Mehmet Bina

Gayretullah

Mehmet Bina

Gayretullah 'Allah'ın gücüne gitmek' anlamına gelmektedir.

Mazlumlara, Kimsesizlere, yetimlere ve karşıdaki kişilere gücü yetmeyen sessiz, sakin kişilere yapılan kötü muamele ve haklarının yenilmesi durumunda böyle hadiselerin yaşanması ile gayretüllah meydana gelir.

Gayretullaha dokunur demek, Yaptığı iş, ilahi gayreti harekete getirecek, Allah'ın gazabını üzerine çekecek bir sonuç doğurmak ve Allah'ın sevmediği, hatta gazabını tahrik eden, cezasının hemen gelmesine sebep olan bir durumun meydana gelmesi gibi durumlarda olur.

Kişinin eşine ve yakınlarına kasteden kemgözlere karşı gazaplanıp tepki göstermesi gayrettir.

Hz. Peygamber"in arkadaşlarından Sa"d bin Ubade"ye, hanımınla birisinin beraber olduğunu görsen ne yaparsın diye sorulması üzerine, kılıcımı çeker ve gerekeni yaparım, diye cevap vermesi ağır bulunmuş ve durum Hz. Peygamber"e sorulmuştu. O da şöyle demişti: "Sa"d"ın gayreti sizi şaşırtmasın! Ben ondan daha gayretliyim, Allah da benden daha gayretlidir" (Buhari).

Bu durumla ilgili belirli olaylar, ibret verici hadiseler çok anlatılır, ancak biz burada üç örnek vereceğiz.

Yaşlı teyzeyi alaya alanların hali

Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak:

- Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var?

Sıcak bir tebessümle:

- Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum.

- Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.

Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu.

- Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim."

- 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama, bu havada pek araba bulunmuyor.

Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. İçeriye doluşan ve arkadaş olduğu anlaşılan adamlara:

- İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?

Ön koltukta oturanı:

- Hak istiyorsan Hakkari'ye gideceksin arkadaşım, dedi. Hem oradaki haklardan KDV'de alınmıyormuş.

Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak:

- Ben biraz daha bekleyebilirim, dedim. Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.

Bu defa şoför lafa karışıp:

- Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim, dedi. Okuyup üfledi mi, hastaneye uçuverir.

Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu.

- 5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre "teyzeyi hastanede indirmesini" söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik trafik de, yarı yolda tıkanıp kalmıştı. Şoför:

- Yolun bu durumu, hayra alamet değil, dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.

Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileri doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde:

- Kısmete bak yahu, dedi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış. Heyecanla:

- Bir şey olmuş mu? diye atıldım. Yani yaralı falan var mı?

- Herhalde, diye cevap verdi. Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.

Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför, koltuğuna yavaşça otururken:

- Kısmet işte, diye tekrarlayıp, duruyordu.Sen kalk koca bir kamyonla çarpış, hem de Türkiye'nin öbür ucundan gelen Hakkari plakalı bir kamyonla...

Eskiden, hacca kervanlar ile birlikte gidilirmiş. Şimdi turizm şirketleri ile gidildiği gibi. Gariban görünüşü olan bir veliyi de parası bulunmadığı için kervancı başı bedava olarak kervana almış. Ancak yolda eşkıyalar yollarını kesmişler ve her şeylerini almışlar. Tam bırakıp gidecekleri zaman o garip kişi eşkıyanın reisine, “Kervancı başının kuşağında altınlar bulunuyor” diye ihbarda bulunmuş.

Gerçekten de kuşağın içinden altınlar çıkınca bir sürü hakaretler ile bu altınlar da alınmış. Sonra da eşkıyalar çekip gitmişler. Kervancı başı bu duruma bir anlam verememiş. Biraz sonra devletin vazifeli olanları eşkıyaları yakalayıp geri getirmişler: “Herkesin nesi varsa gelsin alsın!” demişler. Hacı adayları herhangi bir şeyleri eksik olmadan eşyalarını tekrardan almışlar.

Kervancı başı kervana aldığı garibe, “Seni fakir bir veli bildiğimden dolayı bedava kervana aldım. Ancak sen beni ihbar edip maddî-manevî zarara soktun. Bunu neden yaptın?” demiş.

Garip de, “Onlar soygun yaptıklarında bir baktım ki, Gayretullah‘a dokunmayan az bir şey kalmış. Sana son gerçekleştirilen zulüm ve gadir ile Gayretullah’a dokundu ve eşkıyalar hemen çarpıldılar. Yoksa iş uzayacaktı. Daha farklı bir yerde başka bir zulümle belalarını bulacaklardı; fakat sizin mallarınız da heba olup gidecekti. O şekilde olmasın, hemen kavuşasınız diye öyle yaptım.'” dedi.

Kabağın da sahibi var

Vaktiyle bir derviş berbere gidip:

- Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.

‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:

- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. Gayretullaha dokunmuş olmalı! O ki Allah (cc.)

(Hiç kimse yaptıklarının yanına kar kaldığını düşünmesin)

Yazarın Diğer Yazıları