Mehmet Bina

DÜNYA VE AHİRET SEVGİSİ

Mehmet Bina

Lokman Hakîm’in şu nasihati çok mühimdir:

“Evlâdım! Âhiretin uğruna dünyanı fedâ et, her ikisini de kazanırsın. Fakat sakın ola ki dünyan uğruna âhiretini fedâ etme, her ikisini de kaybedersin.”

“…Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.” (er-Ra’d, 26)

Sanki hiç bitmeyecekmiş zannedilerek hoyratça tüketilen dünya hayatının, aslında ne kadar kısa bir zaman dilimi olduğu, âyet-i kerîmede şöyle beyân edilir:

“Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

Bu yüzden şu kısacık ömürde yapılacak en akıllıca iş, Hakk’a güzel bir kulluktur. Fakat bütün nimetler gibi hayat ve sağlık nîmetinin de kıymeti, o elden çıkmadan lâyıkıyla anlaşılamaz. “Zaman” mefhumu üzerindeki bu umûmî gaflet sisini dağıtabilecek yegâne imkânın, “ölümü tefekkür” olduğunu hatırlatan Necip Fâzıl’ın şu beyti ne kadar mânidardır:

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;

Ölümde yekpare ân, ne kesiklik ne bölüm…

Gerçekten de dünya ve ahiret, bir terâzinin iki kefesine benzer. Birine ağırlık verilince diğeri hafifler. Akl-ı selîm sahibi her mü’minin gönlü, daima ahirete meyletmek mecburiyetindedir. Zira dünyanın gelgeç sevdalarına ve içi boş heveslerine râm olup onunla mutlu olanın kalbinden ahiret sevgisi ve düşüncesi çıkar. Ahirete dâvet sesi kalbe yerleşince de, dünyaya dâvet fikri gönle yabancılaşır.

Bugünlük cumanın hatırına böyle olsun..

Maddi tedaviye ihtiyacımız olduğu gibi, maneviyatımızata bir okadar muhtacız.

Rabbim maddi manevi şifa bulanlardan olmayı nasip etsin..

İNŞAALLAH DEMENİN ÖNEMİ

Risaletin ilk yıllarında Mekkeliler, Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in iddiaları hakkında bilgi almak amacıyla Medine’deki Yahudi bilginlerine bir heyet gönderdiler. Çünkü Müşrikler, kitap ehli olmaları hasebiyle Yahudilerin kendilerinde olmayan bilgilere sahip olduğunu kabul ediyorlardı. Yahudi bilginler, onun peygamber olup olmadığından emin olmak için kendisine üç soru sormalarını tavsiye ettiler. Bu üç soru Ashab-ı Kehf’e, Zülkarneyn’e ve ruhun mahiyetine dair sorulardı.

Mekkeli heyet Medine’den dönüp bu soruları Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e yönelttiğinde Allah Rasulü Sallallahü Aleyhi ve Sellem “inşaAllah” demeden; “Sorduğunuz bu sorulara yarın cevap vereceğim.” diye karşılık verdi. Ancak günler geçtiği hâlde kendisine bu sorulara dair vahiy gelmiyordu.

Bunun üzerine Kureyşlilerden, Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem’i üzen dedikodu ve yalanlamalar gelmeye başladı. Nihayet on beş gün sonra, sorulan sorulara cevap teşkil eden Kehf suresinin ilgili ayetleri nazil oldu. (İbn Kesir, Tefsir, V, 136.)

Bu surede Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem çin sembolik bir hitap ifade eden iki ayet yer almaktadır ki bu ayetler şöyledir:

“Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için ‘Bunu yarın yapacağım.’ deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: ‘Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir’ de.” (Kehf, 18/23-24.)

Yazarın Diğer Yazıları