Mehmet Bina

BİLÂL-İ HABEŞÎ –

Mehmet Bina

 Bilâl-i Habeşî, Ümeyye b. Halef’in kölesiydi. O, İslamiyet’i kabul ederek Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biridir. Bu sebeple Ümeyye b. Halef öğle vakitlerinde onu kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsünün üzerine koydurur, sonra da İslamiyet’ten vazgeçirerek putlara tapmaya zorlardı. Fakat o her defasında , “Rabbim Allah’tır; O, birdir.” diyerek bu dayanılmaz işkenceye imanıyla göğüs gererdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) onun bu şekilde işkence görmesine son derece üzülürdü. Nihayetinde Hz. Ebû Bekir Hz. Bilâl’i satın alarak özgürlüğüne kavuşturdu. O, hicretin birinci yılında Hz. Peygamber’in öğrettiği ezanı onun emriyle ilk defa okumakla meşhur oldu ve hayatı boyunca Hz. Peygamber’in (s.a.s.) müezzinliğini yaptı.

Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) ona, “Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum.” diyerek kendisinin cennetlik olduğunu müjdelemiş ve hangi ameli sebebiyle bu dereceyi elde etmiş olabileceğini sormuştu. O da her abdest aldıktan sonra Allah Teâlâ’nın nasip ettiği kadar nafile namaz kılma âdetinden söz etmişti. (Buharî, Teheccüt, 17)

ABDULLAH BİN ÖMER’İN (R.A.) SÜNNET HASSASİYETİ.

Abdullah Bin Ömer -radıyallahu anh- bir gün gördüğü bir rüyayı ablası Hz. Hafsa aracılığıyla Peygamber Efendimiz’e Arz etti. Efendimiz’in:

“Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!” buyurması üzerine, o günden itibaren gece namazını hiç terketmedi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra ona olan sevgisinden dolayı, Fahr-i Cihân Efendimiz’in namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. Hele Efendimiz’in selâmlaşma konusundaki buyruklarını yerine getirme hususunda pek titiz davranırdı. Hiçbir işi olmadığı halde sadece Müslümanlarla selâmlaşmak için sokağa çıkar, büyük küçük karşılaştığı herkese selâm verirdi.

O GÜN İŞ ÇOK ÇETİNDİR!

Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:

“İnsanlar, kıyamet gününde, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda toplanırlar. ” Bunun üzerine ben:

– Yâ Resûlallah! Kadınlar ve erkekler birlikte olunca, birbirlerine bakmazlar mı, dedim? Peygamber Efendimiz:

– “Âişe! Durum, onların bunu akıllarına getiremeyecekleri kadar ciddidir” buyurdu.

Bir başka rivayette:

“İş, birbirlerine bakamayacakları derecede şiddetlidir”, buyurdu. (Buhârî, Rikak 45)

Allâme Şeyh İbn Useymîn rahimehullah Riyâzu’s-Sâlihîn'e yaptığı şerh'te şöyle diyor:

Ahiret gününe imanın kapsamına, o günde olacaklara inanmak da girer. Zira ikinci kez sura üflenince insanlar, kalkıp yalın ayak, üzerlerinde hiçbir elbise olmadan (çırılçıplak), sünnetsiz, beraberlerinde hiçbir eşya bulunmaksızın Âlemlerin Rabbinin huzuruna giderler. Peygamberler dâhil herkes, bu hal üzere diriltilirler.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz.” (el-Enbiyâ 21/104)

İnsan, annesinin karnından nasıl çıplak, sünnetsiz ve hiçbir şeye sahip olmadığı bir halde çıktıysa kıyamet günü de topraktan bu hal üzere çıkar. Erkek kadın, büyük küçük, kâfir mü’min tüm insanlar, bu hal üzere; çıplak, yalınayak ve hiçbir eşyası olmadığı bir halde olurlar.

Kimse kimseye bakmaz; çünkü bulundukları dehşetli hal, onların birbirlerine bakmasına fırsat vermez. Kadınla erkeğin yan yana bulunduğu olur da dönüp birbirlerine bakmazlar.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artan derdi vardır.” (Abese Sûresi, 33-37)  Riyâzu’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi (S.317)..

Yazarın Diğer Yazıları