Mehmet Bina

Halinden Şikayetci Olmak, Kanaat Etmemek 

Mehmet Bina

*Kanaatkâr kelimesinin TDK sözlük anlamı az olan ile yetinen demektir. 

Elindeki malın kıymetini bilen ve idare eden kişi demektir. Kanaatkâr aynı zamanda yetingen, elindekinden fazlasını istememe durumudur.

* Tamahkârlık, Kanaatsızlık ise “açgözlülük” olarak tanımlıyor.

Açgözlü, doyduğu halde doyduğunu bilmez, halinden hep şikayet eder, sürekli açlık duygusu içinde yaşar. 

*Güzel bir örnek, Balkonda oturup etrafı seyreden yürüme engelli biri, kaldırımda yürüyen kişiye bakarak “Keşke ben de bu şekilde yürüyebilseydim.” diye iç geçirir. Kaldırımda yürüyen kişi ise yanından geçen bisikletliye bakarak “Keşke bir bisikletim olsa da yürümek zorunda kalmasam.” diye temennide bulunur. 

Bisikletli, hemen yanı başındaki kırmızı binek arabayı görünce “Keşke böyle bir arabam olsa da pedal çevirmeyle uğraşmasam.” der. 
Kırmızı arabanın sahibi, yanından geçen lüks cipe; lüks cip sahibi de hemen tepesinde uçan helikoptere sahip olmak istediklerini ifade ederler…

İşte bu sahip olma tutkusu, haline şukretmemesi ve daha iyisini isteme, insanda küçüklükten itibaren var olan bir duygudur. 

*Bu konu ile ilgili şu Hadîs-i şerîf bize güzel bir ders olacaktır.

*İbrahim -aleyhisselâm-’ın, oğlu İsmail -aleyhisselâm-’ı ziyareti şöyle anlatılır:

İsmail -aleyhisselâm- evlendikten sonra İbrahim -aleyhisselâm-, oğlunu gör­meye gelmişti. Fakat İsmail -aleyhisselâm- evde yoktu. Hanımına sordu, o da:

“–Rızkımızı tedârik etmek üzere çıktı, gitti.” diye cevap verdi.

Sonra İbrahim -aleyhisselâm-:

“–Maîşetiniz, geçiminiz, hâliniz nasıldır?” diye sordu. Hazret-i İsmail’in hanımi:

“–Şiddetli darlık içindeyiz; çok fenâ bir hâldeyiz!” diye cevap verdi, haline şükretmedi.

İbrahim -aleyhisselâm-:

“–Efendin eve geldiğinde benden selâm söyle; kapısının eşiğini değiştirsin!” dedi.

İsmail -aleyhisselâm- geldiğinde babasının gelip gittiğini, evin içinde hissettiği güzel kokudan anladı:

“–Evimize bir gelen oldu mu?” diye sordu. Hanımı da:

“–Evet, şu şu vasıflarda yaşlı bir zât geldi. Bana seni sordu; cevap ver­dim. Maîşetimizi sordu; ben de şiddetli darlık içinde olduğumuzu söyledim.” dedi.

Bunun üzerine İsmail -aleyhisselâm-:

“–Bir şey vasiyet edip bir söz etmedi mi?” diye sordu.

O da:

“–Sana selâm söylememi ve «kapısının eşiğini değiştirsin!» dememi tembih etti.” dedi.

Bu sözlerdeki nükteyi kavrayan İsmail -aleyhisselâm- hanımına:

“–O gelen ihtiyar, babamdır. (Sen kanaat etmediğin için, halimizden şikayetci olduğun için) Bana senden ayrılmamı emretmiş. Artık sen âilenin evine dönebilirsin!” dedi ve evden ayrıldı. 

Cürhümîler’den başka bir kadın ile evlendi.

İbrahim -aleyhisselâm-, Cenâb-ı Hakk’ın dilediği bir müddet sonra gelip yine evde İsmail -aleyhisselâm-’ı bulamadı. 

İsmail -aleyhisselâm-’ın yeni evlendiği hanımının yanına vardı, İsmail’i sordu. O da:

“–Maîşetimizi tedârik etmeye gitti.” dedi.

İbrahim -aleyhisselâm-:

“–Nasılsınız, maîşetiniz, geçiminiz, yaşayışınız nasıl iyi midir?” diye sordu.

Kadın:

“–Elhamdülillâh, biz, hayır, saâdet ve bolluk içindeyiz.” diye kanaat edip Allâh’a hamd ü senâ eyledi.
İbrahim -aleyhisselâm-:

“–Ne yiyip ne içersiniz?” diye sordu.

Kadın da:

“–Et yiyoruz, su içiyoruz.” dedi.

İbrahim -aleyhisselâm-:

“–Yâ Rabbi! Bunların etlerini ve sularını mübârek kıl! Bol nîmet ve bereket ihsân eyle!” diye duâ etti.

Ardından İsmail -aleyhisselâm-’ın hanımına:

“–Efendin geldiğinde selâm söyle; «kapısının eşiğine (sahip olsun) güzel tutsun!»” dedi.

İsmail -aleyhisselâm- eve geldiğinde, yine içeride hissettiği güzel kokudan, ba­basının teşrîf ettiğini anladı ve hanımına:

“–Evimize gelen oldu mu?” diye sordu. Âilesi:

“–Evet, nur yüzlü bir ihtiyar geldi.” diye İbrahim -aleyhisselâm-’ı medh ü senâ etti. Sonra şöyle devam etti:

“–Seni sordu. Ben de «Rızkımızı tedârik etmeye gitti.» dedim. «Geçiminiz nasıldır?» dedi. Ben de «Hayır ve saâdet içindeyiz.» dedim.”
İsmail -aleyhisselâm-:

“–Sana bir şey vasiyet etti mi?” diye sordu. Hanımı da:

“–Evet, o muhterem ihtiyar, sana selâm söyledi. «Kapısının eşiğini iyi tut­sun!» diye emreyledi.” dedi.

Bunun üzerine İsmail -aleyhisselâm-:

“–İşte O, babamdır. Sen de evimizin şerefli eşiğisin. Babam seni hoş tutmamı ve iyi geçinmemi emreylemiş.” dedi. (Buhârî, Enbiyâ, 9) 

* Peygamberimiz (sav)'in, Asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir” dediği, kanaatkârlığı şükrün en ileri derecesi saydığını bildirmektedir. 

Rabbim bizleri kanaatkardan ayırmasın, şükredenlerden eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları