
Din Kardeşini Küçümsemek
Mehmet Bina
-Din kardeşini küçümsemek, aslında kulun Hak katında kendini küçük düşürmesinden ibarettir. Bu sebeple mü’min, hiç kimseyi kendinden daha aşağı seviyede görmemelidir.
-Hubris, kişinin açık bir şekilde kendini beğenmesi, başkalarından üstün görmesi durumuna verilen ad.
Hubris hipotezinde kişi kendini üstün görmek için başkalarıyla kıyaslar. Bu durumda etraftakiler de o kişinin kendilerini küçümsediğine inanmaya başlar.
-Şeytan'a ait bir özellik olan kibir, onun Hz. Adem'e secde etmesini engellemişti. Cenab-ı Allah bunu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatmaktadır:
"(Hz. Adem'e) secde etmekten yalnızca İblis kaçındı. Kibirlendi ve kâfirlerden oldu" (el-Bakara, 2/34).
-Rivâyete göre Hazret-i Nuh (a.s.), yaralı ve cerahatli bir köpek görünce, başını öbür tarafa çevirmişti. Cenâb-ı Hak ona:
“-Ey Nuh! Ben’i mi ayıplıyorsun? Onu Ben yarattım.” îkâzında bulundu.
Nitekim hadîs-i şerîfte de:
“İnsana günah olarak, müslüman kardeşini küçük görmesi yeter.” buyrulmaktadır. (Müslim, Birr, 32)
Bu nebevî gerçeğe rağmen, hâlâ din kardeşlerini küçük görenler, büyük bir hüsrâna dûçâr olmaktan kurtulamazlar. Zira bir başka hadîs-i şerîfinde de Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet’e giremez.” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 147)
Din kardeşini küçümsemek, aslında kulun Hak katında kendini küçük düşürmesinden ibarettir. Bu sebeple mü’min, hiç kimseyi kendinden daha aşağı seviyede görmemelidir.
-Rivâyete göre Hazret-i Nuh (a.s.), yaralı ve cerahatli bir köpek görünce, başını öbür tarafa çevirmişti. Cenâb-ı Hak ona:
“-Ey Nuh! Ben’i mi ayıplıyorsun? Onu Ben yarattım.” îkâzında bulundu.
-Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in de hayvanlara eziyet etmemekle ilgili îkazlarının ardından buyurduğu;
“…Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.”
-Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir gün müridleriyle daracık bir yolda giderken karşılarına bir köpek çıkar. O Ârifler Sultânı geri çekilerek köpeğe yol verir. Müridlerinden biri, içinden:
“-Allah Teâlâ insanı mükerrem (üstün ve hürmete lâyık) kılmışken, Şeyh Bâyezîd, müridlerini de geri çekip bir köpeğe yol verdi. Bu ne acâyip bir hâl!” der.
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, mürîdinin hâlini fark ederek şu îzahta bulunur:
“-Gönlümde öyle bir zuhûrat oldu ki; sanki o köpek, hâl lisânıyla bana; «Benim kusurum ne idi ki ezelde köpeklik postunu sırtıma geçirdiler?! Sen ne yaptın ki sana Âriflerin Sultânı hil’atini giydirdiler?!
Bu hâlin sırrı nedir?» dedi. İşte bunun için ona yol verdim.”
-Velhâsıl bir mü’min, Allâh’ın herhangi bir mahlûkunu gördüğü zaman; “Ben onun yerinde olabilirdim, o da benim yerimde olabilirdi.” diyerek Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan lûtuf, ihsan ve ikramlarının tefekkürüyle şükrünü artırmalıdır.
-İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazret-i İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır.
Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür.
Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü teâlâ Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. ▪︎Kendini beğendiği için havarinin ibadetini mahvettim.
-Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim.
Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ.Gazali)
-Peygamberimiz (sav) "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez" buyurdu. Sahâbîlerden biri "Yâ Resûlallah, insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır" dedi. Resûlullah (sav)de "Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir" buyurdu.
-Ebû Zer’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için elîm (can yakıcı) bir azap vardır.”
Râvî dedi ki:
Resûlullah bu cümleyi üç kere tekrarladı. Sonra Ebû Zer (r.a):
“–O hâlde bu kimseler tam bir mahrumiyete ve hüsrana uğramışlardır. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu.
Resûl-i Ekrem de:
“–Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyata satmaya çalışandır” cevabını verdi. (Müslim, Îmân, 171)
-İsrail Oğullarından bir fâsığın kötülüğünü duymayan kalmamıştı.
Soylu bir âbid (ıbadet eden) de ibâdetiyle şöhret bulmuştu.
Kötü kimse, bu âbidin yanından geçerken, "Gideyim, şu âbidin yanına oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine beni affeder" diye düşündü.
Gidip âbidin yanına oturdu. Âbid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, üstünlüğüyle böbürlenip, "Bu fâsık, benimle niye oturuyor?" diyerek, oradan kalktı. Fâsık da çekip gitti; fakat âbidin üzerindeki bulut, fâsıkla beraber gitti.
-Allahü teâlâ zamanın Peygamberine, "Allah insanların niyetlerine göre muamele eder. Fâsığın yaptıklarını iyi niyetinden dolayı affettim. Âbidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim" diye vahyetti.
Âbidin, imanlı fâsığı hakir, yani aşağı görmesi felaketine sebep oldu.
-Kibir, Allah’ın hiç sevmediği ve şiddetle yasakladığı büyük günahlardan biridir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman 31/18)
-Hz. Mevlânâ der ki:
“Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak gibi mütevâzî ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin!..”
-Allah Resûlü {sav} Cehennemin Cennete karşı:
“–Bende zorbalar ve kibirli kimseler var” diye övündüğünü haber vermiştir. (Müslim, Cennet, 34)
-Kibir ile geldin tevazu ile gidiyorsun
-Hindistan Sultanı Mahmut Gaznevi, Delhi de, orduları ile giderken, bacası tüten bir kulübe görür, içeriye girer, bakar ki Ebul Hasen Harkani hazretleri, kitapları ve talebeleri ile ilgilenir, Sultana ilgi göstermez. Sultan ise, bu duruma çok öfkelenir; fakat belli etmeden der ki:
– Hoca
– Ne var?
– Hocan Bayezid-i Bistami nasıl birisi idi?
Ebul Hasen Harkani hazretleri, hocasının adını duyunca der ki:
– Hocam öyle bir zat idi ki, müslüman olmayan bir kimse yüzüne baksa, iman ile şereflenirdi.
– Bu ne biçim söz? Peygamber efendimizi Ebu Cehil ve diğer müşrikler gördü, imana gelmedi, senin hocan Peygamberimizden daha mı büyük ki yüzüne bakan imana geliyor?
Ebul Hasen Harkani hazretleri şu cevabı verir:
– Ebu Cehil ve diğer müşrikler, Peygamberimizi Ebu Talibin yetimi olarak gördüler, Peygamber olarak göremediler. Hocam Bayezid-i Bistami hazretlerinin yüzüne, bir ateist veya Yahudi bu Bayezid-i Bistami hazretleridir diye baksa iman ile şereflenir.
Sultanın hoşuna gider ve memnun olarak ayrılır. Ebul Hasen Harkani hazretleri Sultanı dışarıya kadar uğurlar. Sultan şaşırıp der ki:
– Seni anlayamadım, geldiğimde yüzüme bile bakmadın; şimdi ise dışarıya kadar uğurluyorsun. Sebebi ne ki?
– Gelirken kibirle içeri girdin, giderken tevazu ile gidiyorsun, şimdi güzelleştin.
Rabbim kibirden ve kibirli insanların şerrinden cümlemizi korusun.