Cennet'ül Muallâ ve Hz. Hatice (ra)
Mehmet Bina
*İslâm’dan önce Mekke Ma‘lât ve Mesfele adıyla iki kısma ayrılmıştı. Şehrin ileri gelenleri, Muallâ mezarlığın bulunduğu Ma‘lât adlı yukarı mahallede otururlardı.
* Peygamberimiz (sav) döneminden önce, bugüne kadar Mekke mezarlığı olan, Cin Mescidi yakınında bulunan bu yer, İslâm öncesi kaynaklarda ve ilk devir İslâm tarihlerinde Hacûn diye geçmektedir.
''En Yüce Mezarlık'' olarak da bilinen Cennetül Mualla (Arapça: جنة المعلاة; “En Yüce Cennet”) Mekke’deki ana mezarlıktır.
Medine’deki Cennetül Baki ‘den sonra Müslümanlar arasında en önemli ikinci mezarlık olarak kabul edilir.
* Hz. Peygamber (sav)’in dedelerinden Kusay ile Abdülmuttalib’in ve amcası Ebû Tâlib ile hanımı Hz. Hatice’nin Hacûn Mezarlığı’na defnedilmiş oldukları bilinmektedir.
* Rivayete göre Kusay Hacûn’a gömüldükten sonra burası mezarlık olarak kullanılmıştır.
Mezarlık, bir cadde veya üst geçit olarak onu iki bölüme ayıran Hacun Caddesi’nin her iki tarafında yer almaktadır.
*Medine’deki Cennetül Baki ‘den sonra Cennetül Mualla, Müslümanlar için en önemli ikinci mezarlık olarak kabul edilir. Mekke’deki en eski mezarlıklardan biridir ve İslam öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır.
*Müsned-i Bezzar’da Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) burayı ‘mübarek bir mezarlık’ olarak övdüğü ve 70.000 kişinin buradan diriltilip hesaba çekilmeden cennete gireceğini belirttiği rivayet edilmiştir.
Her biri 70.000 kişi için şefaat edecekti.
Hz. Ebubekir bu kişilerin kim olduğunu sorduğunda, Peygamberimiz ( sav) ‘yabancılar’ diye cevap verdi. Bu, Mekke’de vefat eden birçok hacıya ya da orada defnedilen ve birçoğu İslam’ı ilk benimseyenler arasında yer alan ve Mekke’de İslam’ın ilk günlerindeki sıkıntılara katlanan sahabelere atıfta bulunuyor olabilir.
Bunların arasında İslam’ın ilk şehitleri Yasir ibn Ammar ve annesi Hz. Sümeyye'de vardır.
Kadı Iyad’ın Şerhu’ş-Şifa adlı eserinde Peygamberimizin (s.a.b) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
Mekke ve Medine’deki Hucun ve Bakî’ mezarlıkları kenarlarından alınıp cennete serpilir. Şüphesiz ben, onların içinde ölen kimseye şefaat ederim.
9. yüzyılda yaşamış Mekkeli bir tarihçi olan El Ezrakî, dedesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Tüm uzunluğu boyunca Kâbe ile aynı hizada olan mezarlık vadisi dışında Mekke’de doğrudan Kâbe’ye bakan herhangi bir vadi olduğunu bilmiyoruz.
*Mezarlıkta Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, kendisini yetiştiren amcası Ebû Talib ve Hz. Hatice annemizin kabirleri bu mezarlıkta bulunmaktadır.
* Hz. Hatice, ilk müslüman olma şerefini taşıdığı gibi, Islâm'in yayılmasında Peygamberimize daima destek olmuş; ahlâk, fazilet ve fedakârlik timsali saygıdeğer büyük bir İslâm kadınıdır ve Kur'an'ın açık ifadesiyle mü'minlerin de anasıdır.
*Mekke'nin en zengini olan Hz. Hatice (ra), Peygamberimiz (sav)'e saygı da ve hürmet de kusur etmiyordu. Peygamberimizin amcası Ebû Talib bir ara endişeleniyor.
Amcanın endişesinin kaynağı ise şu idi: O kendi kendine diyordu ki: “Yeğenim Muhammed, oldukça hassas bir insandır. Hatice ise zengin, büyük bir servetin sahibidir. Ya Hatice bu zenginliğin verdiği üstünlük ile yeğeni mi ezerse, ona itaat etmeyip, onu üzerse ben ne yaparım?” Bu düşüncelerden emin olmak için bir gün hizmetlisi Neb’a isimli bir hanımı Hatice’nin evine göndermek istedi. Neb’a’ya dedi ki: “Hatice’nin evine git ve karı – koca arasındaki ilişkilerinin nasıl olduğuna iyice bak ve gel bana, bunu haber ver.” Neb’a denileni yaptı, eve gitti ve biraz da gizlice Hatice ile Muhammed arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu gözlemlemeye başladı. Neb’a, onları izledikçe hayran oluyor, böyle bir karı – koca ilişkisine şimdiye kadar hiç şahit olmadığını itiraf ediyordu. Öyle ki Hatice validemiz her konuşmaya başlayınca: “Anam, babam sana feda olsun!” diye başlıyor, evde Muhammed’in birini iki etmiyor, kendi elleri ile ona hizmet ediyordu. Muhammed ise elinden geldiğince ona ev işlerinde yardım ediyor, büyük bir aşk ve muhabbet ile hanımıyla konuşuyordu. Neb’a gördüklerini yaşlı amca Ebû Talib’e anlatınca, Ebû Talib gözyaşlarına boğuluyor, bir taraftan ağlarken, diğer taraftan da şükürler ediyordu.
*Hz. Hatice, hicretten üç yıl kadar önce bu fani hayata gözlerini yummuştur. Onun ölümü ile Peygamberimiz büyük bir desteğini kaybetmiş oldu. Cenazesi, Cennetû'l-Mualla'daki kabrine bizzat Peygamberimiz tarafından indirilmiştir.
* Hatice validemiz iki kefene sarılmıştır.
* Cebrail (a.s) bir kefenle gelerek, dedi ki; -Ya Resulallah,işte Hatice'nin kefeni, bu kefen Allah Teala'nın cennetten kendisine hediye ettiği kefendir. Böylece Hz.Hatice, önce Allah Resul'ünün abası sarılıyor, sonra Cebrail'in getirdiği kefene sarılıyordu. Böylece Hz.Hatice iki kefenle kefenlenmiş oluyordu.
Ayrıca Cennetül Mualla'da Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmuttalip, Amcası Ebu Talip, Peygamberimiz'in Hz. Hatice Validemizden, oğulları Kasım, Abdullah ve Sahabiden Abdullah b. Zübeyir'in kabirleri yer almaktadır.
Hz. Ebu Bekr’in büyük kızları Esmâ (r.anhâ), yine Hz. Ebu Bekr’in oğlu Abdurrahman (r.a.), Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ' nın oğlu Abdullah bin Zübeyr (Ra), Abdullah İbn-i Ömer (r.a.) (Ten-im yakınlarında), Osman bin Talhâ (r.a.) hazretleri gibi sahabe-i kiramın büyüklerinden birçok zatların kabirleri de buradadır.
* Kânûnî Sultan Süleyman 950 (1543-1544) yılında Hatice Validemiz’in kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedâr görevlendirmiştir.
* Evliya Çelebi, Cennetü’l-Muallâ’da 75 adet kubbeli mezar, Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib ile amcası Ebû Tâlib’in kabirlerinde de kubbeli türbeler bulunduğunu kaydeder.
* 1926’da Cennetü’l-Muallâ’daki bütün türbeler yıktırılarak mezar taşları kaldırılmıştır.
Bu türbelerden biri de 1926 yılında yıkılmadan önce Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) valide-i mükerremeleri Hazreti Âmine’ye aitti. Hazreti Âmine, Medine-i Münevvere’den Mekke’ye dönerken Ebvâ’da vefat etti. Ebvâ’daki kabri halen mevcut olan Hazreti Âmine Validemiz’in Cennet-i Muallâ’ya getirilip defnedildiğine dair rivayet bulunduğundan burada da kendisine nisbet edilen bir türbe bulunmaktaydı.
*Bugün de Mekke’nin Mezarlığı olan Cennetü’l-Muallâ’da hiçbir türbe ve mezar taşı bulunmamaktadır. Buradan alınan mezar taşları Riyad’a götürülerek müzeye konulmuş ve 2004 yılında Talim ve Terbiye Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu bir kitapta 591 mezar taşı metin ve resimleriyle beraber neşredilmiştir.