.

Uzun ve meşakkatli bir yolculuğun ardından; eli-ayağı parçalanmış, açlık ve susuzluktan takati kesilmiş, perişan bir hâlde Medîne'ye yaklaştı. Heyecanı had safhadaydı. Fakat bir an üzerindeki kaba çullarla Allah Rasûlü'nün huzûruna çıkamayacağını düşündü. Buna rağmen Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi'ne kavuşma heyecanıyla kendinden geçen genç sahâbî, soluğu Mescid-i Nebevî'de aldı. Seher vaktine kadar mescidde yattı. Peygamber ( s.a.v. ) sabah namazını kıldırdı. Cemaate göz gezdirip evine döneceği sırada Abdullah'ı gördü.

kimsesizlerin, yalnızların ve mazlumların sığınağı olan rahmet peygamberi ( s.a.v. ), o mübârek sahâbîyi şefkat ve muhabbetle bağrına bastı.

Eski isminin Abdüluzza olduğunu öğrenince;

"sen, Abdullah zü'l-bicâdeyn'sin!

(çifte çul/kilim sahibi Abdullah’sın. )

bana yakın yerde bulun! sık sık yanıma gel!" buyurdu.

 

Yazarın Diğer Yazıları