Mehmet Bina

Gurur Ve Kibir

Mehmet Bina

Kibir, tevazuun karşıtı olarak “kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması” demektir

Gurur. insanın, mânevî ve ahlâkî açıdan değersiz sayılan süflî şeylerin cazibesine kapılarak onlara avunması” demektir. (TDVA)

Resül-i Ekrem (s.a.v) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes bir topluma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. ‘Benim canım şurasını istiyor’ görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan bir az uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.a) ona dönerek:

– Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?

– Hayır ya Resülallah.

– Servetinden ona bir pay üşer diye mi korktun?

– Hayır ya Resülallah.

– Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?

– Hayır ya Resülallah.

– O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?

– Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım dedi. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.

– Eski giyimli adam: Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.

– Cemaat: Niçin?

-Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bu gün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum, der.

*Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de,

“Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.” (Lokman Suresi 18. Ayet)

*Bir gün Hazret-i Hüseyin -radıyallâhu anh- yoldan geçerken, ekmek kırıntıları yiyen fakirlere rastladı. Fakirler:

“–Ey Allâh’ın kulu! Buyur, gel!..” diye davet ettiler.

Hazret-i Hüseyin, kibirli bir insan olmadığı ve kibirlilerden de hiç hoşlanmadığı için hemen atından inip onlarla beraber yediklerinden yemeye başladı. Yemek bitince, Peygamber Efendimizin güzel torunu:

“–Ben, sizin davetinize uydum. Haydi, şimdi de ben sizi davet ediyorum. Buyrun, bizim eve!..” der. Hep beraber hane-i saadetlerine gidip yemek yerler.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:

“Kim Allah için huşûundan dolayı tevazu gösterirse, Allah onu kıyamet gününde yüceltir. Her kim kibrinden dolayı böbürlenirse Allah da onu kıyamet gününde alçaltır.”

İmam-ı Gazali "Kibir, kulun Allah'ın azabından emin olduğunu gösterir. Azaptan emin olmak ise felâketlerin en büyüğüdür. 

Tevazu ise Allah'tan korkmayı ifade eder. Bu korku ise, saadetin rehberi ve âletidir." buyuruyor.

*Tavazulu olmaya bir örnek verecek olursak; 

"Resûlullah (sav), hiç kimsenin kendisini arkadaşlarından farklı görmesini sevmezdi. 

Bir sefer esnâsında, ashâbından koyun kesip pişirmelerini istemişti. Sahâbeden biri:

“-Yâ Resûlallâh, onu ben keseyim.” dedi.

Başka biri:

“-Yâ Resûlallâh, yüzmesi de benim vazîfem olsun.” dedi.

Bir başkası da:

“-Yâ Resûlallâh, pişirmesi de bana âit olsun.” dedi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz de:

“-O hâlde odun toplamak da bana âit olsun.” buyurdu.

Sahâbîler:

“-Yâ Resûlallâh! Biz onu da yaparız, Siz’in yorulmanıza gerek yok.” dedilerse de Efendimiz:

“-Sizin, benim işimi de yapabileceğinizi biliyorum. Fakat ben, size göre imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam.

Çünkü Allâh Teâlâ, kulunun, arkadaşları arasında imtiyazlı durumda olmasını sevmez.” buyurdu.

Yazarın Diğer Yazıları