
Bir Kişi Hakkında Zan Etmek
Mehmet Bina
Zan, “gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm vermek, “kuşkulanmak, kesin bilgiye ulaşmak, itham etmek” anlamlarına gelir.
* Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi kadar âyette zan, geçmektedir.
Bu âyetlerin çoğunda zan “vehim, kuruntu”, bazılarında “bilgi, yakīnen bilme, inanma”, bazılarında ise “kesin olmayan kanaat, kuşku, tahmin, beklenti” mânalarını içerir.
*Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de. "Ey iman edenler, zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır" (el-Hucurat, 49/12). buyurmaktadır. *Peygamberimiz sav efendimiz de "Zandan kaçının, çünkü zan sözün en yalanıdır” buyuruyor.(Buhârî, “Ferâʾiż”, 1)
*Yine Hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav),
" (Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez" buyurmuştur. [Buhari, Müslim]
* Zan ve şüpheye güzel bir örnek vermek istersek;
* Dağ evinde, kocası yeni ölmüş tek başına yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Evcil bir hayvan haline gelir. Bir süre sonra kadının çocuğu doğar. Gelincik zarar vermesin diye çok dikkat eder. Bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve koşarak gelir. Gelinciği kanlı ağzındaki kanları yalarken görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır, hemen öldürür. O sırada içerden bebeğin ağlaması duyulur. Anne odaya girer. Odada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
*Suizannını gerçek gibi başkasına söylemek de, yani söz taşımak da daha kötüdür.
* Canab-ı Allah Kur'an'ı Kerim'de "Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir. " (Yunus 36) *Müslümanın bir ayıbını görünce, ona hüsnü zan etmeli, günümüzdeki gibi kötü düşünülmemeli. Kalbe gelen bir düşünce, suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması, meyletmesi suizan olur.
Hadis-i şerifte, (Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur) buyuruldu. (Müslim)
Zan ile hareket etmek yanlıştır. Zan kesin bilgi değildir.
* İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
"”Bir müslümanı suçlu sanarak, dedikodu yapmak, çok çirkindir. Zan ile, bir müslümana sapık demek, münafık demek, kincilik olur. Bu iftiralar doğru değilse, söyleyen sapık ve kâfir olur. Hasan el-Basrî’ye, filan kimse ben Allah’a hüsn-i zan üzereyim dediği söylendiğinde o şöyle demiştir: “O kimse yalan söylüyor, eğer Allah’a hüsn- i zan üzere olmuş olsaydı, ameli güzel olurdu. Kul, kendisi olarak Rabb’ine dönüp nefsinin kusurlarına baktığı ve onları terkte gayret içinde olduğunda medh edilen hüsn-i zan içinde olur. O kimsenin, aldanma nedenleri ona müptela olup gaflet sebepleri sardığı, hevâ ve şehvetine daldığında, ‘Ben Allah’a hüsn-i zan üzereyim.’ demesi işte bu zemmedilen bir durumdur.”
Peygamberimiz sav efendimiz, bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyurmuştur:
“Ashâbımdan hiç kimse, hiçbir kimsenin kusuru hakkında bana bir şey ulaştırmasın! Ben sizin karşınıza selîm bir kalp ile çıkmak istiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 28/4860)
*Münâfıkların fitne ve fesatları netîcesinde vukû bulan İfk Hâdisesi’nde uzun müddet sıkıntı ve meşakkatlere mâruz kalan Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem, hanımlarından Zeyneb bint-i Cahş ve Hazret-i Âişe’nin câriyesi Berîre radıyallâhu anhünne ile istişâre etmiş, onların Âişe vâlidemiz hakkındaki fikirlerini sormuştu.İkisi de hüsn-i şehâdette bulundular. Hazret-i Âişe radıyallâhu anha bu hususta şöyle der:
“Rasûlullâh hâdiseyi tahkîk esnâsında Zeyneb bint-i Cahş’a da benimle alâkalı görüşünü sormuş ve:
«–Ey Zeyneb, bu hususta ne biliyorsun, ne gördün?» buyurmuş. O da:
«–Ey Allâh’ın Rasûlü, kulağımı işitmediğim, gözümü de görmediğim şeylerden dâimâ muhâfaza ederim. Ben Âişe hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum.» demiş. Zeyneb, Rasûlullâh’ın zevceleri arasında bâzı fazîletleri sebebiyle benimle boy ölçüşen birisiydi. (Fırsat elindeyken, beni gözden düşürerek Allah Rasûlü’ne daha yakın olmayı düşünebilirdi.) Ancak Allâh, verâ ve dindarlığı sebebiyle, onu bu meselede müfterîler tarafında yer almaktan korudu.” (Buhârî, Şehâdât, 15, 30; Müslim, Tevbe, 56)