Güler yüzlü olmak, bütün kapıları açar
Mehmet Bina
*Her müslüman İslamiyeti bildiği kadarıyla anlatmak, tebliğ etmek zorundadır. İnsanlara yaklaşmanın, etkilemenin şartlarından en önemlisi güler yüzlü ve tatlı dilli olmak zorundadır. Çünkü her müslüman, bir davetçidir yani Allahü Teâlânın Dinini insanlara anlatmak konumundadır.
Hz. Musa ve Hz. Harun (as)'ı Rabbimiz tebliğ için, Fir'avun'a gönderirken şu emri vermiştir: "Fir'avun'a gidin! Doğrusu o azmıştır! Ona yumuşak söz söyleyin! Belki Öğüt dinler veya korkar." (Ta-ha suresi ayet 44)
İbni Hacer-i Askalanî Hazretleri diyor ki: “İnsan, kendisine verilen malla sevinip mutlu olduğu gibi, muhatap olduğu güzel sözle de sevinip mutlu olur.”
*Rivâyet edildiğine göre İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri’nin bir mecûsîde malı vardı. Onu istemek üzere mecûsînin evine gitti. Evin kapısına gelince ayakkabısına bir pislik bulaştı.
Ayakkabısını silkelediğinde pislik mecûsînin evinin duvarına sıçradı. Şaşıran ve ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremeyen Ebû Hanîfe Hazretleri kendi kendine şöyle dedi:
“–Eğer pisliği bu hâlde bıraksam, mecûsînin evinin duvarının çirkin görünmesine sebep olacağım. Yok oradan kazısam, bu sefer de duvarın toprak sıvası dökülecek!”
Derken kapıyı çaldı, bir hizmetçi çıkınca ona:
“–Efendine; «Ebû Hanîfe kapıda bekliyor.» diye haber ver!” dedi.
Bunun üzerine adam kapıya çıktı ve Ebû Hanîfe’nin malını isteyeceğini zannederek özür dilemeye başladı.
Ebû Hanîfe ise:
“–Şu anda bu önemli değil.” dedi ve duvarın durumunu anlattı.
“–Bu duvarı nasıl temizleyebilirim.” dedi.
İmamı Azam'daki bu incelik ve güler yüz karşısında son derece duygulanan mecûsî:
“–Ben önce nefsimi temizleyerek işe başlayayım!” dedi ve o anda müslüman oldu.
İşte Ebû Hanîfe Hazretleri, bu kadar küçük bir meselede mecûsîye zulmetmekten çekindiği ve bundan dolayı ondaki malını ona bıraktığı için ve güler yüzle muamele ettiği için mecûsî îmâna geldi.
*Adî İbni Hâtim (ra)'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar.”
(Buhârî, Edeb 34, Zekât 10, Rikak 49, 51)
Yine Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Güzel söz sadakadır.” (Buhârî, Edeb 34)
İnsanın en belirgin özelliğinin konuşmak olduğu bilinir. Bu sebeple insan, bazı âlimler tarafından “konuşan hayvan” diye tarif edilir. Duygularımızı, düşüncelerimizi ve isteklerimizi birbirimize en kolay ve en mükemmel şekilde anlatabilmemiz için Allah Teâlâ, atamız Âdem aleyhisselâm’a her şeyin adını ve dolayısıyla konuşmayı öğretmiştir. İlâhî armağanların en büyüklerinden birine, konuşma imkânına sahip olan insan, bu ilâhî nimetin şükrünü yine kendi cinsinden bir şeyle, yani sözün güzelini söylemek suretiyle ödemek durumundadır.
Sözün en güzelini bilen ve onu bir başka armağan olarak Kur’ân-ı Kerîm adıyla bize gönderen Yüce Rabbimiz’in güzel söz söylemeyi sadaka sayması, O’nun bitmeyen lutuflarından bir başkasıdır.
İnsanın iyiliği, kendinden bir şey vermesiyle belli olur. Verilen şeyin azlığı çokluğu önemli değildir. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür” [Zilzâl sûresi (99), 7] âyeti, hiçbir iyiliğin küçümsenmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
* Güzel söz söylemek, tıpkı Allah rızası için yarım hurma vermek gibi bir iyilik ve Allah katında makbul sayılacak bir davranıştır. Yolda karşılaştığı kimseyi selâmlamak, tanıdığı ise hatırını sormak ve böylece ona değer verdiğini göstermek hadisimizde tavsiye edilen güzel sözlerden birkaçıdır.
Bizde meşhur olan bir söz vardır. ''Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır" sözü her yönüyle Önemlidir.
* Meşhur bir hikaye vardır, Güleryüzlü sirkeci tatlı dili sayesinde müşterileri toplamış, alâka görmüş.
Ekşi yüzlü, sert ifadeli balcı da balım satamamış, müşterileri kaçırmıştır. Çünkü birinin elinde bal, yüzünde sirke; diğerinin elinde sirke, fakat sureti ve dili bal gibi tatlı..