Mehmet Bina

Borçlu Olana Yardımcı Olmak Ve Peygamberimiz (Sav)'İn Mucizesi

Mehmet Bina

Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah (sav) birbiriyle kavgalı iki kişinin kapıda bağırıp çağırdıklarını duydu.

Borçlu adam, alacaklı olandan, alacağının bir kısmını bağışlamasını ve kendisine anlayışlı davranmasını istiyordu. Alacaklı olan ise:

- Vallahi yapmayacağım, diyordu.

Onların yanına çıkan Resûlullah (sav):

- “Nerede o iyilik yapmayacağım diye yemin eden adam?” diye sordu.

Alacaklı olan:

- Buradayım ey Allah’ın Resûlü! Nasıl istiyorsa öyle olsun, dedi.

(Buhârî, Sulh 10; Müslim, Müsâkât 19)

Zenginlik Allah Teâlâ’nın bir lutfudur. Lutfunu dilediğine verir. Bu gerçeği bilen varlıklı kişiler, “Mal Allah’ın, mülk Allah’ın; biz sadece bir emanetçiyiz” diye düşünürler. Varlığın asıl sahibi malının nasıl ve nereye harcanmasını istiyorsa öyle davranmaya çalışırlar. Yûnus’un şu kıt’ası onların dilinden düşmez:

Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan

Mala mülke bu açıdan bakabilen bir mü’min, müslüman kardeşlerine hizmet etmeyi, elindeki nimetten onları da faydalandırmayı arzu eder. Geçim sıkıntısı çekenlere, borçlu olanlara, içinde bulunduğu çıkmazı para ile aşabilecek kimselere yardım etmekten haz duyar.

Hadisimizin diğer rivayetlerinden öğrendiğimize göre, borçlu olan sahâbî alacaklıya ricada bulunarak, ya borcunun bir kısmından vazgeçmesini veya ödemede kolaylık göstermesini istemişti. Alacaklı sahâbî, her nedense, borçluya kızmış ve kendisinden istenen kolaylığı göstermeyeceğine dair yemin etmişti.

Borçluya kolaylık göstermek Allah katında makbul bir davranış olduğu halde, sahâbîsinin bir de yemin ederek hayır yapmayacağını söylemesi Peygamber Efendimiz’i üzdü. Hemen evinden dışarı çıktı ve o zâta hatasını göstermek için:

- “Nerede o iyilik yapmayacağım diye yemin eden adam?” buyurdu.

Hatasını hemen kavrayan sahâbî ikinci bir soruya ihtiyaç bırakmadan:

- Yâ Resûlallah! Nasıl istiyorsa öyle olsun, diyerek kusurunu telâfi etti.

Ashâb-ı kirâmın çoğu fakirdi. Peygamber aleyhisselâm, bu olayda gördüğümüz gibi, borçlular adına birçok defa şefaatçılık etti. Onlara kolaylık gösterilmesi için alacaklılara ricada bulundu.

Yine bir gün Resûlullah Efendimiz evindeyken Mescid-i Nebevî’den bir gürültü geldiğini duydu. Kâ’b İbni Mâlik, İbni Ebû Hadred adlı zâttan alacağını istemiş, bunun üzerine bir gürültü kopmuştu. Ümmetinin sıkıntıda olmasına pek üzülen Efendimiz, odasının kapı perdesini aralayarak:

- “Kâ’b!” diye seslendi.

Kâ’b İbni Mâlik:

- Emret, yâ Resûlallah! diye ona doğru yöneldi.

Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, ona eliyle, alacağının yarısını bırak diye işaret etti.

Bunun üzerine Kâ’b:

- Bıraktım, yâ Resûlallah! dedi.

Buna memnun olan Efendimiz, İbni Ebû Hadred’e dönerek:

- “Kalk, borcunu öde!”, buyurdu (Buhârî, Salât 71, 83; Müslim, Müsâkât 20).

Ashâbı arasında bir anlaşmazlık çıkınca, Resûl-i Ekrem Efendimiz buna pek üzülür, aralarını bularak onları barıştırmak için elinden geleni yapardı.

Hadisten şu mesajları çıkarabiliriz

1. Borçluya ödeme kolaylığı göstermeli, gerekirse borcunun bir kısmını bağışlamalıdır.

2. Hayırlı bir işi yapmamaya yemin etmemelidir. Şayet yemin edilmişse, keffâretini vererek o hayrı yapmalıdır.

3. Borçlu ile alacaklı arasındaki anlaşmazlığı gidermek ve borçlunun sıkıntısını azaltmak için, Peygamber Efendimiz gibi, aracılık yapmak Allah Teâlâ’yı memnun eder.

4. Borçlu ile alacaklı arasına girip uzlaştırmak sünnettir.

Câbir bin Abdullah (ra)’ın anlattığına göre, babası şehîd olduğu zaman bir Yahûdîye otuz vesk (otuz deve yükü) borç bırakmıştı. Hazret-i Câbir (ra), Yahûdîden borcunu ödemek için biraz mühlet talep etti. Ancak Yahûdî kabul etmedi. Hazret-i Câbir, Peygamber (sav)’e gelerek Yahûdî nezdinde arabulucu olmasını talep etti. Rasûlullah (sav), bu otuz vesklik borca bedel bir hurmalığın meyvesini alması için Yahûdiyle konuştu, lâkin o yine kabul etmedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü hurmalığa girdi, içinde biraz yürüdü. Sonra Hazret-i Câbir’e:

“–Hurmayı topla ve ona borcunu öde!” buyurdu.

Câbir (ra) hurmayı topladı, Yahûdîye otuz vesk borcunu ödedi. Geriye on yedi vesk hurma da arttı. Durumu haber vermek üzere Rasûlullah (sav)’e gitti. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- ikindi namazını kılıyordu. Namazı bitince Hazret-i Câbir (ra), artan hurmaları bildirdi. Efendimiz:

“–Bunu Ömer bin Hattâb’a haber ver!” buyurdu. Câbir (ra) da gidip ona söyledi. Hazret-i Ömer:

“–Ben, Rasûlullah (sav) bahçenin içinde yürümeye başlayınca, hurmanın bereketleneceğini anlamıştım zâten.” dedi. (Buhârî, İstikraz, 9)

İslâm ordusu Zâtü’r-Rikâ Gazvesi’nden dönüyordu. Câbir (ra), devesi zayıf olduğu için arkadaşlarından geri kalıyordu. Rasûlullah (sav) onun yanına vardı ve:

“–Ey Câbir! Sana ne oldu da geride kaldın?” diye sordu. Hazret-i Câbir durumu anlatınca Efendimiz bir değnek alarak deveye birkaç defâ hafifçe dokundu. Deve, Allah Rasûlü’nün devesiyle yarışır hâle geldi.

Rasûlullah (sav) yolda Hazret-i Câbir’le sohbet etmeye başladı. Onun yeni evlendiğini, bu sebeple pek çok borcu olduğunu öğrenen Allah Rasûlü, Câbir’e elinde mal olarak ne bulunduğunu sordu. O da yalnız bir devesinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine Âlemlerin Efendisi (sav), onu borçtan kurtarmak için devesini kendisine satmasını istedi. Hazret-i Câbir (ra), Medîne’ye varıncaya kadar binmek şartıyla sattı. Medîne’ye ulaşınca deveyi teslim etmek için Rasûlullah (sav)’in yanına gitti.

O sırada kendisini çok sevindiren ve diğer insanları da şaşırtan ulvî bir davranışla karşılaştı. Rasûlullah (sav), devenin ücretini ödediği gibi deveyi de ona hediye etti. (Buhârî, Cihâd 49)

Câbir (ra) şöyle anlatır:

“Allah Rasûlü, devemin ücretini verip deveyi de bana hediye ettiği zaman, tanıdık bir Yahûdîye rastladım. Bu hâdiseyi ona anlattım. Yahûdî hayretler içinde:

«–Demek devenin parasını verdi, sonra da onu sana hibe etti ha?!» sözünü tekrar etti durdu. Ben de her seferinde; «–Evet!» dedim.” (İslam ve ihsan)

Yazarın Diğer Yazıları