Mehmet Bina

Cennet cevherlerinden biri, makamı İbrahim

Mehmet Bina

Makām-ı İbrâhim, Kâbe’nin inşası sırasında Hz. İbrâhim’in iskele olarak kullandığı ve üzerinde davet görevini ifa ettiği taştır. 

Çok hafif sarı ve kırmızı karışımı beyaza yakın bir rengi olan taşın kalınlığı 20 cm. olup kenar uzunluklarından biri 38, diğerleri 36’şar santimetredir.

Başka bir rivayete göre Makâm-ı İbrahim Hz. İbrahim (a.s)'ın oğlu İsmail ile hanımı Hâcer'i görmek için geldiğinde inip binerken üzerine bastığı taştır.

* İbn Abbas (r.a)'ın anlattığına göre; Hz. İbrahim (a.s), Mekke'ye geldiğinde Allah'tan Kâbe'yi inşa konusunda emir almıştı. Daha önceki ziyaretlerinin aksine bu sefer görevli olarak gelmişti. Durumu oğlu İsmail'e anlattı. Ondan kendisine yardım etmesini istedi. Beraberce Beytullah'ın temellerini kazmaya başladılar. Kur'anın ifadesine göre temelleri kazarken şöyle dua ediyorlardı: "Ey Rabbimiz, senin rızan için yaptığımız bu işimizi sen kabul buyur. Şüphesiz ki, daima işiten ve daima bilen sensin, ancak sen" (el-Bakara, 2/127). 

* Peygamberimiz (sav)  Hacer-ül esved ve Makâm-ı İbrâhim cennet yakutlarından iki yakuttur. Eğer Allah onlann aydınlıklannı (ziyasını) gidermemiş olsaydı doğu ile batı arasını sürekli aydınlatırlardı” buyurmuştur (Tirmizî, "Hac”, 49)

*Makâm-ı İbrâhim tabiri Kurân-ı Kerîm'de iki yerde geçer

Bunlann birinde Allah'a ibadet amacıyla yapılan ilk mâbedin Kâbe olduğu bildirildikten sonra orada apaçık nişaneler (işaretler) ve İbrâhim'in makamı bulunduğu belirtilir (Âli İmrân 3/97).

Hz. Ömer (ra)'ın Makâm-ı İbrâhim'in özellikle namaz kılınacak bir yer olmasını dilemesi üzerine nazil olduğu rivayet edilen diğer âyette ise Makam-ı İbrâhim'in namazgâh edinilmesi istenir (el-Bakara 2/125). 

İbn Abbas diyor ki: "Hz. İbrahim (a.s), bu taş üzerinde durarak yapıya devam ettiği için ona İbrahim'in üzerinde durduğu taş, manasında "Makâm-ı İbrahim" adı verilmiştir. Sonradan bu taş özel bir itina ile koruma altına alınarak günümüze kadar muhafaza edilmiştir.

Peygamberimiz (sav), Vedâ haccında Kâbe'yi tavaf ettikten sonra Makâm-ı İbrâhim'in arkasında iki rek'at namaz kılmış ve ilk rek'atında bu son âyeti okumuştur. (Buhârî, "Salât", 30). 

Ardından da Zemzem Kuyusu'na giderek suyundan içmiştir. 

*Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Haceru'l-Esved ile Makâm-ı İbrahim Cennetten çıkmadırlar" 
İbn Abbas (r.a) demiştir ki: "Dünyada, Haceru'l-Esved ile Makâm-ı İbrahim'den başka Cennet varlığı yoktur. Zira onlar Cennet cevherlerinden iki cevherdir. Eğer onlara müşrikler ellerini dokundurmuş olmasalardı, ona dokunan dert sahiplerine Allah mutlaka şifa verirdi". 

Mücâhid'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Makâm-ı İbrahim'e dokunulmaz. Zira o, Allah'ın mûcizelerinden bir mûcizedir". Yine ondan nakledildiğine göre, Kâbe'de açık mûcizeler (ayetler) vardır, Makâm-ı İbrahim vardır" ayetinin tefsirinde şöyle denilmiştir: "Makâm-ı İbrahim'deki mûcize, Hz. İbrahim'in üzerindeki ayak izleridir". 

Ayrıca Mücâhid'in şöyle dediği de nakledilmiştir: "Hz. İbrahim (a.s), "Bu makam üzerine selâm olsun, dedikten sonra şöyle devam etti: "Ey insanlar! Rabbinizin davetine icâbet edin. Bu sesi duyan insanlar da: Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, dediler." Mücâhid devamla bunu naklettikten sonra "Bugüne kadar kim Beytullah'ı ziyaret etmişse, Hz. İbrahim (a.s)'ın o davetine icâbet etmiştir". 

*İbn Abbas’tan nakledildiğine göre nübüvvetten önce Kureyşliler, bir kadın kâhine giderek kendilerinden kimin ayak izinin Makām-ı İbrâhim’dekine daha çok benzediğini sormuşlar, o da Kureyşliler’i kum veya yumuşak toprak üzerinde yürütmüş, sonunda henüz yirmi yaşlarında olan Hz. Muhammed’i göstererek onun ayak izlerinin benzediğini söylemiştir.

Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib’in “Ḳaṣîde-i Lâmiyye”sinde yemin ettiği şeyler arasında İbrâhim’in ıslak ayakla bastığı taş da yer almaktadır.

Kaynaklarda Makām-ı İbrâhim’de bulunan bazı yazılardan söz edilir. İbn İshak’ın naklettiğine göre bu yazılarda Mekke’nin kutsiyeti, rızkının üç yerden geldiği, onun saygınlığını ilk ihlâl edenin Mekke yerlileri olmayacağı yazılıdır

*Makām-ı İbrâhim’in seller yüzünden zaman zaman yerinden sürüklendiği ve Kâbe duvarına kadar gittiği anlaşılmaktadır. Onu günümüzde bulunduğu yere Resûl-i Ekrem’in mi yoksa Halife Ömer’in mi getirdiği konusunda farklı bilgiler vardır. Bazı rivayetlere göre Hz. İbrâhim, Resûlullah ve ilk halifeler zamanında da bugün bulunduğu yerdeydi.

*.  Hz. Ömer döneminde sel suları Makām-ı İbrâhim’i Kâbe duvarının dibine kadar sürüklemiş ve halife onu tekrar eski yerine koymuştur. Taşın daha önce Kâbe’ye bitişik olduğu ve orada namaz kılanların tavafı engellediğini gören Hz. Ömer tarafından bugünkü yerine getirildiği de rivayet edilir 

 *  Bu makam için ilk mahfaza Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh zamanında yapılmıştır

*  Osmanlı sultanları zaman zaman bu maksûreyi imar etmiş veya yeniletmişlerdir. Kitâbelerde Yavuz Sultan Selim ve III. Murad’ın adları da geçmekteydi. Maksûre ile Kâbe duvarı arasında 15,40 metrelik bir mesafe bulunuyordu. Suûdî idaresi zamanında Faysal döneminde sözü edilen yapı kaldırılıp yerine halen mevcut altıgen şeklinde camekânlı yapı konulmuş, üzeri ise tamamen açılmıştır.

İki rek‘atlık tavaf namazının Makām-ı İbrâhim’in arkasında kılınması müstehap kabul edilmiştir.

* Mekke’de görülen davalarda davacılara yaptırılacak yemin Kâbe ile bu makam arasında icra edilirdi. 

* (TDV İslâm Ansiklopedisi, sorularla İslamiyet)

Yazarın Diğer Yazıları