Biz Uhud'u severiz, Uhud'da bizi sever!
Mehmet Bina
Uhud'a Gidenler bilirlerki Gece Vakti Şehitlerin Kokusu Vardır Uhud'ta. Ve Kokuyu Hissettiğinizde Ağlamamak elde Değil.
Bir gün Allah'ın Resulü, beraberlerinde Sıddik olan Hz. Ebu Bekir, adalet güneşi olan Hz. Ömer, hayâ ve edep incisi Hz. Osman (r.a) bulunduğu halde Uhud dağına çıktılar. Dağ harekete geçti, sallandı. Âlemin Fahri mübarek ayaklarıyla dağa vurup hitap ettiler:
- Dur, ya Uhud! Senin üzerinde bir Nebi, bir Sıddik ve iki şehid var!
Ve dağ hemen sakinleşti...
Bundan dolayıdır ki, peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde buyurdular ki:
إن احدا جبل يحبنا ونحبه
“Uhud bir dağdır. O bizi sever, biz de onu severiz.
أحد ركن من أركان الجنة
“Uhud cennet köşelerinden bir köşedir.” (Etterğîb ve’t terhib c.2, s.223)
Uhud şehidleri anıldığı zaman “Allah’a yemin ederim ki, ashabımla birlikte şehid olup Uhud Dağı’nın eteğinde gecelemeyi ne kadar isterdim” (Beyhaki, Delâil-i Nübüvve 3,304) buyurmuşlardır
Uhud, Allâh Resûlü’nün muhabbetiyle sırılsıklam ıslanmış bir mekân olarak, kıyâmete kadar gelecek ümmete azîz hâtıralarla dolu bir ziyâretgâh olmuştur.
Uhud’un, Resûlullâh’ın gönlünde müstesnâ bir yeri vardı. Fahr-i Kâinât Efendimiz, ömrü boyunca Uhud’u ve Uhud şehîtlerini sık sık ziyâret etmişlerdir. Zaman zaman da:
Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” buyururlardı. (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504)
Bu nebevî iltifât ile tekrîm edilen şehîtler meşhedi Uhud, Allâh Resûlü’nün muhabbetiyle sırılsıklam ıslanmış bir mekân olarak, kıyâmete kadar gelecek ümmete azîz hâtıralarla dolu bir ziyâretgâh olmuştur.
Peygamber Efendimiz, harbin netîcesi sebebiyle, Uhud’a karşı bir uğursuzluk atfedilmesinden endişe etmiş, mü’min gönüllerde yerleşmesi muhtemel bir nefret ve buğz hissine mânî olmak için:
“Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” buyurarak bu mekâna olan muhabbetlerini ifâde buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz’in bu muhabbeti bereketiyledir ki Uhud, bir mağlûbiyet mekânı olarak değil, Efendimiz’in bütün kalbiyle ve muhabbetle bağlandığı, sînesinde mübârek şehîdlerin medfûn olduğu mukaddes bir mevkî olarak yâd edilegelmiştir.
Diğer taraftan, Uhud’un Peygamber Efendimiz’i sevmesi ve tanıması, esâsen bütün mahlûkâtın Resûl-i Ekrem Efendimiz’i bilip tasdîk ettiği hakîkatinin bâriz bir misâlidir. Nitekim Resûlullâh:
“Cinlerin ve insanların âsîleri hâriç, yer ile gök ara sında var olan her şey, benim Allâh’ın Resûlü olduğumu bilir.” buyurmuştur. (Ahmed, III, 310)
Peygamber Efendimiz Uhud şehidlerini bizzat ziyaret ettiği, ashabına da ziyaret etmeyi teşvik etmiştir.
Peygamber Efendimiz Uhud şehidlerinin başı ucunda: “Ben sizin Allah katında diriler olduğunuza şahidim.” Eshâb-ı Kirama dönerek; “Bunları ziyaret edin ve selamlayın, Allah’a yemin ederim ki, bunlar kıyamete kadar selamlayana karşılık verir” buyurdular.
(Mirâtü-l Haremeyn, c.2, s.1026)
Rasülüllah Efendimiz bir defasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Kulun ve Rasülün onların şehid olduklarına şahitlik eder; onlar da kıyamet gününe kadar kim kendilerini ziyaret eder ve selam verirse kendisine mukabelede bulunurlar.” (Beyhaki, 3,307)
Peygamber Efendimiz’den sonra halifeleri de burayı ziyaret etmeyi adet edinmişlerdir.
Hz. Fatıma validemiz de fırsat buldukça, bazen iki üç günde bir Uhud’a gider, amcası Hz. Hamza’nın kabrini ziyaret eder, ağlar, dua eder ve kabrini düzeltirdi.
Rasülüllah’ın hanımı Ümmü Seleme (r. Anhâ) buraya giderek şehidleri selamlardı.
Sa’d b. Ebû Vakkas (r.a.) Medine-i Münevvere’den ayrılırken mutlaka Uhud
Şehidliği’ni ziyaret eder, kendilerine üç defa selam verir ve daha sonra yanındakilere dönerek; “siz, selamınıza karşılık verecek bir topluluğa selam vermez misiniz ki, onlar kıyamete kadar selam verene mukabele edecekler” derdi.
Rabbim mebrur şekilde Hac ve umre yapıp UHUD'U ve Ravza'yı ziyaret edenlerden eylesin..