Mehmet Bina

Hac İbadetinin Sonrası

Mehmet Bina

Kavuşmak güzel de, bir de ayrılık olmasa!”. Bu sözü şu anda en çok kullanan, sanırım hacılardır.

Aslında hacca gidecek olanların gitmeden önce kendisini maddi yönden olduğu gibi manevi yönden de hazırlaması gerekir.

Manevi yönden hazırlananlara Allah (cc) bir kolaylık veriyor.

Burada bir örnek vermek istiyorum.

Eskici Mehmet Dede ve Fakir kişinin haccı.

▪Bursa kâdısı Aziz Mahmûd Hüdayi Hz. leri bir gece rüyasında cehennemi görür. Cehennemin şiddetli ateşinde tanıdığı bazı kimseler de vardı. Bu korkunç rüyanın etkisi daha geçmemişken  bir hanım mahkemeye gelerek kocasını dava etti. Davacı kadın, kocasından ayrılmak istediğini bildirdi. Kadının ayrılmak istediği kocası, Muhammed Üftâde hazretlerini seven fakir bir kimseydi. Bu kişi, her sene hacca gitmek ister fakat gidecek parası olmadığı için bir türlü bu hayalini gerçekleştiremezdi. Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, hacca gidenlerin ardından hasretle bakardı. Hanımı ise kocasının bu hâline çok üzülürdü.

Bu fakir, ama Kâbe aşığı kişi bir gün hanımına:

“Eğer bu sene de hacca gidemezsem seni üç talakla boşadım.” dedi. Günler geçti. Hac için hazırlananlar yola çıktı. Kurban bayramı yaklaştı. Bu kişiyi ise bir düşünce aldı. Hem hacca gidemeyeceği, hem de hanımının üç talakla boş olacağı için çaresizlik içinde kıvranmaya başladı. Borç para aradı, ama nafile… Ne yapacağını şaşırdığı ve çaresiz kaldığı bu günlerde büyük velî Muhammed Üftâde hazretlerine gidip durumunu arz etti. Üftâde hazretleri onu dinledikten sonra:

“Bizim Eskici Mehmed Dede’ye git, selâmımızı söyle. O seni hacca götürüp derdine dermân olur.” buyurdu.

Fakir sevinçle huzurdan ayrılarak Mehmed Dede’nin dükkânına koştu. Mehmed Dede’ye, hocasının selâmını söyleyip derdini anlattı. Mehmed Dede:

“Gözlerini kapa, aç demeden de sakın açma!” dedi. Fakir gözlerini açtığında, kendini Mehmed Dede ile birlikte Mekke-i Mükerreme’de buldu. Mehmed Dede, Allahu Teâlâ’nın izniyle kerâmet olarak bu kişiyi bir anda Hicâz’a götürmüştü. O gün “arefe günü” idi. Hacılar Arafat’a çıkmışlar, vakfeye duruyorlardı. Fakir de Eskici Mehmed Dede ile birlikte ihrâm giyip Arafat’a çıkarak vakfeye durdu. Ertesi gün Kâbe-i Muazzama’yı tavâf ettiler. Hac ibâdetini tamamlayıp, ziyâret edilecek yerleri ziyâret ettikten sonra Bursalı hacıları buldular. Onlar Eskici Mehmed Dede’yi ve fakiri görünce sevindiler. Fakir, aldığı bazı hediyeleri götürmeleri için Bursalı hacılara emanet etti. Vedâlaşarak ayrıldılar. Yine Eskici Mehmed Dedenin kerâmetiyle (tayy-i mekân) Mekke-i Mükerreme’den Bursa’ya geldiler. Fakir, getirdiği bazı hediyelerle eve gelince, hanımı birkaç gündür eve gelmeyen kocasını eve almak istemedi ve:

“Sen beni boşamadın mı? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun.” dedi. Fakir:

“Hanım, ben hacca gittim geldim. İşte bu getirdiklerimi de Mekke’den aldım.” dediyse de kadın:

“Bir de yalan söylüyorsun. Üç beş gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye verip, senden ayrılacağım.” dedi. Kâdı Aziz Mahmûd Hüdâyî’ye giderek durumu anlattı ve:

“Nikâhımızın fesh edilmesini istiyorum. Çünkü nikâhsız olarak yaşamayı dinimiz yasaklamaktadır. Bu sebeple haram işlemek istemiyorum.” dedi.

Aziz Mahmûd Hüdâyî, kadının kocasını çağırtarak ifadesini dinledi. Fakir; hacca gittiğini, Kâbe-i Muazzama’yı tavaf edip, ziyaret yerlerini gezdiğini, Bursalı hacılarla görüştüğünü, hatta getirmeleri için bazı eşyalarını onlara emanet ettiğini söyledi. Bu sebeple talak, yani boşanmanın vâki olmadığını belirtti ve Eskici Mehmed Dede’yi de şahit gösterdi. Eskici Mehmed Dede birlikte hacca gidip geldiklerini söyledi ve:

“Şeytan, Allahu Teâlâ’nın düşmanı olduğu halde bir anda dünyanın bir ucundan bir ucuna gittiği kabul edilir de bir velînin bir anda Kâbe-i Muazzama’ya gitmesi niçin kabul edilmez.” dedi. Kâdı Aziz Mahmûd Hüdâyî anlatılanları hayretle dinledikten sonra, mahkemeyi fakirim geleceği zamana tehir etti. Aradan günler geçti. Bursalı hacılar döndüler. Mahkeme gününde şahit olarak fakirin hac vazifesini ifa ettiğini/yaptığını, hatta verdiği emanetleri getirdiklerini bildirdiler. Kâdı, şahitlerin verdiği ifadeler üzerine davacı hanımın nikâhı fesh etme isteğini reddetti. Böylece boşanma olmadı.

Bu hâdisenin etkisinden günlerce kurtulamayan Aziz Mahmûd Hüdâyî, Eskici Mehmed Dede’ye gitti ve:

“Beni talebeliğe kabul buyurmanız için geldim.” dedi. Eskici Mehmed Dede ona:

“Sizin nasibiniz bizde değil. Şeyh Muhammed Üftâde hazretlerindedir. Onun huzuruna giderek müracaatınızı bildirin.” buyurdu. Kâdı Mahmûd Hüdâyî, Üftâde hazretlerine gidip ona talebe oldu. Üftâde hazretlerinin isteği üzerine sırmalı kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer sattı. Kâdılığı bırakıp, Muhammed Üftâde hazretlerinin hizmetinde ve sohbetinde olgunlaştı. Bursalıların kınamalarına rağmen bu yolda devam etti. Dünyanın debdebesini, makam ve rütbelerini bırakıp gönül sultanlığına yükseldi. Aziz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin bu yola kavuşmasına vesîle olan Eskici Mehmed Dede’dir.

Bu yıl dün gibi, Hacılar Mekke'ye veya Medine'ye hareket edecek derken, bu gün itibariyle görevlerini bitirip ülkelerine dönmeye başladılar.

Yüce Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden biri ibaretlerle zaman, su gibi akar ve bir daha geri gelmez. Hele bu “sayılı günler” olursa, bir de Mekke'de veya Medine'de heyecanla, ibadetlerle geçirilen sınırlı bir zaman ise, bir rüya gibi gelir gider. Daha o mübarek mekânlara alışayım, doyasıya yaşayayım derken, yoğun hac görevlerinin tamamlanmasıyla bir de bakarsınız ayrılık vakti gelivermiştir.

Ölümlü olan insanın geçici ömrü de böyledir. Hayatımız  da hacdaki gibi sayılı günlerden ibarettir.

Önemli olan Kutsal topraklardaki vaktimizin bereketli ve salih amelli geçmesidir.

Hac veya Umre, bir insanın dünya hayatında yaşayabileceği en mutlu, en güzel ve en huzurlu geçirdiği  bir olaydır. O mübarek hâdisenin her anında herkes Allah'ı zikretmekte ve Rabbine yönelmektedir. Hacılar heyacanla Beytullahı bir görsem diye hızlı adımlarla Harem-i Şerif’e gitmekte.

Kâ’be-i Muazzamâyı görmek, bakmak, tavaf etmek ve ona doğru bakarak namaz kılmak ise tarifi imkansız bir duygudur.

Haccını bitiren Hacıların, ülkelerine döndükleri zaman, davranışlarında, yaşayışlarında ve ahlakında güzellikler olduğu zaman, mebrur bir hac yaptığının alametidir.

Hacılar, Mekke'de ve Medine'de yakaladıkları manevi atmosferi ömürlerine yayması lazım.

▪Muhammed İkbal Hacca gidip gelenlere sorarmış:

"Ne getirdiniz Hac'dan?" "Hurmalar, seccadeler getirdik." diyenlere bir daha sorarmış:

"Peki Hazreti Ebubekir'in sadakatini,

Hazreti Ömer'in adaletini, Hazreti Osman'ın hayâsını, Hazreti Ali'nin şecaatini de getirdiniz mi?"

Hacılar Efendimiz'in (sav) Medine de Ravzasının yanında bulundular. Peygamberimizin  sohbetlerine iştirak eden sahabeler diyarına vardılar ve o manevi havayı teneffüs ettiler, dolayısıyla orada Hazreti Peygamber'in ahlakıyla kazandıklarını bir ömür boyu devam ettirip cenabı hakkın huzuruna güzel ve temiz bir şekilde gitmeleri gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları